Taşra Mekânı ve Siyasetin Silik Failleri (Trakya Örneği)

Paylaş:

Open Üniversitesi Coğraya Bölümü’nde doktora çalışmasına devam eden Sezai Ozan Zeybek, Trakya’nın küçük bir ilçesinde yaptığı etnografik araştırmalarını bizlerle paylaştı. Zeybek, ilçede yer alan ve “tek bir bakışta kim olduğu değil, ne olduğu anlaşılanlar” üzerinden, modern tartışmaların hangi mekânları ve insanları ön plana çıkarıp, hangilerini tarihin arka odalarında etkisiz ve sessiz kıldığını sorgulamaktadır.

Konuşmasını iki kısma ayıran Zeybek, birinci kısımda taşra mekânının cumhuriyet coğrafyası üzerinde nasıl konumlandığı, nasıl anlaşıldığı ve bu mekânlara karşı algının ne olduğu üzerinde durdu. İkinci kısımda ise, yukarıda bahsedilen etnografik çalışma adına küçük bir ilçedeki hikâyeler bağlamında taşraya değindi. Bu kısımda Trakya’nın bir ilçesinde yerel seçimler öncesinde yaptığı araştırmalarını ve gözlemlerini aktardı bizlere.

Burada, Frantz Fanon ve Jean-Paul Sartre arasındaki tartışmayı özetleyen Zeybek’ göre, Fanon, zenciliği diyalektik bir tartışmanın ikinci unsuru olarak ele alan, zencileri beyaz adamın anti-tezi olarak gören Sartre’ı eleştirir ve bu diyalektiğin tamamlandığını, tarihsel değişimi gerçekleştirecek öznenin susturulduğunu belirtir. Zeybek bu tartışmadan yola çıkarak, öznenin etiyle kanıyla tarihi nasıl yazdığına değil, tarihin özneleri nasıl belirlediğini anlatan temsillere odaklanıyor ve belirli anlatımların merkezinde hangi öznelerin yer aldığını sorguluyor. Ona göre, kimi özneler, başkalarının hikâyelerinde bir görünüp bir kayboluyor; bazen tarihi kahramanın yanında yer alıyor bazen ötekinin yanında sınıflanıyor ama aslında ne o ne de bu olabilmiş “silik özneler”dir.

Bu teorik girişin ardından Zeybek, Cumhuriyet dönemini inceliyor: Hem köyler hem de kentler Türkiye’de ulusal projenin başat aktörleri olarak düşünülmüş, bu iki kesim Cumhuriyet coğrafyasının aslî mekânları olarak iş görmüştür. Türkiye’de kent ve köy ayrımı dışında yakın zamana kadar hiçbir ayrım tanınmamış, farklılıklar hep bu iki ayrımın üzerinden anlatılmıştır. Cumhuriyet coğrafyasında, erken dönemde köy algısını, kimi romanlar üzerinde tartışan ve ikircikli bir yapının varlığından bahseden konuşmacı, bu yapının köylü-kentli arasında bir gerilim ortaya çıkarttığını ileri sürmektedir. Diğer yandan kasabaların ve küçük ilçelerin rolüne bakıldığında, buraların başkasının hikâyesinde basit figürler olarak anlaşıldığı görülmektedir. Zeybek’e göre taşra bu bağlamda, dönemin gazetelerinde, romanlarında tekerrürün başladığı, hayatın kıyısında kalan yerler olarak temsil edilmiştir.

Bugün, köylerin değişimin tetikleyicisi olma rolünden bahsetmek zordur. Zira, köy nüfusu giderek azalmıştır. Karşımızda yeni bir taşra figürü vardır. Bu figür, büyükşehirlerin çeperlerinde konumlanmıştır. Büyük-
şehirlerde yaşayanlar için bunlar şehri yutan unsurlar olarak görülmektedir. Bu anlamda taşra, kalabalık şehirlerin istenmeyen insanlarını ifade etmektedir. Sorunların kaynağı olarak görülmelerine rağmen bu yerlerin Türkiye siyaseti üzerinde bir etkileri yoktur.

Konuşmasının ikinci kısmında Trakya’nın bir ilçesinde dokuz ay boyunca yaptığı etnografik çalışmalardan hareketle anlattıklarını örneklendiren ve gözlemlerini paylaşan Zeybek, yerel seçimler öncesinde siyasilerin öteki olarak gördükleri kimi etnik gruplara yaklaşımlarını, birbirine muhalif kabul edilen iki siyasî partinin liderleriyle yaptığı görüşmeler sırasında karışlaştığı olaylar üzerinden aktardı. Bu algıda, karşısındakinin “tek bakışta ne olduğunu anlayan” insanların, hangi siyasî oluşuma mensup olursa olsun, algısındaki ve davranışındaki benzerlik dikkat çekicidir. Taşranın başka türlü düşünmeyle başka türlü davranmanın tezahür ettiği, bunun yanında üstünün devamlı ötüldüğü bir mekân olduğunu görüyoruz. Başka aktörlerin arasında kalıp silikleşen, yeri belirsiz, tarihin kenarındaki bir mekân olarak taşra, ne kahraman ne de öteki olabilen “silik bir aktör”dür.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir