Modern Türk Tarihçiliğinin Öncüsü Fuat Köprülü ve Fikirleri
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tez/Makale sunumlarının Kasım ayındaki 67. programında Abdülkerim Asılsoy’un Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde hazırladığı, “Türk Modernleşmesi Öncülerinden Fuat Köprülü: Hayatı, Eserleri ve Fikirleri” başlıklı tezi tartışıldı. Aslısoy, Fuat Köprülü’nün hayatını, eserlerini ve modernleşme kavramı çerçevesinde yaşadığı dönemle paralel olarak fikirlerini incelediği doktora tezini geçtiğimiz aylarda başarıyla savunmuştu.Sunumuna Köprülü’nün hayatı hakkında bilgi vererek başlayan Aslısoy, Fuat Köprülü’nün meşhur bir aileye mensup olduğunu ve nesebinin Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’ya dayandığını belirtti ve ekledi: “Fuat Köprülü yazı hayatına erken bir dönemde Abdülhamit’e yazdığı övgü dolu şiirlerle başlamıştır.” Eğitime, sıbyan/mahalle mektebine gitmeden rüşdiyede başlayan Köprülü, daha sonra Mercan İdadisi’ne devam etmiş ve 1907’de Mekteb-i Hukuk’a geçmişse de burayı bitirmemiştir. Asılsoy, Köprülü’nün -İslâm hukuku hocalarından istifademekle birlikte- “Batı hukuku hocalarının meseleye vakıf olmadığı, kendisinin onların kullandığı kaynakları daha iyi bildiği” düşüncesiyle Mekteb-i Hukuk’tan ayrılmasının önemli olduğuna değindi. Fransızca bilen Fuat Bey’in, ilmî Fransızca dergilerini erken denilebilecek bir yaşta takip ettiğine de işaret edildi.Asılsoy, Köprülü’nün 1913’de, 23 yaşındayken yazdığı “Türk Edebiyatı Tarihinde Usul” makalesiyle tarih usulüne dair takip edeceği metodu da vaz ettiğini söyleyerek, bu konuda müstakil başka bir eser yazmadığına değindi. Yine gençlik yıllarında Servet-i Fünûn’da da edebiyat ve sanat ağırlıklı yazılar yazan Köprülü, bu dönemde dilin sadeleştirilmesi konusunda Genç Kalemlerle tartıştığı halde, ilerleyen yıllarda Türk Yurdu’nda aynı kişilerle ortak bir mefkûre etrafında birleşecektir.Köprülü’nün 28 yaşındayken kaleme aldığı Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar isimli eserinde kullandığı -hem birkaç asır hem de farklı coğrafyalar arasında gidip gelen- yazım tarzının tarihçiliği açısından önemli olduğuna değinen Asılsoy, ayrıca Clement Huart’ın “Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığı bir dönemde yazılan bu eser ilmî bakımdan yeniden bir devlet kurma çabası olarak görülebilir” yorumunu da aktardı. Köprülü, bu eserinden sonra uluslararası bir üne kavuşmuş ve Avrupa’nın muhtelif ilim mecmualarında bilimsel makaleler yayınlanmaya başlamıştır.Gençlik yıllarında teşkilât-ı mahsusayla alakası olduğu tesbit edilen Köprülü’nün mebus seçilme isteği Talat Paşa tarafından geri çevrilmiştir. Asılsoy erken yaşta siyasetin içinde olmaya çalışmasına rağmen onun ancak 1935 yılında milletvekili olduğunu aktarırken, CHP’ye muhalefet için 300 civarında köşe yazısı kaleme aldığına dikkat çekti ve Demokrat Parti’nin muhalefet yıllarında fikrî planda taşıyıcısı olduğunu söyledi.Asılsoy, bu bilgilerin ardından onun tarihçiliği hakkındaki değerlendirmelerini paylaştı:Sosyal ve metodik tarihçiliğin Türkiye’deki kurucusu olarak kabul edilebilecek Fuat Köprülü, bu akımın öncülerinden farklı olarak sistematik bir yol takip etmiştir. Büyük adamlar kavramsallaştırmasına ve kroniklerdeki hükümdar, vezir, kumandan, âlim ve mütefekkirler tarihine karşı olmasından dolayı, kaynak kullanımı bakımından da tarih yazıcılığına farklı bir bakış getiren Köprülü, edebî eserleri, menâkıpları ön plana çıkarmıştır. Bir cemiyetin tarihi yazılırken kullanılması gereken en önemli kaynakların türküler, şiirler, terâcim-i ahval kitapları ve menakıpnameler olduğunu çalışmalarında vaz eden Köprülü’nün bu duruşunda, Ahmet Cevdet Paşa ve daha sonra bir ekol olacak Annales çizgisi etkili olmuştur.İlk okunduğunda Köprülü’nün tekâmüle karşı olduğu düşüncesi zihinlerde uyansa da, aslında o, tekâmülün tedriciliğine karşıydı ve ani sıçrayışlarla gerçekleşebilecek bir tekâmül anlayışına sahipti. Onun bu tavrı devletin yanında/gelenekçi olmasıyla ilgiliydi. Zira imparatorluk yıkılırken, tekâmülün tedriciliğini kabulü etmek “uzun bir süre gerektirecek çözümler” anlamına geliyordu. Fakat Köprülü ve çağdaşlarının bu anlamda, o kadar vakitleri yoktu, hızlı bir şekilde çözüm üretmeleri gerekiyordu ki bu da ani sıçrayışlarla devletin gelişiminin mümkün olduğu düşüncesiyle paraleldi.Köprülü’nün Türk tarihi yazımına getirdiği temel yaklaşımlardan biri de, umumi Türk tarihi zaviyesinden bakmaktı; yani Türk tarihinin sınırları, başlangıcından nihayetine kadarki safhaların bir bütünü olmalıydı. Bir başka yaklaşım biçimi olarak süreklilik vurgusuna da dikkat çeken Köprülü, araştırmalarında mutlaka Orta Asya’ya göndermeler yapmıştır; mesela İslâmiyet’le birlikte Anadolu’da ortaya çıkan Babaların, putperest ozanların bir devamı olduğu yönündeki tezleri. Köprülü’nün bir başka önemli yaklaşımı da Türk tarihini, İslâm medeniyeti içerisinde değerlendirmesi, İslâm medeniyetini de umumi dünya tarihi içerisine yerleştirmesidir.Asılsoy, çalışmasında Fuat Köprülü’nün fikirlerini modernleşme bağlamında ele aldığını, onun II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi yazılarının farklı hususiyetlere sahip olduklarını ve bunun da biyografisiyle paralel okunarak değerlendirilebileceğini söyledi ve Köprülü’nün bu dönemdeki çalışmalarının ağır siyasî ve sosyal şartlarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de ekledi. Asılsoy’a göre, bu dikkate alınmadığı takdirde, mesela medreselere dair görüşlerindeki farklılığı ya da Birinci Türk Tarih Kongresi’nde ileri sürülen tezi niçin eleştirmediğini doğru bir şekilde değerlendiremeyiz.