Küresel Finansal Kriz ve Türkiye’ye Yansımaları
1929’da yaşanan Büyük Buhran’dan daha derin olduğu çeşitli çevrelerce dile getirilen Küresel Finansal Kriz ve Türkiye’ye etkilerini tartıştığımız Tercüman-ı Ahval toplantılarının Ekim ayı konuğu TMSF Stratejik Daire Başkanı Haluk Ersoy’du.Tarihî günlerden geçildiğini ve insanların dünya tarihinin en önemli krizine şahitlik ettiğini belirterek başlayan Ersoy, konuşmasına Küresel Malî Krizin sebeplerini açıklayarak devam etti. Ersoy’a göre, Adam Smith’den bu yana ekonomik olgular tartışılırken zenginliğin ne olduğu ve kaynağı her zaman tartışılagelmiş ve önemli bir konu olarak gündemde bulunmuştur. Ancak, belki de dünya tarihinde ilk defa türev ürünler bu kadar yaygın olmaya başlamış ve sahip olunmayan varlıkların satışıyla zengin olmak mümkün hale gelmiş bulunmaktadır. Ersoy’un kullandığı istatistikî verilere göre, 2000 yılında türev ürünlerin piyasa değeri 20 trilyon dolar iken, bu değer 2007 yılında 120 trilyon dolara çıkmıştır. Bu büyümede piyasadaki likidite bolluğu ve yüksek kaldıraç oranları etkili olmuştur. Yaşanmakta olan Küresel Malî Krizin sebebinin piyasa katılımcılarının davranışlarına hâkim olan ahlâkî riziko olduğunu düşünen Ersoy, ahlâkî rizikonun oluşumunda türev ürünler piyasasının kontrolsüz şekilde büyümesi ve yüksek likidite ve kaldıraç oranlarının etkili olduğunu sözlerine ekledi.Tüm bu gelişmelerden dolayı özellikle konut ve hisse senedi piyasalarında oluşan yüksek fiyatlar ile bu varlıkların gerçek değerleri ile arasındaki ilişkinin koptuğunun anlaşılması, oluşan fiyat balonlarının patlaması ile sonuçlanmıştır. Ersoy’a göre, bu balonların patlaması krizin gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır.Sistemin yapay olarak büyütülmesinin siyasî bir tercih olduğunu da vurgulayan Ersoy, bu şekilde gerçekleştirilen servet transferiyle insanların refah içerisinde yaşadığı hissinin uyandırılmaya çalışıldığını söyledi. Çözüm için uygulanan yöntemleri de değerlendiren Ersoy’a göre, bunların sorunun ertelenmesinden başka bir anlamı yok.Ersoy, konuşmasının ikinci bölümünde Türkiye’nin son yıllarda uyguladığı para politikasını ve Krizin Türkiye’ye yansımalarını değerlendirdi. Son yıllardaki değerli (Y)TL ve yüksek faiz politikasının bir tercih olduğunu ve bu tercihte dünya konjonktürünün de etkisinin bulunduğunu söyleyen Ersoy, önümüzdeki dönemde bu tercihten vazgeçilmesi, kurun daha yukarıda ve faizlerin ise daha aşağıda bir yerlerde park edilmesi gerektiğini söyledi. Ersoy’a göre, bütün dünya bu yönde hareket ederken Türkiye’nin bunun aksi yönünde hareket etmesi mümkün gözükmemektedir.Türkiye’nin pro-aktif hareket etmemesi durumunda haksız rekabete maruz kalacağını belirten Ersoy, bu durumdan dolayı kaybedilecek olan likiditenin daha sonra geri kazanılmasının çok zor olacağını vurguladı ve dünyada bir yangın mevcut iken, “bizde yangın yok” diyerek önlem almamanın bir çözüm olmadığını sözlerine ekledi. Sadece para politikalarıyla bir çözüme ulaşmanın mümkün olmadığını ve para politikalarının maliye politikalarıyla desteklenmesi gerektiğini söyleyen Haluk Ersoy’a göre Türkiye’nin avantajlı olduğu bir nokta da, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerindeki durumun aksine, Türkiye’de altyapı yatırımlarının yapılabileceği birçok alanının bulunmasıdır. Bu yatırımların yapılmasıyla hem Krizden en az zararla çıkılması hem de ihtiyaç duyulan altyapıya kavuşulması Türkiye için büyük bir kazanç olacaktır.Soru-cevap kısmında, katılımcıların yorumları ve soruları, Küresel Finansal Likidite Krizinin sadece finans ve reel sektör üzerine olan etkilerinden değil, aynı zamanda sıradan insanın günlük hayatına etkileri üzerine yoğunlaştı. Sorular ve yorumlar, ahvalimize tercüman olurken dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri tartışmanın verimli geçmesine yardımcı oldu.