Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si
Reyhan Çorak, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde tamamladığı “Münîrî’nin (öl.1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (İnceleme-Metin)” başlıklı doktora tezini sundu.Yedi cilt ve otuz üç bin beyitten oluşan Siyer-i Nebî adlı eserin, iki hoca gözetiminde dört öğrenci arasında paylaşıldığını ifade eden Reyhan Çorak, 2. ve 3. ciltlerini çalıştığını ve bu nedenle tespitlerinin de sadece bu iki cildi kapsadığını belirtti.Manzum Siyer-i Nebî’nin konusu Hz. Peygamber’in hayatı olduğu için tezin giriş bölümünde “siyer” kelimesinin mânâsı, bir ilim olarak “siyer”in doğuşu, klasik Türk edebiyatında bir tür olarak önemi ve yeri, manzum ve mensur siyerler, Türk edebiyatında Hz. Peygamber’i konu alan esma-i nebî, naat, mevlid, miraçnâme, hicretnâme, mucizât-ı Nebî, hilye gibi diğer türler hakkında bilgi verilmektedir. Bunlarla birlikte Türk edebiyatında yazılmış müstakil siyerler; manzum siyerler ve mensur siyerler şeklinde iki kısma ayrılarak incelenmektedir.Çorak, tezinin birinci bölümünde şairin hayatı, doğduğu yer ve yıl, adı, mahlası, ailesi, mesleği, eserleri ve yaşadığı dönem ile ilgili araştırmalar yaptığını ifade ederek şu bilgileri verdi: Şair Amasyalı’dır, ölüm tarihi 1521?, yaşadığı dönem II. Bâyezid devridir ve o devirde Amasya’da II. Bâyezid’in oğlu Şehzade Ahmed bulunmaktadır. Münîrî, Şehzade Ahmed’in nedimlerindendir. Tezkirelerde şairin adı Münîr, Münîrî, Münîrî İbrahim Çelebi ya da Mehmed Çelebi şeklinde geçmektedir. Münîrî’nin şairliğinden ziyade çok nazik, kibar ve zarafet sahibi bir devlet adamı olması ön plana çıkmaktadır. Şairliği ikinci planda olmasına rağmen siyeri otuz üç bin beyitten oluşmaktadır. Dîvân adlı eserinde Münîrî, Ali ve Ferah isminde iki çocuğundan, Mihr-i Müşteri adında uzunca mesnevîsinde de kendisinin sipahî olduğundan ve hat meşk ettiğinden bahseder. Ölümü ile ilgili sadece Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâmesi’nde Amasya’da öldüğüne dair bir kayıt bulunmaktadır. Siyer-i Nebî’den başka Mihr-i Müşteri adında mesnevîsi, Türkçe Dîvânı, Farsça Dîvânı ve Tezkiretü’l-Vefâyî, Risâle, Münşeât Mecmûası adlı üç küçük eseri tespit edilmektedir.Amasya’yı da ele alan Çorak, o dönemde Amasya’nın şehzade sancağı olması nedeniyle Münîrî’nin medeniyet ve kültür açısından çok canlı bir şehirde yetiştiğini ve yaşadığını ortaya koydu.16. yüzyıl başlarında yaşanan edebî bir gelişmeden bahisle Çorak, İran edebiyatı ürünü olan Dîvân şiirine Türkçeyi de ihmal etmeden atasözlerinin, deyimlerin, günlük hayata dair birtakım unsurların dâhil olmaya başladığını, buna da Fuat Köprülü’nün “mahallileşme cereyanı” dediğini ve Münîrî’nin de bu cereyanın içinde olduğunu ifade etti. Dolayısıyla Siyer-i Nebî, 15. ve 16. yüzyıl geçiş dönemi Türkçesi özelliklerini göstermektedir.Tezin ikinci bölümünde eserin yazılış sebebinin, şekil şartlarının, dil-üslup özelliklerinin, edebî sanatlarla ilgili birtakım hususiyetlerinin incelendiği, siyer olması hasebiyle eserde âyet ve hadislerin mevcut olduğu, deyim, atasözleri, sosyal hayata ait birtakım özelliklerin ele alındığı ve sekiz bin beytin geniş özetiyle tamamlandığı dile getirildi.Eski Anadolu Türkçesi döneminde, 15. yüzyıl sonu ve 16. yüzyıl başında yazılmış ve istinsah hattıyla tek nüsha olan Siyer-i Nebî’nin mesnevî nazım şeklinde yazıldığı, kafiye sisteminde cinasın kullanıldığı ve tahkiye, nasihatnâme, sanatkârane ve mükâleme şeklindeki dört farklı üslupla kaleme alındığı örneklerle anlatıldı.Tamamen teknik bir bölüm olan ve bibliyografya ile biten üçüncü bölümde Çorak, yazma nüshanın tanıtımını yaparak metnin transkripsiyonu esnasında nelere dikkat ettiğini, Arapça, Türkçe ve Farsça eklerin ve terkiplerin nasıl yazıldığını anlattı.Reyhan Çorak, dördüncü bölümde metnin transkripsiyonlu hâlini verdiğini söyleyerek şu bilgileri paylaştı: Beyitlerin her birine numara konuldu. 15. yüzyıl sonu 16. yüzyıl başı arasındaki Türkçe dil özelliklerini gösteren arkaik kelimelerden birer seçim yaparak bir sözlük oluşturuldu. Kafiyesi cinas sistemi üzerine kurulan metinden bir tür “Cinas Sözlüğü” denemesi yapıldı. Münîrî’nin Siyer-i Nebî’si Türk edebiyatının bilinen en uzun manzum siyerdir.