Sinema Dergilerinin Türkiye Sinemasına Etkisi

Paylaş:

Yaşanılan siyasî olayların, toplumu dolayısıyla sanatı, edebiyatı ve sinemayı doğrudan etkilediğini, bu açıdan sinema dergiciliğinin serüvenini anlamamız açısından bu olayların önemine işaret eden Zahit Atam, konuşmasının omurgasını “dönemler” üzerine kurdu. Türkiye’deki sinema dergiciliğini piyasa dergileri ve bağımsız dergiler olarak ikiye ayıran Atam, piyasa dergilerinin arkalarında sermaye grupları olduğunu, işleyişin reklama dayandığını, yazarın kaleminin özlük değerinin para etmediği, yeteneğe bakılmadığı ve her şeyin sahtecilik üzerine kurulduğunu dile getirdi. Piyasa dergilerini çıkaran kişilerin inanmadıkları işleri yaptığından bahsetti. Atam’a göre sinema dergiciliğinde asıl kritik dönemi 1960-1980 arası ve 80’den sonrakiler oluşturur. 1960-80 arası yazarların kalemlerinin altına imza attıkları mert bir söylemin olduğu bir dönemdir. 80 darbesi ile birlikte toplumda büyük bir yalancılığın ve sahtekârlığın yaşandığını, bu yalancılığın toplumun her kesimine yayıldığını söyleyen yazar, riyakârlığın doğal bir şey haline geldiğini belirtti. Bu dönemdeki sinema dergiciliğinin ilk olarak İstanbul Film Festivali’yle başladığını ve bu dönemde çıkan dergilerin sanat dergisi kisvesi altında “piyasa” dergileri olduğunu söyledi.

Zahit Atam, 90’lı yıllara gelindiğinde ise durumun değiştiğini, Hollywood’un bir devlet politikası olarak Türkiye’ye getirildiğini, Türk filmlerinden vergi alındığı halde Hollywood filmlerinden vergi alınmadığından bahsetti. Dergilere Hollywood filmlerinin girmesiyle birlikte, dergilerin reklam vermeye başladığını ve bu reklamların da eleştiriye etkisinin yıkıcı olduğunu söyledi. Dergilerin artık Hollywood’un bir bayisi gibi çalıştığını, en sıradan ve kötü filmlere övgüler düzdüklerini belirten Atam’a göre 70’lerde yazarların kendi tecrübesinden yola çıkarak okuyucuyu inandırmaya çalışmak esas gaye iken 90’larda ise, bu, tamamen filmin pazarlanmasına dönüştü.

Sinema yazarı olmak isteyenlerin öncelikle kendilerine karşı dürüst olmaları gerektiğine vurgu yapan Atam, her zaman Mevlana’nın “ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün” düsturunu şiar edindiğini ve gençlere de bunu tavsiye ettiğini belitti. Kişinin büyük yazar olması için vicdanın yükünü taşıması gerektiğini, son olarak ise edebiyatın hem yazar hem de yönetmen olarak kişiyi daha çok beslediğini sözlerine ekledi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir