“Arap Baharı” Sürecinde Rusya’nın Ortadoğu Politikası
“Avrasya Konuşmaları”nın beşincisinde Petersburg Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi öğretim üyesi Türkolog Doç. Dr. Aleksandr Sotniçenko, Rusya’nın “Arap Baharı”na bakışına dair bir konuşma yaptı.
Sotniçenko, Rus elitinin ve entelektüellerinin “Arap Baharı”na bakışını daha iyi ortaya koyabilmek için konuşmasının başında üçlü bir dönemlendirmeye başvurdu: (i)Batı etkisinin Rusya’ya henüz ulaşmadığı “modern öncesi dönem”; (ii)Aydınlanma ile başlayıp XX. yüzyılın sonlarına dek süren ve liberalizm, komünizm ve milliyetçilik ideolojilerinin damgasını vurduğu “modern dönem” –ki yüzyılın sonuna doğru komünizm ve milliyetçilik etkisini yitirirken liberalizm hâlâ etkiliydi; (iii)XX. yüzyılın sonuyla başlayan “postmodern dönem” –ki bu yeni süreç modernliğin ve liberalizmin değerlerine sarsıcı bir etki yaptı. Sotniçenko bu noktada dini örnek gösterdi ve “Postmodernizm Tanrı’nın rövanşıdır; çünkü modernite dini ortadan kaldırmak isterken postmodernlik onu yeniden gündeme taşıdı” dedi.
Bu çerçeveden hareketle Türkiye ve Ortadoğu’da postmodern dönemin yaşandığını belirten Sotniçenko’ya göre, bu yeni dönem Türkiye’de AK Parti’nin iktidar olmasıyla 2002’de başladı. Bu bir kırılmaydı. Zira önceki dönemde iktidara gelen siyasî partiler ve aktörler oldukça modern ve laik iken son on senedir Türkiye’de din, siyaset ve gelişme birarada yaşanıyor. Ortadoğu’ya gelince, “Arap Baharı” sürecinde halkların karşı çıktığı liderler, XX. yüzyıldan kalma modern liderler; onların sosyalist, milliyetçi ve pan-Arap görüşleri zaten geçen yüzyılın sonunda geçerliliğini yitirmişti.
Bu girizgâhın ardından Rusya’daki iç dengeleri anlamamız için geriye dönük olarak sürece bakan Sotniçenko, komünizmin yıkılmasının akabinde özellikle 1991-94 döneminde Rus elitin ağırlıklı olarak liberalizmi ve Batıcılığı benimsendiğini ve siyasal alanda Batı’yla iyi ilişkilerin sürdürülmesini desteklediğini, ama Rus halkının Batıcılık düşüncesini sevmediğini ifade etti. Nitekim Rusya’daki Levada Merkezi’nin yıllardır yaptığı kamuoyu araştırmalarının 2011 sonucuna göre, halkın %10’u ülkesini Avrupa’nın, %6’sı da Asya’nın bir parçası olarak görüyor; %74’lük kesim ise Rusya’yı ikisinden de bağımsız bir Avrasya ülkesi olarak kabul ediyor ve yeni liberal yapıyı benimsemiyor. Sotniçenko işte bu durumu, XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetici elitin Batı’ya yönelme çabasına karşı halkın tepkisiyle ortaya çıkan gerilime benzetti.
Bu çerçeveden hareketle “Arap Baharı”na yönelik yönetici elitler bazında iki farklı bakış açısı olduğunu belirtti: “Vladimir Putin, modern dönemden kalma milliyetçi ve laik bir lider; tıpkı Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi ve Beşşar Esed gibi. Mevcut Rus eliti de Putin’le benzer bir arkaplana sahip. Diğer yanda liberal bir elit kadro var; Dmitri Medvedev ve arkadaşlarının yüzü tamamen Avrupa’ya dönük. Bu kesim ‘Arap Baharı’nın etkilerinin Rusya’ya da sıçrayabileceğinden ciddi bir şekilde endişe ediyor, ama bu vesileyle ilk kez yüzlerini Ortadoğu’ya çevirmiş durumdalar.” Öte yandan Sotniçenko 1991-1994 döneminde etkin konumda olan liberal elitin Arap devrimlerini desteklediğine, ancak İslâmcı bir devrimi değil, tıpkı Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi, liberal bir “turuncu devrimi” savunduğuna dikkat çekti.
Mısır’daki olaylar sırasında tarafsız bir politika izleyen Rusya’nın, Libya konusunda BM’deki oylamada çekimser kalmayı tercih ederek bu ülkeyle birçok alanda yürütülen milyar dolarlık projeleri kaybettiğine ve şu anda Libya pazarından tamamen dışlandığına dikkat çekti. Libya’daki gelişmelerden ders çıkarmak isteyen Rusya açısından Suriye’nin daha da özel bir konumda olduğunu hatırlattı. Buna göre Rusya’nın Suriye’yle uzun zamandır oldukça iyi ilişkileri var; Ortadoğu’daki en büyük diplomatik temsilciliği Şam’da; bu ülkede bir de donanma üssü bulunuyor. Ayrıca Suriye silah ticareti açısından da Rusya için önemli bir kazanç kapısı. Asıl kaygı ise Libya’dakine benzer bir müdahaleyle Amerikan ordusunun Suriye’ye girmesi ki bu, rakibi ABD’nin Rusya’ya daha da yakın bir noktaya mevzilenmesi anlamına gelecektir.
Suriye’deki mevcut rejimin belli bir ölçüde istikrarı sağladığını düşünen Sotniçenko, bunu rejime alternatif teşkil edecek güçlü bir muhalefetin, ciddi bir organizasyonel yapılanmanın olmamasına bağladı. Yine de Sotniçenko Esed’in iktidarda son zamanlarını yaşadığını düşünüyor. Zira Esed XX. yüzyıldan kalma miadını doldurmuş bir ideolojik yapıya mensup. Sotniçenko, Suriye’deki şartların, Libya ve Mısır’a kıyasla, iç savaşa çok daha müsait olduğunu düşünüyor. Çünkü ülkede Sünni-Nusayri ayrımı başta olmak üzere mezhepsel bölünmeler çok derin. %10’luk Hristiyan nüfus da Sünnilerden korktuğu için ekseriyetle rejimi destekliyor. Ayrıca Sünni gruplar da kendi içlerinde bölünmüş durumda. Öte yandan Kürtler rejimin devrilmesinden sonra Irak’takiler gibi bağımsızlık isteyebilir.
Sotniçenko, Moskova’nın son günlerine kadar Esed rejimine destek olacağını, bir iç savaş halinde muhalifleri desteklemeyeceğini düşünüyor. Ancak uzun yıllardır yakın temas halinde olduğu Ortodoks Hristiyanlara (%6’lık) yakın duracağını öngörüyor ki ona göre bu, nüfuslarının azlığı nedeniyle iyi bir siyaset olmayabilir.
Son olarak Sotniçenko “Arap Baharı”nın Rusya’ya muhtemel yansımalarını da değerlendirdi. Buna göre, Rusya’da rejimin alan açmaması halinde muhalif elit (liberaller ve milliyetçiler) –tıpkı Arap Dünyası’nda olduğu gibi– orta veya uzun vadede “turuncu devrim”e öncülük edecektir ki bu, Rusya’yı parçalayabilir. Bu noktada Putin’in köklü bir reform yapıp yapamayacağı, yeni bir ideoloji ortaya koyup koymayacağı oldukça önemli. Zira 1994 sonrası dönem, herhangi bir siyaset felsefesine dayanmayan ideolojisiz bir dönemdi ve bu artık sürdürülebilir değil. Bunun başarılabilmesi için ise Putin’in etrafındaki yolsuzluktan beslenen istihbaratçı geçmişe sahip oligarkları saf dışı bırakması gerekiyor ki bu da kesinlikle kolay değil.