Hazreti İnsan

Paylaş:

“İlahi basiret nuruyla süslenmiş bir mü’minin kalbinin aldığı lezzet, hiçbir lezzetle mukayese bile edilemez. Şuurumuzun tatlı lezzeti diğer tüm manevi tatminleri geçer. Hiçbir şey saf nurlanmanın lezzetiyle eşleştirilemez. İlahi şuur ebedi güzelliğin yolunu ortaya çıkarır. Böyle bir güzellik de daha önce hiç tadılmamış ilahi lezzetlerin getirdiği süruru insana yaşatır. Ulvi bir sezgiye ve yükselmiş bir şuura sahip olan zatlar ilahi köklerine geri dönmüş olanlardır. Kendi gerçek özlerini gerçekleştirmiş ve aynı zamanda O’nunla, tek ve yegâne olanla, karşılaşmışlardır. Onlar en yüksek zekânın sahipleridir. Çünkü Allah’ı bulmuşlardır. Bu İslâm’ın, hakikat ve tevhid dininin öğretisidir. Kendisini ve âlemlerin Rabbi’ni bulması için insanlığa hizmet eder. Şöyle bitireyim: Manevî dönüşüm itaatte değil, aşkta kemâl bulmaktır.”
Rabia Brodbeck, Hazreti İnsan

Sanat Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği, Kırkambar sohbetlerinin Haziran ayı konuklarından biri de Hazreti İnsan kitabının yazarı Rabia Brodbeck’ti.
New York Kitap Festivalinde Sahneden Seccadeye adlı kitabıyla birincilik ödülü alan Brodbeck, New York gibi kapitalizmin merkezinde alınan ödülün manevî bir ödül olduğunu; çünkü kapitalist bir ortamda insanların manevî açlık yaşadıklarını ve bu yüzden de bu ödülün müjde niteliği taşıdığını konuşmasının başında dile getirdi.
1987 yılında bir gösteri için gittiği New York’ta bir binayı gezerken, binanın içinde bir mescit görür ve mescide girer. Kendi deyimiyle ‘güzel bir insan’ oturmuş, arkadaşlarıyla sohbet ediyordur. Mescide girdiğinden beri, tanımlayamadığı, kendini saran o hoş letafet ve huzurla bu güzel insanı dinler Brodbeck. Böylece ihtida hikâyesi tadı damağında kalan hoş bir sohbetle başlar. İslâm’ın güzel insan yetiştirdiğini, esprinin de burada yattığını belirten yazar, Müslüman olmasına vesile olan şeyin karşısında güzel bir insan görmek olduğunu dile getirdi.
Müslüman olmadan önce sanatında bir hayli ilerlemiş ünlü bir dansçıdır Christine Brodbeck. İcra ettiği sanatında yeni bir ekol kurmuş; öyle ki her şeyi reddetmiştir. Dansı iki kişi (sanatçı ve seyirci) arasında geçen bir ‘muhabbete’ dönüştürmüş ve bu yenilik ona çok kimseye nasip olmayacak bir ödül kazandırmıştır. Geldiği dünyayı şu cümlelerle tanımlıyor yazar: “Secdesiz bir dünyadan geliyorum; secdesiz, şekilsiz, teslimiyetsiz, dinsiz… ‘her şey-siz’… Boş, karanlık bir hayattan sıyrılıp ebedî bir zenginlikle karşılaştım.”
Kendini bilmek yolunda iki kanatla uçmak gerek; akıl ve kalp, ruh ve beden, madde ve mânâ, ahiret ve dünya. Bütün bunların birlikteliği ve ahengidir tasavvuf, diyor Rabia Brodbeck. Tek kanatla uçmak bizi bir yere götürmez. Vahyi akıl ve aşk iki kanatlı bir melek olur ve biz ancak bu iki kanatla uçarsak insan-ı kâmil oluruz. Bu noktada aşkın çok önemli bir yerinin olduğunu ve iyi kavranması gerektiğini; aksi halde yanlış yollara sapılacağının, yani kanatlardan birinin kırılma ihtimalinin olabileceğinin özellikle altını çizdi Brodbeck. Öyle ki aşktan murat; saf aşk, Muhammedî aşktır. İşte o vakit, kendi deyimiyle,“din bir bayram oluyor, saf coşku oluyor.”
Hayatın bir ahiret provası olduğunu, aşk ve vahyi akıl kanadıyla hayatın ibadete, dolayısıyla bir dirilişe dönüşeceğini söyleyen Rabia Brodbeck, güzel insan olmanın, paylaşmanın, insanın kendi iradesinden geçmesinin ve başkalarına faydalı olmasının, itaatten, imandan lezzet alan âşıklara dönüşmesinin İslâm’ın özü olduğunu sözlerine ekledi. Son olarak her şeyi özetleyen bir cümleyle konuşmasını bitirdi: “Cemâl’den öğrendim İslâm’ı.”

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir