Türkiye Tarihçiliği
Türkiye Araştırma Merkezi’nin bir süredir düzenlemekte olduğu “Otobiyografik Bir Anlatı” program serisinde halen Fulbright Öğretim Üyesi olarak Şehir Üniversitesi’nde akademik faaliyetlerini sürdüren Engin Deniz Akarlı ile hayat tecrübeleri ve engin tarih bilgisi ışığında Türkiye Tarihçiliği değerlendirildi.
Öncü birçok yayınıyla tarih alanında çalışanların yakından tanıdığı Akarlı, 1968 yılında, o zamanki adı Robert Kolej Yüksek Okulları olan Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldu. Wisconsin Üniversitesi’nde mastırını, Princeton’da ise doktorasını tamamlayan Akarlı sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde (1976-1983), Ürdün Yermük Üniversitesi’nde (1983-89), Washington Üniversitesi’nde (1989-1996) ve Brown Üniversitesi’nde dersler verdi.
Sözlerine her tarihçinin incelediği konuları seçerken kendi hayat tecrübesinden etkileneceğini belirterek başlayan Akarlı’ya göre, kişinin yaşamı kullandığı kaynaklarda neyi görüp neyi göremeyeceğine dahi tesir eder. Bu durumun tersi de geçerlidir; yani insanın seçtiği meslek diğer yandan onun hayata bakışını da etkiler. Hayat ve meslek arasında diyalektik bir ilişki mevcuttur ve bu diyalektik çok önemlidir. Tarihçinin çalışmalarına etki eden bir diğer unsur da o kişinin yaşadığı devirdir. Zira tarihçi aynı zamanda yaşadığı devrin insanıdır.
Akarlı çalışmalarına zihninde yer eden temel iki soru üzerinden başlıyor. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin sahip olduğu arşiv kaynakları ve bunların kullanımı meselesidir. Akarlı’ya göre, tarihçilik, başka unsurları da içinde barındırmasına rağmen, netice olarak bir kaynak meselesidir. Meseleye bu açıdan yaklaşıldığında, Türkiye tarihi, kaynak olarak çok zengin bir mirasa sahiptir. Bu miras, sadece ülkemizin tarihine değil, bugün komşu olduğumuz, tarihte Osmanlı’nın hakimiyeti altında yaşamış birçok milletin ve devletin tarihine de ışık tutabilecek niteliktedir. Akarlı’nın zihnindeki ilk soru da bu noktada beliriyor: Bu zenginlik, günümüze kadar dünyada niçin bir yankı uyandırmamıştır ve bu kaynaklara dikkati çekmek için neler yapmak gerekir? Akarlı’nın ikinci sorusu ise, tarihin milli kimlik üzerindeki etkisiyle alakalıdır. Aslına bu soru birinci soruyla yakından ilgilidir. Akarlı’ya göre tarihçilik, milli kimlik oluşturmak için belli başlı araçlardan birisidir. Tarihimizi dünyaya açarken milli kimliği nasıl oluşturmamız lazımdır? Yani çok seslilik ile tek sesliliği bir arada nasıl barındıracağız?
Bu sorular aslında kendi hayat tecrübesinin sonuçları Akarlı’nın ifadesiyle. Bu minvalde öncelikle yetiştiği ortam ve eğitim sürecine değinen Akarlı, Eskişehir’de Maarif Koleji’nde başlayıp 1960’ta Robert Lisesi’nde devam eden eğitim sürecinin ardından, Boğaziçi’nde lisans eğitimini tamamlıyor. Boğaziçi yıllarında arkadaşlarıyla yaptıkları çeşitli faaliyetlerde bazı isimlerle tanışıyor: Boğaziçi Üniversitesi’ndeki İstanbul-taşra, zengin-fakir gibi ayrımlar ve sınıfsal-kültürel çelişkileri içinde barından ortama tepki olarak Anadolu Grubu’nu kuruyorlar arkadaşlarıyla. Bununla birlikte, bu faaliyetler çerçevesinde tanıştığı isimlerden biri olan Nuri Arlasez kendisi için bir dönüm noktası. Arkadaşlarıyla organize ettikleri yazma sergisi için Nuri Arlasez’le görüşmesi Akarlı’ya arşiv gibi bir deryanın kapılarının açılmasına ve tarihçilikle yakınlaşmasına vesile oluyor. Üniversitede arkadaşlarıyla organize ettikleri seminerlerde Aziz Nesin, İdris Küçükömer, Nurettin Topçu, Sencer Divitçioğlu başta olmak üzere dönemin birçok önemli fikir adamını ağırlıyorlar.
Aynı dönemde tecrübe ettiği İşçi Partisi deneyimi ise bir başka tecrübedir Akarlı için. Aktif olarak yöneticilik de yapacağı Hacı Bektaş Derneği’ni bu partide yaptığı çalışmalar sırasında tanıyor. İşçi Partisi yıllarında Mersin’in dağ köylerinde yürüttükleri faaliyetler sırasında, o köylerde yaşan Alevi nüfusla tanışan Akarlı, bu tanışıklık sonrasında Hacı Bektaş Derneği yönetim kuruluna seçilip derneğin kültür kolları başkanlığına geliyor.
Lisans eğitiminin ardından yaşadığı tüm bu olayların kendisini siyasetten uzaklaştırması, Kemal Tahir’le olan yakınlığı ve onun tavsiyeleri sayesinde Political Economy’yi seçmeyip tarihi seçmesi Akarlı için bir başka mihenk taşı. Bu seçimin ardından 1969 yılı kışına kadar Wisconsin Üniversitesi’nde çalışmalarda bulunan ve buradan Princeton’a geçen Akarlı, 1971 askeri darbesinin ardından Türkiye’de yaşanan bazı hadiseler üzerine Democratic Resistance in Turkey hareketinin Amerika şubesini kuruyor. 1973 yılında Türkiye’ye döndükten sonra arşiv çalışmalarına ağırlık veriyor. Yabacı araştırmacıların o dönem için daha fazla yer aldığı arşivde, Tevfik Güran, Yavuz Cezar, Mehmet Genç, Cevdet Küçük ile tanışıyor.
Son olarak, yaşamında tanıştığı birçok isim ve olaylar, Türk siyasî hayatında yaşanan kırılmaların ardından gittiği yurt dışında edindiği tecrübelerden bu şekilde bahseden Akarlı’nın hayatında dikkate değer diğer bir husus yapısalcı bir tarih anlayışıyla çalışmalar yapanBelgelerle Türk Tarihidergisindeki mesaisidir. Akarlı, buradaki ilk çalışmalarında nüfus tarihi, bütçeler, şehirlerin yerleşke yerlerinin mekân içerisindeki dağılımı gibi konulara yer veriyor.