Türkiye’de Hristiyanlık Çalışmaları: Yeni Bir Oksidentalizm mi?
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin Tezgâhtakiler toplantı serisinin Şubat ayı konuklarından birisi de Papalık Gregoriana Üniversitesi’nde “Contemporary Turkish Research on Christianity” isimli teziyle doktorasını tamamlayan Betül Avcı idi. Avcı, tezi çerçevesinde Türkiye’deki Hristiyanlık çalışmalarının seyrini konu alan bir sunum yaptı.
On yıldan beri Hristiyanlıkla ilgili çalışmalar yaptığını vurgulayan Avcı, “dışarıdan birisi” olarak Hristiyanlığı anlamlandırmaya çalıştığını ve yine bu anlamlandırmanın Türkiye’de nasıl yapıldığını incelediğini belirtti. Mevcut örneklerden hareketle Türk akademisinde bu konuda bazı hatalar yapıldığını savunan Avcı, örnek olarak Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde (DİA) ve ilgili doktora tezlerinde “ruhban olmayan” anlamındaki Grekçe laïkóskelimesinin “laik” şeklinde çevrildiğini, fakat Türkçede en bilinen anlamıyla laikkelimesinin “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olduğunu söyledi. Avcı’ya göre bu hataların sebebi ise “yabancısı” olduğumuz bir geleneği anlamaya çalışırken ister istemez kendi kültürel kodlarımızı da işin içine sokmamızdır.
Tezinde incelemeye çalıştığı konunun Türk akademisinin Hristiyanlığa ait bir unsuru anlatırken kullandığı dil olduğunu söyleyen Avcı, bu bağlamda özellikle ilgili literatürün Hristiyanlığı İslâmî, Kur’anî veya polemik bir yaklaşımla mı anlattığı yahut onu kendi içinden, kendi kaynakları ve terimleriyle mi incelediğini merak ettiğini ifade etti.
Bir dinin veya olgunun anlatılırken “kendi içinden” kavramlarla bunun yapılması gerektiğini belirten Avcı, bununla bağlantılı olarak DİA’da Hristiyanlığın bir çeşit oksidentalizme tabi tutulmadan açıklanıp açıklanmadığını araştırdığını söyledi. Aynı zamanda Marmara Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nde İlahiyat alanında tamamlanan doktoraları da inceleyen Avcı, bu çalışmalarda Hristiyanlık denilince daha ziyade Katolikliğin anlaşıldığını ima eden detayları gözlemlediğini belitti.
Türkiye’deki akademilerde Hristiyanlıkla ilgili çalışmalarda bazı problemlerle sıkça karşılaşıldığını vurgulayan Avcı, Türkiye’deki misyonerlik takıntısı, Hristiyanlık hakkındaki metinlerde yaşanan terminoloji sorunu, ansiklopedi maddelerinin seçimi konusu, mukayeseli din çalışmalarının yetersizliği, metin yazarlarının kişisel amaçları gibi meselelerin bunların en önemlileri olduğuna dikkat çekti.
Akademideki misyonerlik takıntısıyla alakalı olarak başlıca iki meseleyi öne çıkaran Avcı, öncelikle Şinasi Gündüz’ün misyonerliği Hristiyanlıkla eşitleyen DİA’daki “Hristiyanlık” maddesinde ortaya koyduğu yaklaşımı ele aldığını belirtti. Misyonerliği sömürgeciliğe indirgeyen bu yaklaşıma göre, misyonerler Ortadoğu ve Afrika toplumlarını Hristiyanlığa zorla ihtida ettirmişlerdir. İslâm’daki tebliğ ve cihadın da bir misyonerlik faaliyeti olarak sayılabileceğini savunan Mustafa Alıcı ise, misyonerliği negatif olarak algılamayan bir yaklaşımı benimsemiştir. Fakat Avcı, genel eğilimin misyonerliği ve Hristiyanlığı özdeşleştirmekten yana olduğunu vurguladı.
Avcı’ya göre, “Kilise” maddesi örneğinde görülebileceği üzere, DİA’nın Hristiyanlıkla alakalı maddelerinin açıklanmasında sadece Katoliklik temel alınmış, Ermeni Hristiyanlığı, Süryani Hristiyanlığı konularında ise birer cümle ya da paragraftan daha fazla açıklama yapılmamıştır. Bunun sebebi ise ansiklopedinin ilk baskısının 1988’de yapılmış olması ve Türkiye’nin o dönemde Ermenilerle yaşadığı problemlerin ansiklopedi yazarlarını da etkilemiş olmasıdır. Türkiye’nin siyasal konjonktüründe Ortodoksluk denilince akla gelenin Yunanistan ve Ekümenik Patriklik olması ve Protestanlık denilince Osmanlı’daki Protestan okullarından hareketle misyonerlik faaliyetlerinin hatırlanması, Avcı’ya göre Hristiyanlık terimiyle neden Ortodoksluk veya Protestanlık yerine Katolikliğin kastedildiğini açıklamaktadır. Başka bir mezhebin değil de Katolikliğin kastedilmesinin sebebi olarak Avcı, Katolik kilisesinin “uzakta” bir kilise olması ve Sünni İslâm’la Katolisizm arasında ciddi benzerliklerin bulunmasını gösterdi: Mesela her ikisi de maneviyatı ve geleneği ciddi anlamda önemsemektedir, ikisinde de şefaat ve himmet anlayışları, ayinsel tören ve kutlamalar mevcuttur.
Terminoloji problemlerinden de bahseden Avcı, yaratılan anlam karmaşasına dikkat çekti ve Ramazan Işık’ın Marunilik ile ilgili tezinde kullandığı “laik rahipler” terimini örnek gösterdi. Avcı, bu karmaşayı aşmak için “ruhban olmayan” terimini önerdi. Bu fark küçük bir ayrıntıymış gibi gözükse de, Avcı’ya göre aslında ciddi bir kültürel çeviri meselesidir. Çeviri yaparken sadece literal çeviri yapmanın yeterli olmadığını, terimlerin kültürel ve siyasal serencamının da incelenmesi gerektiğini vurgulayan Avcı, bir diğer ilginç ayrıntı olarak da “hazreti” tabirinin kullanımını örnek gösterdi. İncelediği metinlerde İslâmî bir tabirle başlayan cümlelerin gayri İslâmi bir anlatımla devam ettiğini gözlemleyen Avcı, “Hz. İsa çarmıha gerildiğinde…” tabirini örnek gösterdi. Avcı’ya göre, terminolojiyle alakalı bir başka problem ise metinleri kaleme alan araştırmacıların, yer ve şahıs isimlerini faydalandıkları yabancı kaynağın dilinden doğrudan aktarmalarıdır.
Mukayeseli din çalışmalarındaki problemlere de değinen Avcı, entelektüel anlamda ortaya bir problem koymadan sadece literal bir karşılaştırma sunulmasının bu sorunların en önemlisi olduğunu belitti. DİA’nın genel olarak polemik yazılardan uzak durduğunu ve oksidentalizmden kaçındığını zikreden Avcı, ansiklopedide Hristiyanlığın genel olarak Avrupa-Amerika eksenli bir anlatıyla açıklandığını belirterek konuşmasını sonlandırdı.