İslamofobia ile Mücadele: Genç Girişim (Fighting Against Islamophobia: Young Engagement)
Küresel Araştırmalar Merkezi, geçtiğimiz yıllarda ele aldığı İslamofobia sorununu, konunun önemine binaen 2009 yılının son ayında yeniden ele aldı. Bu sefer konuk olan kişi, bir dönem Hz. Peygamber’le ilgili karikatürler nedeniyle İslamofobia tartışmalarının odağına oturan Danimarka’dan Bashy Quraishy idi. ENAR (European Network Against Racism) Başkanı olan Quraishy, sunumunda İslamofobia’nın tanımlanması, bununla mücadele ve bu konuda gençlerin neler yapabileceği konularına değindi.Günümüzde sadece Batı toplumlarında değil, hemen her yerde çokça tartışılan bir konu hâline gelen İslamofobia’nın özellikle medyanın da etkisiyle bir kültürel ırkçılığa dönüştüğüne vurgu yapan Quraishy, İslâm’ın neden bir hedef hâline getirildiği konusunda kendisince önemli olan sebepleri şu şekilde sıraladı:1. Komünizm’in bir alternatif olmasının sona ermesiyle Batı’nın topyekun hakimiyetinin karşısında tek alternatif olarak İslâm’ın kalması.2. İslâm ile Hıristiyanlık arasında tarihten gelen ve daha fazla inanana ulaşmayı amaçlayan mücadele.3. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki önemli doğal kaynakları elde etme mücadelesi.İslamofobia kavramının ilk defa 1980’li yılların ikinci yarısında kullanıldığını dile getiren Quraishy, kökenleri geriye doğru gitse de Müslümanlara yönelik korku ve nefretin son yirmi yıl içerisinde daha aşırı ve tehlikeli hâle geldiğini söyledi. Unutulmamalıdır ki, Müslümanların Endülüs’te hâkim oldukları döneme kadar geri götürülebilecek bu nefret Haçlı Seferleri’nin gerçekleştirilmesinde de etkili olmuştu.İslâm’a uygulanan çifte standarda dair çeşitli örnekler veren Quraishy, insanlığa karşı bir suç işleyen kişi eğer Müslüman ise medyanın hemen onun dinî kimliğini öne çıkardığını, ama Hitler veya Miloseviç gibi örneklerde bu kişilerin Hıristiyan olduklarına vurgu yapılmadığına dikkat çekti. Ruanda’da gerçekleşen soykırım sırasında bazı rahiplerin işin içine karışmasına ve Ruandalıların Hıristiyan olmasına rağmen olayların din ile ilişkilendirilmediğini hatırlatan konuşmacı, Bin Ladin’in yaptığı açıklamalar nedeniyle İslâm’ın eleştirildiğini ama Irak’a saldıran neo-conların ya da Bush ve Blair’in dinî meşrulaştırmalarının medyada yeterince yer bulamadığını söyledi.Danimarka’daki karikatür krizi sırasında yaşananları da hatırlatan Bashy Quraishy, bu noktada Yahudileri ve diğer bazı dinî grupları koruyan hukukî düzenlemeler varken Müslümanları koruyacak bu türden hukukî araçların olmamasının çok önemli bir eksiklik olduğuna dikkat çekti. Sunumunun bundan sonraki kısmında ise medya araçlarında İslâm ile ilgili çıkan haberlerin detaylı bir şekilde ele alındığı bazı örneklerden bahseden Quraishy, Danimarka’da Müslümanlar nüfusun yalnızca %3’ünü oluşturduğu hâlde medyada %35 oranında yer aldıklarını ve bunun da %67 oranında olumsuz olduğunu belirtti. Konuşmacının Danimarkalı siyasetçilerin açıklamalarından verdiği örnekler de, medya kadar siyasetçilerin de bu türden olumsuz bir imajın oluşmasında önemli bir rol oynadığını ortaya koydu.İslamofobia ile ilgili sorunların sebepleri ile ilgili olarak ENAR’ın yaptığı araştırmalarda zayıf sosyo-ekonomik koşullar, kimlik sorunları, engeller nedeniyle toplumun diğer kesimleriyle uyum sağlayamama, İslâm’ın olumsuz algılanışı, azalan kültürlerarası etkileşim ve gençlik sorunları ön plana çıkmış. Bu sebepler göz önüne alınarak tespit edilen İslamofobia ile mücadelede yapılması gereken başlıklardan bazıları şunlardır: Toplumdaki dindar ve seküler güçlerin açık bir şekilde tartışmaları; İslâm’ın bir etnisite veya milliyet olmadığının ve bir din olduğunun anlaşılması, medyada Müslümanlarla ilgili haberler yapılırken daha dikkatli bir dilin kullanılması; medyada İslâm ile terörizm arasında kurulan bağlantının sona ermesi; BM, AGİT, Avrupa Konseyi gibi saygın örgütlerin İslamofobia ile mücadelede kesin kurallar uygulamaları; Müslüman toplulukların daha açık davranmaları ve medyada yer alan yanlış haberlere çabuk tepki verilmesi; ilk ve ortaokul düzeyinde İslâm ile ilgili derslerin konularak bilgilendirmenin sağlanması.Tüm bu gerçekler ışığında önümüzdeki tek yolun dinlemek ve rasyonel bir şekilde hareket etmekten geçtiğini dile getiren ENAR Başkanı, duygularla hareket edilmesinin kısa vadede insanları tatmin edebileceğini ama uzun vadede Müslüman toplulukların kabul edilmesine ve saygı duyulmasına hizmet etmeyeceğini söyledi. Quraishy, kendisinin Batı Dünyasındaki 40 yıllık tecrübesine göre, gelecek bazen çok karanlık görünse bile küçük de olsa bir umut ışığının varlığının harekete geçmek için yeterli olduğu belirterek sözlerini tamamladı.