İstanbul’un Yeni Yoksulluk ve Dışlanma Pratiklerine Ayazma’dan Bakmak
Fransa’da EHESS Tarih ve Medeniyet Bölümü Osmanlı ve Türk Tarihi doktora programına devam eden Özgür Sevgi Göral, yeni yoksulluk ve dışlanma siyasetini İstanbul/Ayazma semti örneği üzerinden anlattı. Göral’ın Türkiye tarihi, Türkiye’deki kadın çalışmaları, yoksulluk ve dışlanma pratiklerinin toplumu nasıl etkilediği üzerine ulusal ve uluslararası yayınları bulunuyor.Göral, 1990’lı yıllar boyunca İstanbul’daki kentsel alanda yaşanan ciddi dönüşümün en önemli belirleyicilerinden biri olarak Kürt göçüne işaret etti. Buradaki “etnik” meselenin sistematik bir biçimde göz ardı edilip akademik çalışmaların içine yerleştirilmediğine dikkat çekti. Göral’a göre bunun bir sebebi, Kürt meselesiyle ilgili bütün toplumsal ve siyasal olayların muazzam bir biçimde kriminalize edilmesi ve ilgili akademisyenlerin “terör” paradigması içinde damgalanabilmesi; bir diğer sebebi de “akademinin –etnik değil ama bakış açısı olarak kriminalize– Türklüğü”.Alanında ilk sayılabilecek bu çalışmasını Göral, dört temel saikle gerçekleştirmiş:1. Türkiye’deki kent çalışmalarında çoğunlukla birbirine karşıt ve ket vuran şeyler olarak ele alınan etnik köken, sınıf, cinsiyet gibi farklı varoluş biçimlerinin, gerçekten birbirini dışlayan mı yoksa birbirini kuran, besleyen, çelişkiler oluşturan kavram setleri mi olduğuna Ayazma örneğinden bakmak.2. İstanbul’un gecekondu bölgelerindeki kentsel dönüşüm projelerinin yarattığı “yeni kentsel tutsaklık/kapatılma” biçimlerini anlamak.3. 90’lardaki Kürt göçünün politik ve kentsel sonuçlarını, İstanbul’u nasıl değiştirdiğini, yeni ve farklı kavramsal karşıtlıkları nasıl ortaya koyduğunu incelemek.4. Kürt göçmenlerin buna verdikleri cevapları tespit etmek.Göral’ın tasviriyle Ayazma, İkitelli’de Atatürk Olimpiyat Stadı’na bakan bir tepelikteki gecekondu mahallesi ve kentsel dönüşüm hikâyesi de stadın inşasıyla başlıyor. Ayazma iki bölgeden oluşuyor: Biri, 60’lar, 70’ler ve 80’lerde daha ziyade Karadenizlilerin göçüyle oluşan 3-4 bin nüfuslu Tepeüstü; diğeri, 90’lardaki göçle kurulan ve %90’ı Kürt olan yaklaşık 3 bin nüfuslu Ayazma. Ayazma havasıyla, içinden akan nehirle yemyeşil ve çok güzel bir mahalle. Ancak sağlık ocağı, bankası, postanesi, okulu olmayan; en yakın ulaşım aracının 1,5 kilometre ötede olduğu bir yer. Gündeliğe giden gençlerin dışında kadınların çoğu dışarıda çalışmıyor, çok az paraya evde parça başı iş yapıyorlar. Erkeklerin hepsi enformel sektörde çalışıyor, hiçbir sosyal güvencesi olmadan. Burada tamamen “nöbetleşe yoksulluk” denen bir örüntü sözkonusu. Eğitim, sağlık gibi kamusal hakların da örselenerek ve hırpalanarak verildiği bir yer.1990’larda Türkiye’nin Güneydoğu’sunda yaşanan çatışma ortamında, devletin rakamlarına göre 300 ila 450 bin, STK’lara göre ise 2 ila 3 milyon Kürt yurttaş yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldı. İşte Ayazma’daki ailelerin bir bölümü köyü yakılıp da gelenler, diğer bir bölümü ise çatışmalar bölgedeki mevcut ekonomiyi ortadan kaldırınca göç etmek zorunda kalanlar –ki bu ikinci grubun göçü, yasal mevzuat çerçevesinde “gönüllü göç” kabul ediliyor. İlk mağduriyeti zorunlu göçle İstanbul’a gelerek yaşayan Ayazmalılar, ikinci mağduriyeti de Ayazma’nın kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılması nedeniyle TOKİ’nin yaptırdığı Bezirganbahçe Toplu Konutları’na giderek yaşıyorlar. Tapusu veya tapu tahsis belgesi olanlara belli bir miktar para veriliyor. Aldıkları para peşinata sayılıyor, gerisini ödeyemediklerinde evlerden çıkarılıyorlar. Kiracıların ise zaten hiçbir hakkı yok.Göral’ın vurguladığı bir husus dikkat çekici: Türkiye’deki kentsel dönüşüm projelerinin dünyanın geri kalanından –sadece Batı’dan değil Hindistan’dan, Bangladeş’ten– farkı, o mahallelerde yaşayanların hiçbir aşamada fikrinin alınmaması… Oysa ev basitçe bir ev değildir, bir evden atılmak da basitçe bir evden atılmak değildir. Bu insanların içinde varoldukları bütün bir ekonomik, siyasal, kültürel dayanışma ilişkilerini ve anlam dünyalarını yıkıyorsunuz; onları ayakta tutan dayanışma ağlarını ortadan kaldırıyorsunuz. Bu insanlar giderken aynı yere, olmazsa yakın mahallelere gitmeye çalışıyorlar. Fakat asla Ayazma’daki gibi olmuyor. Onlar için Ayazma, “yitik bir cennet”; İstanbul’un onları bağrına basan, onların son derece travmatik bir göçten ötürü yaralarını saran tek yeri. Kentsel dönüşüm projesine bu yüzden muazzam bir nefret duyuyorlar. “TOKİ İsrail, biz Filistin” retoriği dönüyor hep.Dışlanma konusunda Göral şu hususlara vurgu yaparak konuşmasını sonlandırdı: Eskiden devletin resmî söylemine göre, Kürt yoktu, hepimiz Türk’tük; onlar “dağlarda yürüyen, kart-kurt sesi çıkaran insanlar”dı. Şimdi devlet Kürtlerin varlığını kabul etti. Ama yeni bir ırkçı tanıma biçimi ortaya çıkıyor; Cenk Saraçoğlu’nun kavramsallaştırmasıyla “tanıyarak dışlama” sözkonusu ve bu çok daha tehlikeli… Bu insanlar sadece gündelik dışlanma ve aşağılanma pratiklerine maruz kalan “zavallı özneler” değiller. Şehirde çok tuhaf bir imkânsız alan yaratıyorlar kendilerine. O alan kayıp duygusuyla, ağıtla, acıyla, ama aynı zamanda bir itirazla, mücadele etmeyle, öfkeyle örülüyor ve bütün bu duyguların birikiminden yeni ve kentli bir Kürtlük ortaya çıkıyor.