Osmanlı’da İşçi Hareketleri (1870-1922)
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Anabilim Dalı’nda “Osmanlı Çalışma Hayatında İşçi Örgütlenmesi ve İşçi Hareketlerinin Gelişimi (1870-1922)” adıyla tamamladığı doktora tezi çerçevesinde konuğumuz olan Kadir Yıldırım, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı emek tarihinin gelişimini işçi hareketleri ve işçi örgütlenmesi bağlamında ele alıyor.
Çalışmasında yöntem olarak ilk planda ikincil kaynaklara yönelmekten ziyade döneme ait süreli yayınları, matbu eserleri ve arşiv kaynaklarını inceleyen Yıldırım, bu kaynakların yönlendirmesiyle tezinin temel taslağını belirlemiş. Osmanlı emek tarihine yönelik 1930’lardan itibaren başlayan literatürün genel bir değerlendirmesini yaparak, literatürde arşiv kayıtları gibi birincil kaynakların ancak 2000’ler gibi geç bir tarihte değerlendirilmeye başlanmasının yol açtığı çeşitli yanlı yorumlar ve eksik bilgiler üzerinde duruyor.
İşçi örgütlenmesi ve işçi hareketlerini temel aldığı tezinde Yıldırım bu konulara geçmeden önce Osmanlı çalışma hayatının genel yapısını değerlendirirken, Osmanlı işgücünü ücretli sivil işçiler dışında yabancı uzman ve çalışanlar, askerler, savaş esirleri, mahkumlar, köleler vb. alternatif işgücü kaynaklarıyla bir arada düşünerek bütüncül bir bakış açısı ortaya koymaya çalışıyor. İşgücünün etnik ve dinsel boyutta farklılaşmasıyla, cinsiyet açısından durumunu da ayrıntılı şekilde ele alarak, tarihsel perspektifte bu farklılıkların gelişimini ve oluşan farklılıkların işçi örgütlenmesi ve hareketlerine etkilerini inceliyor.
İşçi örgütlenmesiyle ilgili literatürde işçi cemiyetlerinin geçmişine yönelik “ilk işçi sendikaları” vb. genel kabulleri sorguladıktan sonra, erken dönem işçi örgütlerini hayırseverlik amaçlı, ticarî ve sosyal nitelikli, siyasî nitelikli ve sendikal mahiyette örgütler şeklinde tasnif ederek ele alıyor. İlk işçi örgütleriyle ilgili bu ayrıntılı tasnifte, sendika olarak bilinen çeşitli işçi örgütlerinin sendikal mahiyette olmadığını savunarak, birincil kaynaklardan ortaya çıkardığı çeşitli örgütlerle 1870’ler ve sonrasında kurulmuş çeşitli işçi örgütlerine değiniyor. 1922’ye kadar geçecek sürede işçi örgütlerinin kuruluşları, faaliyetleri, devletle ilişkileri ve işçi hareketlerindeki yerlerini inceledikten sonra, işçi örgütlenmesinde sosyalist harekete nüfusun farklı unsur ve bölgeleri açısından yaklaşıyor. Ülkede sosyalistlerin faaliyetlerine yönelik 1850’li yıllarda tutulmuş kayıtlardan bahsederken, 1890’lardan itibaren Ermeni ve Bulgar sosyalistlerin, 1900’lerle birlikte Rum ve Yahudi sosyalistlerin, 1908 sonrasında da ülkedeki Müslüman-Türk unsurun sosyalist faaliyetlerini mevcut literatürün yanında arşivler ve dönemin süreli yayınlarından tespit ettiği bilgilerle inceliyor. İşçi örgütlenmesinin sosyalist ve diğer nitelikteki teşkilatlanması üzerinden, somut örnek ve olaylarla Osmanlı işçileri arasındaki sınıf bilinci sorunsalına değiniyor.
İşçi hareketleriyle ilgili dönemde boykotlara, makine kırıcılığına ve greve dönüşmeyen diğer işçi merkezli eylemlere yer verdikten sonra, ülkenin farklı bölgelerindeki limanlarda çalışan hamallar üzerinden bir işçileşme sürecini ve yeni düzene, teknolojik gelişmelere, şirketlerin faaliyetlerine ilişkin işçi tepkisini tarihsel gelişimiyle değerlendiriyor. Literatürde bilinen toplam grev sayısından yaklaşık %50 oranında fazla grev hareketi tespit eden Yıldırım, özellikle 1886-1902 arasında tespit ettiği yeni grevler, yine aynı dönemde tersane işçilerinin yaptığı çok sayıda grevi de gün ışığına çıkararak literatürde bu alandaki eksikliğin kapatılmasına katkıda bulunurken, devlet yönetiminin işçi hareketleri üzerindeki baskısına yönelik genel kabulü sorgulayarak, Osmanlı’da işçilerin her dönem için mücadeleci olduklarını ve iş uyuşmazlıkları durumunda grev silahına başvurmaktan geri durmadığını gösteriyor. İncelediği 50 yıllık süreçte 351 adet grev hareketine yer verirken, bu grevlerin nedenleri, gelişimi, sonuçları üzerinde duruyor. Halk ayaklanmasına dönüşen Samsun tütün işçilerinin grevi ile birlikte, aynı dönemde “yaşasın tüccar!” ve “yaşasın amele!” nidalarıyla sonlanan Kavala tütün işçilerinin grevleri gibi örneklerle işçi hareketlerine sadece sayılar üzerinden değil, işçi, işveren ve devlet adamlarının grev öncesi ve sonrasındaki davranışları üzerinden ayrıntılı olarak yaklaşıyor.
İşçi örgütlerinin kurulmaya ve işçi hareketlerinin sıkça görülmeye başlanmasından sonra hayata geçirildikleri için son bölümde yer vermeyi tercih ettiği Osmanlı çalışma hayatına yönelik yasal düzenlemeler bölümünde ise, ilgili dönemde uygulanan bireysel ve toplu iş hukukuna yönelik yasaları inceliyor. Osmanlı çalışma hayatı için olduğu kadar, erken dönem Cumhuriyet çalışma hayatında da en önemli yasalardan biri olarak değerlendirdiği Ta‘til-i Eşgal Kanunu’nun çıkarılması sürecini, işçi, işveren ve devlet tarafının yasanın hazırlık sürecindeki tavır ve eylemlerini, yasanın zamanla uygulamaya geçirdiği farklılıkları ele alıyor. Yasal düzenlemeleri sadece kanun metinleri üzerinden değil, gerek kurulan işçi örgütleri, gerekse 1922’ye kadar ki somut grev hareketleri üzerinden inceleyerek, sendika ve grevlerin yasak olup olmadığına dair ayrıntılı bir açıklama yapıyor. Grevlere ilişkin somut örnekler üzerinden yasanın grevleri yasaklamadığını ortaya koyarken, işçi örgütlenmesini sendika ve diğer işçi cemiyetleri ayrımıyla ele alarak yasanın uygulanışını 1913 yılını bir kırılma noktası olarak değerlendirerek anlatıyor. Çalışmasının son bölümünde ise, mevcut yasal düzenlemeler dışında, kanun olarak teklif edilen ancak çeşitli nedenlerle kabul edilmeyerek yasalaşmayan düzenlemelerden bahsediyor. Bu düzenlemelerin Osmanlı çalışma hayatında hukukî açıdan neyin eksik olduğu kadar nelerin yapılabileceğini de gösterdiğini belirterek, Osmanlı devlet adamlarının üretim ile üretimi yapanlar, yani işçiler arasındaki tercihlerini dönemin siyasî, askerî ve iktisadî şartlarını da dikkate alarak inceliyor.