Fotoğrafçılıkta Ters Evrim

Paylaş:

19. yüzyılda bir “teknik” olarak doğan fotoğraf, uzunca bir dönem kendini bir “sanat” olarak ispatlamanın uğraşı içerisinde oldu. İlk on yılından itibaren endüstrileşme sürecine giren fotoğraf, artık elitist bir azınlığın değil kitlelerin uğraşısı hâline gelmeye başladı. Fotoğrafta ilk sanat akımı olarak kabul edilebilecek “resimsi” (pictorialist) fotoğraf akımı da aslında buna bir tepki olarak doğdu. Fotoğrafın diğer sanatlar gibi bir ifade aracı olduğunu savunan fotoğrafçılar, Walter Benjamin’in tabiriyle “panayır fotoğrafçıları”na savaş açtı.

O dönemkine benzer bir görüntü patlamasına tanık olduğumuz bugünlerde, gözlerin yine o ilk dönemki baskı ve tekniklere çevrilmesi tesadüf olmasa gerek. Fotoğrafçılıktaki bu ters evrimi dijital fotoğrafın hızı ve tüketim kalıplarına bir direniş olarak okumak mümkün.

Cyanotype, vandyke, gum bichromat, scanograph, solarizasyon ve iğne deliği (pinhole) gibi yöntemler günümüzde dijital süreçlerle arasına mesafe koymak isteyenlerin giderek daha çok ilgisini çekiyor. 2001 yılından beri fotoğrafla ilgilenen Loris Medici de bunlardan biri.

Yazılım uzmanı olan Medici, dijital fotoğraf makinesi ile başlıyor fotoğraf çekmeye. Ancak mesleğinin de tümüyle dijital ortamda geçmesinden olsa gerek, bir süre sonra fotoğrafın ilk dönemlerinden itibaren kullanılan alternatif tekniklere, fotoğrafın daha nostaljik taraflarına ilgi duymaya başlıyor. Alternatif fotoğraf teknikleri Türkiye’de çok da yaygın olmayan bir alan. Türkiye’de bu alanda ilk fotoğraf sergilerini düzenleyen Medici, “Fotoğraf Neyi Anlatır?” konuşma serisinde alternatif fotoğraf teknikleri hakkında bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaştı.

Medici, teknik ile olan ontolojik ilişkisi gereği, fotoğrafın diğer sanatlar arasında çok farklı bir konumda durduğunu vurguluyor. Işığın duyarlı bir yüzeyde sabitlenmesi ve bir görüntüye dönüştürülmesi fotoğrafın temel prosesi. Medici’nin vurguladığı üzere, bu nedenle özellikle ilk zamanlar fotoğraf bilimsel bir oyuncak gibi kullanılıyor. Fotoğrafın endüstrileşmesi ise bundan 30-40 sene sonraya tekabül ediyor.

1852’de George Eastman, 10 poz çekebilen bromür kaplı jelatin rulolar bulunan Kodak fotoğraf makinelerini piyasaya sürerek çok büyük aletler taşıması gereken fotoğrafçılara kolay hareket imkânı sağlıyor. Fotoğraf çekildikten sonra makine fabrikaya gönderiliyor ve jelatin film kağıttan ayrıldıktan sonra bir cam üzerine yerleştiriliyor ve sonra yeniden makineye film doldurularak sahibine iade ediliyor.

Öncesinde sınırlı sayıda insanın ilgisini çeken fotoğraf bu tarihten itibaren yükselişe geçiyor, artık hemen herkesin yapabileceği bir eyleme dönüşüyor. Elbette fotoğrafın hızla endüstrileşmesine tepki gecikmiyor. Medici resimsi fotoğraf olarak adlandırılan bu tepkiyi fotoğraftaki ilk sanat akımı olarak nitelendiriyor. Ondan evvel fotoğrafta herhangi bir sanatsal akım yok. Bazı istisnalar dışında fotoğraf bir ifade aracı olmaktan çok, teknik bir keşif ve daha çok belgeleme amaçlı kullanılıyor o zamana kadar.

1890’lardaki o patlamadan sonra Medici’nin tabiriyle “fotoğrafın demokratikleşmesi” ve herkesin fotoğraf imgesi üretir hâle gelmesi, bazı elitist fotoğrafçıları rahatsız ediyor. Aslında pictorializm, bu kesimin tepkisi olarak ortaya çıkıyor. Medici, bu akımın ilginç bir şekilde bütün ülkelerde, yani dünya çapında eşzamanlı olarak başladığını vurguluyor. Fotoğrafın demokratikleşmesi sürecine tepki olarak ortaya çıkan bu akım, fotoğrafı artık meşru bir sanat olarak kabul ettirmeyi hedefliyor. Tümüyle mekanik bir süreçte elde edilen fotoğrafa ruh katmak istiyorlar. 1889’da resimsi fotoğrafın manifestosu da yazılıyor iki Fransız tarafından.

Fotoğrafın o ana kadar üzerine biçilen “gerçeğe sadık görüntüler üretme” hedefine itiraz eden bu grup, onun da diğer sanatlar gibi sanatçının müdahalesine ihtiyaç duyduğunu savunuyor. Fotoğrafçının dünyayı makinenin gördüğü gibi değil, kendi hissettiği şekilde anlatması; görüntünün bir ifade aracı olarak gereksiz detaylardan arındırılması gerektiğini savunuyorlar.

Medici müdahalenin çekim sırası ve sonrasında olmak üzere iki türlü gerçekleşebileceğini, ancak pictorialist fotoğrafçıların daha çok çekim sonrası ortaya çıkan görüntü üzerinde müdahalede bulunduklarını söylüyor. Bunun için pictorialist fotoğrafçılar görüntüyü, makinenin gördüğü gibi değil daha mistik, hayali, bulanık, detaylarının gözden kaybolduğu bir şekilde sunmaya çalışıyorlar. Teknik olarak da netsiz çekimlerle rüyayı andıran bulanık görüntüler elde ediyorlar. Daha çok pastoral, nostaljik veya duygusal konulara yoğunlaşan pictorialist fotoğrafçılar resme öykündükleri için malzemeleri de resim kağıdı, boyalar, renkler. Cam negatifler, gümüş tabanlı çok keskin görüntüler üretebilen fotoğraf kartları da kullanılıyorlar. Sonunda birebir ressamların kullandığı malzemelerle üretilen fotoğraf baskı teknikleri ya da yöntemleri çıkıyor ortaya.

Ancak pictorialist fotoğrafçılar aslında fotoğrafı meşru bir sanat yapmaya çalışırken, resmi taklit etme açmazına düşüyorlar. Medici, sonrasında bu akıma bu yüzden bir tepki olarak farklı akımlar ortaya çıktığını belirtiyor. Örneğin 1930’larda Amerika’da ortaya çıkan ve Ansel Adams gibi usta fotoğrafçıların yer aldığı F/64 grubu, fotoğrafın kendine has bir dili olması, resme öykünmemesi gerektiğini savunuyor.

Loris Medici, fotoğrafın günümüzün hızlı tüketime dayalı kapitalist toplumunda metalaşmasına karşı, fotoğrafın ilk dönemlerindeki resimsi fotoğraf akımının tepkisine benzer bir şekilde ilk dönem fotoğraf ve baskı tekniklerine ilginin arttığını belirtiyor. Dijitalin “anında görüntü” dünyasından filmin karanlık odasına kaçanlar, iğne deliği yöntemiyle kendi fotoğraf makinelerini yapanlar aslında günümüz fotoğrafının baş döndürücü hızına karşı bir duruş niteliğinde.

Resimsi fotoğraf akımının detaylarını anlattıktan sonra Medici, yine günümüzde tekrar yıldızı yükselen pinhole (iğne deliği) kameralara da değiniyor. Pinhole kameralar (Camera Obscura) herhangi bir optik lense sahip olmayan ilkel kamera türleri. Temelde ışık geçirmeyen bir kutu ve objektif niyetine açılmış bir iğne deliğinden oluşuyorlar. Işık iğne deliğinden süzülerek kutunun içerisinde bulunan ışığa duyarlı film veya kart üzerine düşürülüyor ve bu sayede fotoğraf çekilmiş oluyor. İğne deliği kameralarla, tek bir alanı 2, hatta 3 sene pozlama imkânı, yahut Abelardo Morrel’in “Manzaralı odalar” projesinde yaptığı gibi odaları bir camera obscuraya dönüştürüp, dünyanın manzarasını odanızın duvarında sabitleyebiliyorsunuz.

Farklı baskı yöntemlerinin fotoğrafı biricik kıldığına da değinen Medici, her bir baskıda asla bir benzerini daha yapamayacağı bir sonuca ulaştığını söylüyor. Medici, resimsi fotoğrafta ipek, kumaş, tahta, taş, cam, resim kağıtları kullanabildiğini bunun da fotoğrafı sınırlılıktan kurtararak özgürleştirdiğini söylüyor.

“Fotoğraf Neyi Anlatır” serisinin konuğu Medici, sunumunun ardından alternatif fotoğraf baskı ve teknikleriyle ilgili ufuk açıcı örnekler paylaştı. Elindeki üç kameradan birinin iğne deliği olduğunu söyleyen Medici’ye göre aslında fotoğraf da tam olarak, makine fetişizminden kurtulduğumuz yerde başlıyor.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir