Geçmişi ve Bugünüyle Rusya’da İslâm (Islam in Russia: Past and Present)
Rusya’da azınlıklar ve Müslüman hakları üzerine çalışan Elmira Akhmetova, geçmişten bugüne Rusya’da Müslümanların durumunu anlatan bir konuşma yaptı. Akhmetova, Tatar asıllı bir Rus vatandaşı ve Rusya’daki baskılar nedeniyle akademik çalışmalarına Uluslararası Malezya İslâm Üniversitesi’nde devam ediyor. “Pan-Islamism in Russia: 1905-1930” başlıklı doktora tezini yazan Akhmetova’nın konuşmasında öne çıkan mesaj, Rusya’da güven duygusu ihtiyacının devlet eliyle sömürüldüğü, statükonun devamı için her zaman belli ulusal tehditler üretildiği ve şu anda İslâm’ın bu tehditler listesinin ilk sırasında yer aldığı oldu.Akhmetova, coğrafî bakımdan dünyanın en büyük ülkesi olan; çok dinli ve çok kültürlü karma bir etnik yapısı bulunan Rusya’nın yerel Müslüman nüfusuna ilişkin şunları söyledi:Bugün Rusya’da 20 milyon Müslüman yaşıyor ve bu da toplam nüfusun %14’ünü oluşturuyor. Müslümanlar içinde 40 farklı etnik grup var. Sadece Moskova’da 2 milyon Müslüman yaşarken, St. Petersburg’un dörtte biri Müslüman. Rusya Federasyonu sadece etnik Rusların değil, 160 farklı etnik grup ve yerel halkın da yurdu. Avrupa’daki Müslüman nüfusun aksine Rusya’daki Müslümanlar başka ülkelerden göç etmemiş, kendi anavatanlarında yaşayan yerli insanlar. Bin yıldır bu topraklarda varolan ve Rus medeniyetinin inşasında katkısı bulunan Müslümanlara bugün yabancı muamelesi yapılması kabullenilemez.Rusya Anayasası’na göre devlet nezdinde bütün dinlerin eşit olduğunu, hiç kimsenin dinî vecibelerini yerine getirmekten alıkonulamayacağını belirten Akhmetova, Rusya Din Kanunu’na göre İslâm’ın da Ortodoks Hristiyanlık, Budizm ve Yahudilik gibi geleneksel bir din olarak tanındığını vurguladı. Buna mukabil söylem ile pratik arasındaki çelişkilere dikkat çekti:Rusya, İslâm Konferansı Teşkilatı’nda gözlemci statüsüne sahip ve tam üyeliği hedefliyor. Hatta 2009 Haziran’ında Devlet Başkanı Medvedev, Mısır’da Arap Birliği’ne hitaben “Rusya, Müslüman Dünyanın zaten organik bir parçasıdır” demişti. Fakat seküler çevrelerin ve lobi faaliyeti sürdüren Ortodoks organizasyonların güçlü etkisi her türlü devlet politikasında hissediliyor. Rusya’da sadece dört cami olması ve yeni bir ibadethaneye izin verilmemesi büyük bir problem. Ülkede Müslümanlardan sorumlu olan kurum Müftülük ve çok çeşitli Müslüman toplulukların sesi tektip bir din modeli oluşturmak isteyen Müftülüğün tekeli altında. Devletin makbul gördüğü modelin dışındaki farklı dinî görüşler tehdit olarak algılanıyor.Rusya’da “İslâm’ı reddetme geleneği” ve “Müslümanlara karşı bir nefret atmosferi” olduğunu vurgulayan Akhmetova’ya göre, “Anayasa güvencesine ve hükümetten inşaat izni alınmasına rağmen cami sayısını artırma çabaları halkın müdahalesiyle engellenebiliyor. Bireyler Cuma namazına katılmaktan alıkonuyor. Siyer ve İslâm akidesi içeren dinî metinler yasaklanıyor. Yayın yoluyla dinî propaganda olarak kategorize edilen yasaklı kitaplarda örneğin ‘İslâm en iyi dindir’ ifadesinin yer bulması dahi suç sayılıyor. Özellikle 11 Eylül’den sonra Bediüzzaman’ın kitaplarının pek çoğu yasaklandı. Bugün de pek çok yazarın dinî kitaplarının Rusya’ya girmesi yasak.”“Tebliğ Cemaati, Vehhabilik, Hizbuttahrir, Nur Cemaati tehdit olarak görülüyor; hatta Ehl-i Sünnet bile bir cemaat olarak biliniyor. Müftülüğün modelinden farklı kim olursa olsun yasaklı. Kabul gören İslâm ise sadece Ehl-i Sünnet’in Tatar modeli. Müslümanların bütün örgütleri Müftülüğe kayıtlı olmak zorunda; fakat kayıt yaptırmak çok zor. Bu nedenle Müslümanlar örgütlenmekte zorluk yaşıyorlar. Yaşanan ihlalleri belgelemek isteyen insan hakları örgütleri özgür değiller ve ihlallerin kaydı sağlıklı tutulamıyor, izleme yapılamıyor” diyen Akhmetova, İslâm adına tek otorite ve tek doğru olarak kabul gören Müftülük kurumunun İslâm anlayışından farklı olmakla itham edilen Müslümanların, fişlenerek hapse atıldıklarını ve bir bahaneyle vatandaşlıklarının ellerinden alındığını, hatta sınır dışı edildiklerini de anlattı.Hak ihlalleri karnesi hayli kabarık olan Rusya’da Memorial ve Helsinki gibi bazı insan hakları kuruluşlarının İslâm’a yönelik ayrımcılığa karşı verdikleri mücadelede yetersiz kaldıklarını belirten Akhmetova, “Nefret kimi zaman şiddete dönüşerek Müslümanların canına kastetmeye kadar varıyor” dedi. Özellikle aşırı milliyetçi dazlakların etnik temizlik gerekçesiyle Müslümanları öldürdüğünü, katillerin ise en fazla iki-üç yıl gibi sembolik hapis cezalarıyla serbest kaldığını, sadece 2007’de kayıtlara geçen nefret cinayeti kurbanı Müslüman sayısının 109’u bulduğunu belirtti. Ayrıca gazeteciler, avukatlar ve insan hakları aktivistlerinin de cinayetlere kurban gittiğini vurguladı.Seküler bir devlet olan Rusya’da Ortodoks Kilisesi’nin çok etkili olduğunu ifade eden konuşmacı, “Aslında Rusya tam anlamıyla bir din devleti” tespitinde bulundu. “Devlet eliyle din aşılama ilkokuldan başlıyor ve hangi dinden olursa olsun çocuklar zorunlu din eğitimine tâbi tutuluyor. Çoğu boş olmakla beraber Rusya’da 600 kilise mevcut ve 200 kilise daha inşa edilmesi planlanıyor. Görüldüğü üzere dinlerin anayasal eşitliği pratikte geçerli değil” diyen Akhmetova, Rusya’nın gelir seviyesi en düşük olan Dağıstan, Çeçenistan ve İnguşetya gibi bölgelerinde uygulanan baskılara da değindi. Dağıstan bölgesinde devletin siyah renkli giyinmeyi bile tehdit kabul ederek bu insanları Vehhabilik ile suçlaması ve küçük bir yerleşimdeki bir imamın, mevlit geleneğiyle ilgili farklı bir açıklamasından dolayı yıllarca hapis yatıp ardından vatandaşlığı elinden alınarak gizlice Rusya sınırları dışında bir bölgeye bırakılması, bu bağlamda hafızamızda yer eden örnekler oldu.