Girit’e Veda! Osmanlı Giriti’nin Son Yılları
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin aylık faaliyeti Tez/Makale sunumlarının 60. toplantısında, Pınar Şenışık’tan Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde 2007 yılında tamamladığı “The Transformation of Ottoman Crete: Cretans, Revolts and Diplomatic Politics in the Late Ottoman Empire, 1895-1898” adlı doktora tezini dinledik.Osmanlı Giriti’nin otonom Girit’e dönüşüm sürecini ele alan Şenışık’a göre hem dışsal hem de içsel boyutları olan bu sürecin dışsal boyutu Avrupa devletlerinin Girit’te yaşananlara müdahaleleri ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletleri nezdinde giriştiği diplomatik mücadele iken, içsel boyutu bu dönüşümde meydana gelen olaylar ve yerel aktörlerin bu dönüşüme katkılarıdır. Tezin en önemli vurgusu 1896-1897 isyanlarının, Osmanlı Giriti’nin otonom Girit’e dönüşümünde bir kilit rol oynadığıdır. Bu isyanlar Osmanlı Giriti’ndeki içsel yapıyı değiştirmekle kalmamış, Osmanlı sonrası dönemi de şekillendirmiştir. Bu isyanlar ayrıca Girit Hıristiyanlarını birbiriyle daha çok bütünleştirmiş ve Giritli Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki farklılıkları öne çıkarıp iki toplum arasındaki sınırları yeniden belirlemiştir. Başlangıçta elitler tarafından tahayyül edilen farklılıklar, geniş kitlelerin hareketi ile gerçekliğe dönüşmüştür.Tezdeki temel soru, ideoloji, isyan ve diplomasinin Giritlilerin hayatını ne ölçüde etkilediğidir. Şenışık’a göre XIX. yüzyılda Girit Hıristiyanlarının siyasallaşma ve milliyetçileşmeleri, Yunan milliyetçiliğine referansta bulunulmadan açıklanamaz. Bu bağlamda Yunan ulusal kimliğinin nasıl imal edildiği ve Girit’e ne şekilde nüfuz ettiği üzerinde duran Şenışık, süreçte Yunan devletinin yayılmacı politikaları ile ideolojik ve kültürel nüfuzunun çok önemli bir rol oynadığına işaret etmektedir. Girit’in Yunanistan’la birleşmesi, yani “enosis”in Giritli Hıristiyanların mutlak ve yegâne arzusu olduğu şeklindeki standart görüşü eleştiren Şenışık, Giritli Hıristiyanların asıl amaçlarının adada var olan sosyoekonomik ve siyasî yapıyı değiştirmek ve Osmanlı askerlerinin adadan çekilmesini sağlayarak iktidarı ele geçirmek olduğunu belirtmektedir. Girit örneğinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun başka vilayetlerinde ve diğer çok etnikli imparatorluklarda meydana gelen değişim ve ihtilaflarla karşılaştırılabileceği üzerinde duran Şenışık, Giritli Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki işbirliği veya çatışmanın benzersiz olmadığı görüşündedir. Girit deneyimi, daha geniş bir bütünün parçasıdır.Bu çalışma büyük ölçüde Osmanlı resmî görevlileri tarafından üretilmiş arşiv materyaline dayanmaktadır. Bu bağlamda ağırlıklı olarak, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde bulunan Yıldız Tasnifi ve Girit İradeleri Tasnifi kullanılmıştır. Özellikle Yıldız Perakende Tasnifi’nde ve Osmanlı Bankası Arşivi’nde mevcut Girit ile ilgili belgeler, Osmanlı Giriti’ni ele alan bir tez çalışmasında ilk defa kullanılmıştır. Bu belgelerin yanı sıra Amerikan ve İngiliz elçilik raporları ile Osmanlıca, Yunanca ve yabancı basından bazı gazeteler de tezin ana malzemelerindendir.Tezinde, fetihten sonra adadaki Müslüman nüfusun sürgün politikalarından ziyade yerli halkın Müslümanlaştırılmasıyla oluştuğunun altını çizen Şenışık, 1821 yılından sonra adadaki Müslüman nüfusta azalma görüldüğünü ve özellikle 1897’deki isyandan sonra bu durumun hızlı bir düşüşe dönüştüğünü belirtmektedir. Mayıs 1896’da adanın batı bölgesinde iç huzursuzluklar artmış, Müslüman ve Hıristiyan halk birbirlerini öldürmeye başlamıştır. Hıristiyan isyancılar tarafından Müslümanların malları yağmalanarak evleri ve zeytin ağaçları ateşe verilmiştir. Öte yandan Girit’teki isyanı desteklemek üzere Yunanistan’dan adaya gönüllüler ve askerî mühimmat gönderilmiştir. Şubat 1897’de Yunan askerleri adayı işgal eder. Bu isyanın en şiddetli aşamalarından biri adanın doğu bölgesinde bulunan Estiye’de gerçekleşir. 18 Mart 1897’de Girit, Avrupa devletlerinin donanmaları tarafından abluka altına alınır; ayrıca Avrupa devletlerinin amiralleri adada otonomi idaresinin kurulduğunu halka ilan eder. Adanın iç kesimlerinde yaşayan ve isyancıların saldırılarına maruz kalan Müslüman halk Kandiye, Hanya ve Resmo gibi büyük şehirlere göç eder. Girit’te isyan devam ederken Yunan çeteleri Teselya’daki Osmanlı-Yunan sınırında provokasyonlara başlar. Abdülhamid’in tüm savaş karşıtı tutumu ve girişimlerine rağmen 12 Nisan 1897’de Osmanlı-Yunan sınırında savaş patlak verir ve otuz gün süren bu savaşta Yunan orduları Osmanlı orduları tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmasına rağmen Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri arasında İstanbul’da yapılan barış görüşmelerinden kazançlı çıkan taraf Yunanistan olur. Savaşın Girit açısından önemi, bu tarihten sonra Avrupa devletlerinin Osmanlı’nın adadan çekilmesine yönelik baskılarını aşamalı bir şekilde arttırmalarıdır.Bu bağlamda Girit’te Osmanlı idaresinden otonomi idaresine geçişin basit bir geçiş olarak adlandırılamayacağını belirten Şenışık’a göre bu, hem siyasî ve demografik hem de sosyoekonomik bir dönüşümdür. Bu değişimle birlikte adadaki Müslümanlar ellerindeki malları Hıristiyanlara satarak hızla göç etmeye başlamıştır. Göçle birlikte Girit daha homojen bir yapı arzetmeye başlamış ve Girit Müslümanları azınlık durumuna düşmüştür.Sonuçta, Osmanlı kaynakları üzerinde yaptığı detaylı incelemede Şenışık, dönemin Osmanlı devlet adamlarının Girit’teki gelişmelere kayıtsız kalmadığının ve gereken çabayı gösterdiklerinin altını çizmektedir. Girit’te huzur ve asayişin yeniden sağlanabilmesi için Giritli Hıristiyanlara birçok ayrıcalık verilmiş ve reformlar yapılmıştır. Dolayısıyla, Şenışık’a göre, Osmanlı Devleti’nin adadaki reformları engellediği hususunda Avrupa devletlerinin ısrarı doğruluğu yansıtmamaktadır. Arşiv belgelerinden, Osmanlı devlet adamlarının amacının sadece savaşı bastırmak olmadığı, adada huzur ve barışı yeniden tesis etmek için büyük çaba harcandığı anlaşılmaktadır.