Dilleri ve Edebiyatları ile Doğu Afrika (East Africa and its Languages and Literatures)

Paylaş:

Doğu Afrika dendiğinde ilk akla gelen ülkelerden Kenya, Tanzanya ve Uganda, farklı tarihî geçmişlerine rağmen sömürgecilik faaliyeti konusunda ortak bir kadere sahiptir. Sömürgeciliğin diğer birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi bu ülkelerde de bıraktığı en büyük izlerden biri dil yapılanmasıdır. Fatih Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mohamed Bakari de “Dilleri ve Edebiyatları ile Doğu Afrika” başlıklı konuşmasında, Avrupalı güçlerin Afrika’yı bölgelere ayırmaları sonucunda buralarda yaşayan çeşitli etnik kökenlere sahip birçok grubun, farklı nedenlerden dolayı bulunduğu yerden ayrılıp bir başka yere göç etmek durumunda kaldığına ve beraberinde de kullandığı dilleri yeni yerleşim yerlerine taşıdığına dikkat çekti. Bu yerleşim yerleri arasında Fransa, Hollanda, Belçika ve İngiltere’nin de yer aldığına işaret eden Bakari, Wolof, Lingala, Swahili, Hausa, Yoruba ve Igbo gibi Afrika dillerinin bu ülkelerde önemli bir yer edindiğini, hatta popüler kültürün öne çıkan bir parçası olduğunu söyledi.

Küreselleşme henüz yaygınlaşmamışken, Afrika dilleri Batı üniversitelerinde üzerinde inceleme yapılan ve hakkında eğitim verilen bir araştırma konusuydu. Ancak özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve Soğuk Savaş’la daha fazla önem kazandı. Bu dönemde sömürgeciliğin sona erdirilmesi ve Batı’ya ait olmayan dillerin öğrenilmesi, yeni bir politik stratejinin parçasını oluşturdu. Prof. Bakari’nin de konuşmasında değindiği gibi, örneğin Birinci Dünya Savaşı sonrasında yönetimi Almanlardan İngilizlere geçen (bugünkü Ruanda ve Burundi ile Tanzanya’nın büyük bir kısmını içine alan) Tanganika’nın kullandığı Swahili dilinde, Almanların dil konusundaki politik yaklaşımlarının etkisi görülmüştür. Almanlar daha güçlü bir yönetim oluşturmak için Swahili dilini etkin bir şekilde kullanmış ve böylece halk ile Alman yöneticiler arasında kuvvetli bir iletişim ağı örülmüştür. Bu dil, daha sonra Tanganika’nın bağımsızlığı (1961-64) sırasında farklı etnik kökenlere bağlı grupları birleştirmede ve onlara millî bir kimlik algısı sunmada çok etkili olmuştur.

Özellikle sömürgeleştirilmiş toplumlarda dilin önemi oldukça büyüktür. Afrika toplumlarında dil, misyonerlik faaliyetlerinde etkili bir erişim kaynağı olmuş; aynı zamanda topluma hâkim bir yönetim anlayışı kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Hristiyan misyonerler, egemen oldukları Afrika topraklarında Swahili başta olmak üzere sıklıkla kullanılan yerel dilleri ve lehçeleri öğrenmişler ve İncil’i de vakit kaybetmeden bu dillere çevirerek empoze etmek istedikleri etik ve ahlâkî öğretileri yaymışlardır. Yerel dillere ve lehçelere hâkim misyonerler, bu dillerin dilbilgisi kurallarını ve sözlüklerini de yeniden düzenleyerek bir anlamda modernize etmişlerdir. Bu yüzden İncil’in, hiç kuşkusuz, Afrika edebiyatı geleneği üzerinde önemli etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, özellikle Swahili dili bağlamında, İslâm’ın da Afrika dilleri üzerindeki etkisi yadsınamaz.

İslâm ve Swahili kültürünün karşılaşması, yapılan araştırmalara göre sekizinci yüzyıla dayanmaktadır. Arap Yarımadası’ndan gelen tüccarlar İslâm’ı bu coğrafyaya taşımışlar ve ayrıca Yemen’den gelen Hadramilerin de bunda büyük katkısı olmuştur. Ağırlıkla Doğu Afrika’da hâkim Swahili kültürü, İslâm’ın da etkisiyle, kendine has özellikleri olan ve hem İslâmî hem de yerel değerleri bünyesinde barındıran bir medeniyet ve kültür hâline gelmiştir. Elbette bunun sonucunda İslâmî Swahili Edebiyatı doğmuştur.

Her ne kadar “İslâm Edebiyatı” tamlaması, bu edebiyat kapsamındaki bütün eserlerin İslâmî inanç ve doktrinler temelinde yazıldığını ve bununla sınırlı kalındığını çağrıştırsa da, bu durum her zaman geçerli değildir. Örneğin önemli bir şair olan Muyaka’nın, eserlerini “camiden piyasaya taşıdığı” söylenir ki aslında bununla kastedilen, geleneksel İslâmî temaları ve türleri kullanmalarına rağmen, şairlerin şiirlerinde açık bir dille dünyevî veya uhrevî temalar kullanıp kullanmama arasında kaldığıdır.

Bakari konuşmasının sonunda, her ne kadar kendilerine öz yapıları olsa da, Doğu Afrika dillerinin çeşitli sosyoekonomik, kültürel ve politik sebeplerden ötürü farklı süreçlere girerek değişime uğradığını ifade etti.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir