Otobiyografik Bir Anlatı V Türkiye’de İktisat Tarihçiliği
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği “Otobiyografik Bir Anlatı” program serisinin Ocak ayı konuğu Yıldız Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yavuz Cezar idi. Sayın Cezar ile hayat hikâyesinin izleğinde Türkiye iktisat tarihçiliği üzerine verimli bir toplantı gerçekleştirildi.
Saint-Joseph Lisesi’nden mezun olan Cezar, 1965’te İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde lisans eğitimine başlıyor. 60’ların ortalarında Türkiye’de planlı ekonomiye geçişin etkisiyle iktisat biliminin revaç bulması ve yüksek tahsilinden evvel edindiği yurtdışı tecrübesi sebebiyle sosyal mevzulara ilgisinin artması Cezar’ı iktisat eğitimi almaya sevkediyor. Üniversite yıllarında, 40’larda yolu İstanbul Üniversitesinden geçmiş Alman hocaların görgüsü, bilgisi ve kültürüyle yetişmiş, son derece verimli, çalışkan ve üretken hocalardan istifade etme imkânı bulan Cezar’a göre, İktisat Fakültesine devam ettiği yıllar fakültenin en iyi dönemleridir aynı zamanda. Zira bu yıllarda fakülte, hiçbir mecburiyet bulunmamasına rağmen yabancı dilde yayın yapmakta, başarılı, seçkin öğrencileri kendisine çekmeyi başarmaktadır. Yine o yıllarda bölümlerin henüz kurulmadığını, ders gruplarının bulunduğunu, bir dersten kalanın grubun bütün derslerini tekrar almak zorunda olduğunu öğreniyoruz Cezar’dan.
Cezar’ın akademik kariyeri ise, İstanbul Üniversitesi İktisat Tarihi Kürsüsüne asistanlık müracaatıyla başlar. Kürsüde herkes Osmanlı iktisat tarihi çalışmaya sevkedilmektedir. Bu noktada Cezar, doğrudan kendi tarihimizi çalışmaktan ziyade, farklı coğrafyaların iktisat tarihlerini oraların yerli bilim adamlarıyla yarışacak seviyede çalışmayı önemsemektedir. Yine bu yıllarda Türkiye iktisat tarihçiliği, yurt dışındaki akımların, bilhassa kliometrinin (matematiğin tarihte aşırı şekilde kullanılması) etkisi altında gelişir. Bu akımın etkisiyle arşive giren Cezar, Osmanlı’nın dış ticaret haddi, gelir dağılımı gibi verilere arşiv kayıtlarından arzu edildiği şekilde ulaşmanın aslında mümkün olmadığını gözlemler. Zira arşiv kayıtları sözü edilen büyüklükleri çalışmak için güvenilir, gerçek anlamda istatistikte kullanılabilecek verileri içermemektedir.
O dönemin arşivinin samimi atmosferine de değinen Cezar, Halil Sahillioğlu tarafından maliye çalışmaya teşvik edilir. Böylece, sonradan Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemiadıyla kitaplaştırdığı doktora tezini hazırlar. Kitap, 1986’da Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülüne lâyık görülür. Osmanlı’nın pek bilinmeyen geçiş dönemini, XVIII. yüzyılı, Osmanlı örneğinden hareketle daha geniş bir perspektifle ele alan çalışma, bu yönüyle de kriz ve değişimle alâkalı bir teori sunar.
Bir ara formatını bizzat kendisinin belirlediği, interdisipliner, farklı dillerden makaleler içeren Toplum ve Ekonomidergisini de çıkaran Cezar, İktisat tarihinin mukayeseli çalışılmasını çok önemsemektedir. Bir dönem tesirinde kaldığı kliometrik yaklaşımı, insan unsurunu ihmal ettiği için yeterli görmeyerek daha bütüncül bir tarih yaklaşımı benimser. Kurumların öne çıkarılmasının bugün itibariyle daha doğru bir yaklaşım olarak görmektedir. Önyargılardan, Osmanlı’yı aşırı yüceltmelerden titizlikle kaçınılması gerektiğini sözlerine ekleyen Cezar’a göre, bu bakışla bilim yapmak mümkün değildir. Hukuk metinlerinde her ne kadar ideal sistemler öngörülse de gerçek tablo farklıdır. 40’lı, 50’li yılların iktisat tarihçiliği çerçevesi artık aşılmak zorundadır. Yeni paradigmalar ve bakış açılarının oluşturulması elzemdir. Tarihçilikteki en büyük yanlışlardan biri de arşiv belgelerinin olduğu gibi yayınlanmasıdır. Burada, M. A. Cook’un 1972’de yayımlanan, 50-60 Tahrir defterinden sondajlama usulüyle gerekli verilerin alınarak hazırlanan Population Pressure in Rural Anatolia, 1450–1600 adlı eseri örnek gösteren Cezar, arşiv belgelerindeki sayısal verileri kullanmanın bir yöntemi olduğuna dikkat çekiyor. Her sayısal veriyi gelişigüzel kullanmanın, özellikle Osmanlı’daki düzeni anlama noktasında modern istatistik yöntemleriyle yorumlanacak verilerin, bilimsel açıdan bir kıymet-i harbiyesi olmadığının altını çiziyor.