Karşı Küreselleşme Hareketi: Küreselleşmeyi Hedef Alan Küresel Muhalefet
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda hazırladığı “Karşı Küreselleşme Hareketi: Küreselleşmeyi Hedef Alan Küresel Muhalefet” başlıklı yüksek lisans çalışmasını tamamlayan araştırmacı-yazar Ebru Afat, tezi üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Afat, sunumunda karşı küreselleşme hareketini teorik ve pratik boyutlarıyla tartışıp daha âdil bir dünya vaat etme potansiyelinin imkân ve sınırları üzerine açıklamalar ve analizler yaptı.Afat sunumunun başında küreselleşme karşıtı hareketleri çalışma konusu olarak seçme nedenini, neo-liberal kapitalist küreselleşmenin eleştirisini yaparak âdil, katılımcı, daha insancıl ve sosyal konulara duyarlı bir küreselleşme fikrine katkıda bulunmak olarak açıkladı. 1970’lerle birlikte yeni bir döneme giren ekonomik-finansal kapitalizmin üretim-tüketim biçimlerinin ve özellikle komünizm sonrası “yeni dünya düzeni”nde ticarî, coğrafî ve insanî ilişkileri yatay ve dikey boyutlarda homojenleştiren küreselleşmenin olumsuz etkilerine karşı ortaya çıkan muhalefet hareketi, küreselleşmenin nimetleri ile külfetlerinin adaletsiz dağılımına karşı 1990’ların ortalarından itibaren dünya sahnesinde yerini almaya başladı. Sözkonusu öncü muhalefet dalgaları, sistemli bir şekilde ilk defa Aralık 1999’da ABD’nin Seattle şehrini sarsan gösterilerle dünyaya varlığını duyurdu. Afat’a göre Seattle gösterileri küreselleşme tarihi açısında bir dönüm noktası. Zira Seattle’da ilk defa küreselleşmenin adaletsiz ve otoriter yönü, bu süreçten doğrudan etkilenen kesimlerin de katıldığı büyük bir gösteri ile ciddi bir şekilde sokağa taştı. Daha önceleri çeşitli platformlarda birkaç cılız sesin dile getirdiği “sosyal adalet”, “insanî küreselleşme”, “siyasal, sosyal ve ekonomik süreçlere âdilane katılım” ve “şeffaflık” gibi talepler dünya kamuoyunun daha çok dikkate aldığı konular haline geldi. Aynı zamanda bu muhalefet hareketi, özellikle Latin Amerika ülkelerinde “vahşi” küreselleşmenin taşıyıcısı olduğunu düşündükleri ABD ve onun hegemonyasına karşı güçlü bir siyasal sesin ortaya çıkmasına zemin hazırladı.Afat’a göre mevcut küreselleşmenin genelde tüm dünyada, özelde ise Güney’de yol açtığı yoksulluk, gelir adaletsizliği ve emek sömürüsüne itiraz eden karşı küreselleşme hareketi; dünyanın farklı coğrafyalarından gelen, farklı yaklaşım tarzlarını ve öncelikleri benimseyen çeşitli toplumsal hareket unsurlarını şemsiyesi altında bir araya getirip küresel bir muhalefet ağı örüyor. Bu küresel muhalefet, mevcut neo-liberal küreselleşme yerine âdil, demokratik ve insancıl bir küreselleşme talep ediyor. Hareket, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve G-8 gibi neo-liberal ve şirketsel küreselleşmeyi teşvik eden kuruluş ve buluşmaları protesto etmek, hatta onların toplantılarını durdurmak için gösteriler düzenliyor. Seattle’dan sonra mevcut küreselleşmeyi savunan ekonomi ve finans kurum ve kuruluşlarının tüm toplantıları, Washington, Davos, Prag, Nice, Cenova, Ancona ve Bologna’da on binlerce gösterici tarafından protesto edildi.Afat’a göre karşı küreselleşme hareketi, her ne kadar 2000’lerin sonuna doğru ciddi bir düşüş sürecine girmiş olsa da, son on yılda yapılan gösterilerle oluşturduğu küresel psikolojik atmosfer ve yol açtığı daha katılımcı, insanî, sosyal, şeffaf ve âdil küreselleşme tartışması dikkate değer. Kendine özgü heterojen, ideolojik, kültürel ve sınıfsal yapısından kaynaklanan sorunların yanı sıra 11 Eylül terör saldırıları gibi kendi dışındaki gelişmelerin de etkisiyle girdiği bu düşüş eğilimine rağmen hareket, hâlâ önemli bir değişim potansiyeli taşıyor. Teorik ve pratik birikiminin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve çelişkilerin azaltılması halinde karşı küreselleşme hareketi, 21. yüzyılın ikinci on yılının başlıca muhalefet hareketi haline gelebilir.Sunumun tartışma kısmında ise yeni toplumsal hareketler zincirinin son halkalarından biri olarak karşı küreselleşme hareketinin yapısı, geçtiği süreçler, yaşadığı açmazlar ve sahip olduğu imkânların neler olabileceği konuşuldu. Daha sonra hareketin Türkiye’deki varlığı ve sosyal ve siyasal alana etkilerinin imkân, kapasite ve zorlukları üzerinde duruldu.