Eski Bahçeye Bir Nev-Râh Açmak: Kadim Metinlere Yeni Bir Gözle Bakmak
Araştırmalarını “kadim metinlere yeni bir gözle bakmak” üzerine yoğunlaştıran Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi Dursun Ali Tökel, klasik edebiyat metinlerini göz önüne alarak “yeni bir anlama yolu bulabilir miyim?” sorusu etrafında yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Klasik Türk Edebiyatı Konuşmaları serisinin Ocak ayı konuğu olan Tökel, konuşmasında bu sahada yaptığı çalışmalardan ve yapılmasına ihtiyaç duyulan çalışmalardan bahsetti.
Batı medeniyetinin kendi metinlerini yeniden ve sürekli olarak okuması ve değerlendirmesi yani “eş-süremli” okuma yapması hem diğer disiplinlerin bir biçimde metinlerden faydalanmasına hem de bu malzemenin güncel tutulmasına sebep olmaktadır. Türkiye’de ise kadim metinler, tarihî eleştiri metodu ile “art-süremli” olarak okunup değerlendirilmekte, sosyal bilimlerin diğer alanlarında kullanılan yeni yöntemler edebiyata uygulanamamaktadır. Klasik edebiyat kavramlarının tanımları bile geçmişte yapılmış halleriyle muhafaza edilmekte, dolayısıyla tanımının dışında kalan fakat tanımlanan kavramın kapsamında olan kimi ibareler üzerine çalışılmamaktadır.
Modern edebiyat kuramları (yapısalcı, biçimci, ontolojik, anlambilimsel…) Batı kaynaklı olduğu için Batı insanının dünya algısı ve medeniyetiyle alakalıdır. Dolayısıyla bu kuramlar, bizim metinlerimize uymayabilir, eksik kalabilir. O zaman kuram eksik telakki edilmeli ve bize uygun hale getirilerek tamamlanmalıdır. Çünkü elimizde bir metni sağlıklı olarak inceleyebilecek –klasik yöntemin dışında– bir başka yöntem bulunmamaktadır. Bu klasik yöntemin mimarı olan Ali Nihat Tarlan da 1930’lı yıllarda divan edebiyatını inceleyecek yöntemlerimizin bulunmayışından yakınır. Tarlan, Batılı yöntemleri “pedagoji ile çok karıştırılmış ve geniş, hayati bir edebiyatı incelemek gayesiyle vazedilmiş olduğundan burada mütalaa edeceğimiz mevzunun hususi cephesiyle” ilgisi bulunmadığını söylemiş ve şu an üniversitelerimizde kullanılan yöntemi teklif etmiştir. Tunca Kortantamer de bu sahada çalışanların en büyük eksikliğinin modern terminoloji bilgisi olduğunu ancak eski edebiyat kavramlarını tam olarak bilmeden modern yöntemleri uygulamanın da çok mahsurları bulunduğunu vurgulamıştır. Özellikle dil ve üslup incelemeleriyle metin şerhi konusunda yapılacak çalışmalar azami dikkat gerektirmektedir.
Dursun Ali Tökel yeni kuramların eski metinleri daha iyi anlamak için geliştirilmiş araçlar olduğunu, kuramın tıkandığı yerde eski edebiyata göre desteklenmesi gerektiğini ve kendi iddiasının kuramların birebir uygulanması değil bu metinleri anlamada yardımcı olacak kadarının kullanılması olduğunu ifade ettiğini söyleyerek Greimas’dan bir örnek verdi. Bilindiği üzere Greimas’ın “anlatıda eyleyenler” isimli bir tabiri bulunmaktadır. Greimas’a göre karşıt olmak üzere, anlatıda üç eyleyen vardır: Özne ve aradığı nesne, gönderici ve alıcı, destekleyici ve engelleyici. Öznenin eksikliğini hissederek peşine düştüğü şeye nesne denir. Nesneye doğru giderken de ortaya engelleyiciler çıkar. Divan şiirine bakıldığında bu temel üç eyleyen rakip, sevgili ve âşık olarak düşünülebilir. Âşık, özne; maşuk, nesne; rakib ise engelleyicidir. Fakat rakib aynı zamanda “koruyan gözetleyen kollayan” anlamında Allah’ın bir sıfatı olması hasebiyle olumlu bir anlama da sahiptir. Bu durumda rakib sevgilinin değerini artıran bir mefhum olur. Greimas’a göre bir de nesneyi elde etmeye çalışan ve özneyle sürekli rekabet halinde bulunan “sahte özne” vardır. Rakip bir engelleyici değil, aynı nesnenin peşinde olmak ortak paydasında, sahte özne olarak da değerlendirilebilir; yani rakibin yaptığı şey sevgilinin konumunu güçlendirmek ve belirlemektir. Çünkü rakip neredeyse sevgili de oradadır. Bu açıdan Leyla ve Mecnun Mesnevisi’ne bakıldığında Leyla nesne, Mecnun ise öznedir. Greimas’a göre düşünülürse Mecnun adlı özne Leyla adlı nesneye ulaşmaya çalışır. Onu elde ederse mutlu olacağını düşünmektedir. Fakat hikâyenin sonunda Mecnun Leyla’yı tanımaz. Bu durumda Greimas’ın teorisi burada tıkanır. Eğer özne bir nesneyi elde edip mutlu olacaksa o zaman demek ki Leyla da bir sahte nesnedir. Fakat Greimas’da sahte nesne diye bir şey yoktur. Dolayısıyla yapılan bu tür çalışmalar Batı edebiyat kuramlarını tamamlayacak ve dönüştürecektir. Çünkü eldeki malzeme bunu zorunlu kılmaktadır. Nihai anlamda bakıldığında ise aslında Leyla’nın gerçek nesne değil gerçek nesneye ulaşmayı engelleyen asıl rakip olduğu görülür. Bu durumda Mecnun’un Leyla’ya kavuşmasını engelleyenler aslında Mecnun’un gerçek nesneye kavuşmasını hızlandıranlardır. Rakip, öznenin nesneyi bulmasını çabuklaştıran unsurdur. Greimas’ın yöntemi akabinde şöyle bir soruyu da getirir: Mecnun’un elde ettiğinde mutlu olacağı nesne nedir? Greimas’da bunun cevabı da yoktur. Ama mesnevinin en başına dönersek Fuzuli zaten “mecaz yoluyla hakikati talep ederek Leyla’yı bahane edip Allah’ın vasıflarını açıkladığını ve niyazını Mecnun’un diliyle dile getirdiğini” söyler.
İşte Greimas bu sonuca ulaşmayı hızlandırmaktadır. Biraz daha ayrıntılı düşünüldüğünde divan şiirindeki tasavvufî görüşün, Greimas’ın belirtmeye çalıştığından çok daha derin ve karmaşık eyleyenler sistemine sahip olduğu da görülecektir. Aslında tasavvuf gerektiği kadar bilinseydi bu yönteme gerek kalmazdı. Çünkü tasavvufta varlıklar bu açıdan üç kategoriye ayrılır: Fail-i muğlak/fail-i mutlak, muğlak özne/mutlak özne, muğlak engel/mutlak engel. Bunların tespit edilip metinlere uygulanması kuram ihtiyacımıza cevap verdiği gibi Greimas’ın yönteminin de geliştirilmesine vesile olurdu.
Kendi öz malzememizle doğrudan temas etmenin, yani onu Batılı kuramlara göre çarpıtmamanın, hiç de küçümsenemeyecek bir faydası da kuramların bize özgü alanlarda bizim tarafımızdan geliştirilmesidir.