Onaltıncı Yüzyıla Ait Alegorik Bir Eser: Muhyî’nin Hüsn ü Dil’i
Hâlihazırda İstanbul Şehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Berat Açıl, 2010 yılı itibariyle Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezini bizlerle paylaştı.Doktora döneminde aldığı bir ders neticesinde alegoriyle ilgilenmeye başladığını söyleyen Açıl, bu konu hakkında çalışma isteği duymuş, tek bir eser üzerinden yapılan incelemenin daha sağlıklı olacağını düşünerek Muhyî’nin 16. yüzyıla ait Hüsn ü Dil adlı mensur eserini kendine konu olarak seçmiş ve Farsça olarak Fettâhî-i Nişâbûrî tarafından yazılan eserle Osmanlı Türkçesi ile yazılan eserlerin (Lami‘î, Ahî, Keşfî ve Vâlî tarafından yazılan eserlerin) karşılaştırmasıyla işe başlamış. Bunun için şahıs kadrosunun, olay ve durumların, anlatı için hayati öneme sahip âb-ı hayât tanımları ile mekân isimlerinin mukayesesine girişmiş, böylece hem eserin zaman içinde geçirdiği değişiklikleri, hem de birbirlerinden ne şekilde etkilendiklerini ortaya çıkarmış. Daha sonra Muhyî’nin hayatı ve üslubu üzerinde duran Açıl, son bölümde araştırmasının asıl amacı olan alegorik incelemeye yönelmiş; “alegori nedir, hangi kavramlarla karıştırılmaktadır, Batı ve Doğu edebiyatında nasıl ortaya çıkmış ve gelişmiştir, Muhyî’nin eserinde alegorinin işleyişi ne şekilde olmuştur?” gibi sorulara cevap arayarak tezini biçimlendirmiş.Akl’ın oğlu, Beden Şehri’nin padişahı Dil bir gün âb-ı hayâttan bahsedildiğini duyar. Onu aramak için şehrin gözeticisi Nazar’ı Doğu’ya gönderir. Bu yolculuk sırasında rastladıklarına âb-ı hayâtı soran Nazar bir gün Aşk’ın kızı Hüsn’ün Dil’e âşık olduğunu öğrenir. Dil de bu aşka karşılıksız kalmaz. Görünen anlamını bir aşk hikâyesi olarak özetleyebileceğimiz eserin diğer anlatısı gönül ve güzellik arasındaki ilişki üzerinden, yazarının tasavvufî anlamda akıldan aşka yol alan, kendi yaşadığı seyr-i sülûkunun bir özetidir sanki. “Sanki”nin altını çizen Açıl bu yorumunun, tasavvufî anlamda “ne ifade ediyor olabilir”in bir denemesi olarak okunmasını ister. Bunun imkânını Muhyî’nin tasavvuf ehli oluşuna ve Gülşenî tarikatına mensubiyetine bağlar.Eserden belki bir Divan edebiyatı alegorisi de çıkartılabilecekken tezin iki anlam katmanı üzerinden ilerlemesi tercih edilir. Yoksa daha başka katmanlar da mümkün olabilir. Mesela Hüsn ü Aşk’ın barındırdığı yedi anlam katmanı bilinmesi gereken önemli bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Hatta Hüsn ü Aşk’a alegorinin alegorisi yakıştırması yapılır. Bu şekilde birden fazla anlatı metnin içinde parça parça değil de baştan sona devam eden bir nitelik arzederek birlikte yürürler. Bunun için yazar hem her kelimesini önemle seçer hem de müphem bir dil tutturur. Çünkü alegorilerde “bir şey söylenir, başka bir şey kastedilir”. Tanımını bu şekilde ortaya koyduğumuzda alegori ile yakın anlamlı, karıştırılması mümkün başka kavramlar hemen akla gelir: mecâz, istiâre, temsil, metafor, teşbih, sembol gibi. Hepsinde de bir anlam aktarımı sözkonusudur. Fakat bunlar alegori gibi birden çok anlam katmanına sahip olmayıp birer söz sanatıdır. Oysaki alegori bunları da içinde barındırabilen bir anlatım tekniği, bir türdür.Zikredilen çok anlamlılık ve müphemiyetin dışında alegorik metinlerde rastlanan diğer temel özellikler ise şunlardır:• Kişileştirme (Teşhis)• İç çatışma (ki genelde erdem ve kötülük arasında cereyan eder)• Arayış (Bu genelde bir yolculuk olur)• Metinlerarasılık (Modern anlamda değil de yazarın aynı metnin bir diğer bölümüne ya da daha önceki metinlerine veya başka metinlere gönderme yapması şeklinde)• Tenasüp (Batılı eserlerde olmayan bir özellik)• Zaman dışılık (Gene müphem bırakma isteğinin devamı olarak)Yukarıda sıralanan yapısal unsurlara dayalı bir alegori tartışmasını daha elverişli bulan Açıl, anlamın anlamının dahi muğlâklığına vurgu yaparak bu yönde inceleme yapmak yerine Williams’ın* işletimsel yöntemini sınar. Bunun için anlatıyı üç ana başlıkta inceler:1. Şahıslar Kadrosu: Canlandırma veya şekillendirme şeklinde ayrılır. Hüsn ü Dil’de yer alan şahısların çoğu canlandırmadır; çünkü bu şahısların çoğu birer kavramdan mülhemdir.2. Bağlı eylemler serisi: Epizodik veya olay örgülü diye ayrılır. Hüsn ü Dil olay örgülü bir yapı sunar, çünkü neredeyse tüm olaylar âb-ı hayât arayışı çerçevesinde sunulur.3. İşaret, emare ve yapılar serisi: İşaret daha çok şahıslara yönelikken, emare ise olaylarla ilgilidir. Ama bu eser için bu uygulama pek oturmaz. Çünkü işaret ve emare kullanımına pek fazla rastlanmaz.Tezine eserin transkripsiyonlu metnini ve tıpkıbasımını da ilave eden Açıl’a sunumunun sonunda yöneltilen ilk soru niçin alegorik bir anlatıma ihtiyaç duyulduğu şeklindeydi. Dilin yetersizliği, tasavvuf sözkonusu olduğu için hâl dilinin gerektirdiği direkt anlatamazlık, hatta yazarın kendi müritleri için gizli anlamlar kullanmak isteği, belki siyasî baskı gibi nedenler neticesinde yazar bu yola başvurmuş olabilir denildi. Özellikle 16. yüzyılın bu tür anlatılarda bereketli olduğunu, bu yüzyılın özellikle bu bağlamda incelenmesi gerektiğini aktaran Açıl, dinleyenlerine yeni bir araştırma sahasının kapılarını aralayarak sunumunu nihayete erdirdi.