İran’ın İç ve Dış Politika Gündeminde Son Gelişmeler
Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Tercüman-ı Ahval kapsamında Mart ayında düzenlediği toplantılar İran’ın iç ve dış politika gündemindeki son gelişmeler üzerine idi. Bu konu üzerine Türkiye’deki önemli İran uzmanlarından olan Hakkı Uygur tarafından bir değerlendirme ve sunum gerçekleştirildi.Değerlendirmelerine İran’daki son seçimlerle başlayan Uygur’a göre, aslında bu seçimler birçok gelişmeye işaret ediyor. Bilindiği üzere İran’da son seçimler muhafazakârların üstünlüğü ile sonuçlandı. Bu sonuç birçokları için sürpriz değildi. Ancak, Tahran gibi yoğun nüfuslu bir şehirde dahi, katılımın %30 civarında seyretmesi hayli şaşırtıcıydı. İran İslâm Devrimi’nden bu yana katılımın en düşük olduğu seçimlerden biri yaşandı, ki bu da aslında siyasal bir tepki niteliği taşıyordu. Katılımın düşük olması ise şu nedenlere bağlanabilir:1- Toplumsal Güvenlik Projesi Kanununun çıkartılması. Bu kanun ile gerek erkekler gerekse kadınlar üzerinde kılık kıyafet düzenlenmesine gidildi.2- Benzin tüketimine getirilen kota. Ahmedinejad benzin tüketimine getirdiği kota ile tarihî bir karara imza attı. Böylece benzin tüketiminde %30–40 civarında tasarruf sağlandı.3- Ekonomik gelişmelerin halkı memnun etmemesi. Özellikle enflasyonun yüksek olması halkın memnuniyetsizliğine yol açtı.Uygur’a göre, İran’ın siyasî arenasında iki kutup var: Reformistler ve Muhafazakârlar. Reformistler radikal bir niteliğe sahip olmamakla beraber devlet yapılarında daha demokratik ve liberal bir değişimi öngörüyor. Batı ile ilişkilerin daha fazla iyileştirilmesini ve Devrimden bu yana gerilen ilişkilerin süreç içerisinde düzeltilmesini planlıyorlar. Bu amaca en uygun siyasetçi portresi belki Hatemi idi, lakin o da şu anda resmî görevde değil. Buna karşın Muhafazakârlar ise, son otuz yıl içerisinde daha devletçi hale geldi. Reformistlerin bütün taleplerine karşı menfi bir tutum sergilememekle beraber, özellikle Soğuk Savaş sonrası şer güçler tarafından çevrelenen İran’ın böyle kritik bir dönemde değişimi kaldıramayacağını vurgulayarak, bu zemin üzerinden kendi siyasî meşruiyetlerini devam ettiriyorlar.Özellikle 11 Eylül sonrası, İran gerek iç gerekse dış politikalarını güvenlik endeksli oluşturmaya başladı. Kendince haklı nedenleri olan İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerine bu tarihten sonra hız verdi. Bu noktada İran, Körfez ülkeleri için aslında ciddi bir tehdit oluşturdu; Körfez ülkelerinin tamamının nüfusunun ancak Tahran’ın nüfusu kadar ettiği hatırlandığında tedirgin olmakta haklılar.Mahmud Ahmedinejad’ın siyasî portresine de değinen Uygur, onu İran siyasetinin baş aktörlerinden biri yapan iki noktaya dikkat çekti: Tahran Belediye Başkanlığı dönemindeki mütevazı yaşamı ve Hatemi döneminde düşük olan petrol fiyatının yükselmesi. Petrol konusunda da, İran’da petrolün öneminin anlaşılmadan İran siyasetinin de anlaşılamayacağını belirtti. Zira İran tarihindeki devrimlerden birçoğunun altında yatan en önemli nedenlerden birini petrol politikaları oluşturuyor. İran’ın iç güvenliği konusunda ise iki unsurun altını çizdi: Polis ve Devrim Muhafızları.Uygur son olarak ABD-İran gerginliğine değindi. Buna göre, savaş muhtemel seçenekler arasında bulunmuyor; fakat olası bir savaş İran toprakları üzerinde değil, Lübnan ve Irak üzerinde yaşanacak. Ki son birkaç yıldır yaşanan hadiseler, bu sürecin kısmen de olsa başladığını gösteriyor. Özellikle İran’ın Irak üzerindeki siyasî etkisi artık ABD tarafından bile göz ardı edilemiyor.Günümüz siyasî gelişmeleri için tek taraflı çok merkezlilikten bahsedilse de, İran’ın Rusya ile stratejik ortaklığının yanı sıra, Şangay İşbirliği Örgütüne gözlemci niteliğinden sonra üyelik için de başvurması, dünya siyasetinde yeniden bir denge arayışını ve çift kutuplu çok merkezlilik kavramını akla getiriyor.