Osmanlı-İspanya İktisadi İlişkileri (XVI. – XVIII. Yüzyıllar)
Tez/Makale Sunumları serisinin 120.sinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyelerinden Faruk Bal’ın“Osmanlı Devleti-İspanya İktisadî İlişkileri (XVI.-XVIII. Yüzyıllar)” başlıklı doktora tezi çerçevesindeOsmanlı-İspanya iktisadi ilişkileri konu edildi. sözkonusu tez 2011 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Tarihi Anabilim Dalı’nda Gülfettin Çelik’in danışmanlığında tamamlanmıştır.
Sunumun başlangıcında konuyla ilgili literatüre değinen ve bu alandaki çalışmaların azlığı ve mevcutların ise yetersizliğini vurgulayan Bal’a göre bunun başlıca nedeni, iki devlet arasındaki hukukî statüdür. İki devlet arasındaki resmi-diplomatik ve ticari ilişkiler Osmanlıların İspanyollara 1782 tarihinde ahidnâmevermeleri üzerine başlar. Bunun öncesinde, aralarındaki savaş durumu devam ettiğinden İspanyolların doğrudan Osmanlı Devleti ile ticari ilişki tesis etmeleri hukuken mümkün değildi. Bu da aracılara ihtiyaç duyulması ve buna bağlı olarak iki taraf arşivlerinde az sayıda resmi evrakın bulunması sonucunu doğurmuştur.
Bal, çalışmasında hem Osmanlı hem de İspanyol arşivlerindeki kaynaklardan yararlanır. Osmanlı arşivinden mühimme ve 18. yüzyıl için de ahkâm ve nişan defterlerini kullanır; İspanyol arşivlerinden ise Simancas arşivinde çalışma imkânı bulur.
İspanya’nın İber Yarımadası dışında Latin Amerika ve Filipinlerde de sömürgeleri bulunduğundan bir mekân sınırlamasına gitmek zorunda kalır Bal. Böylece sadece İber Yarımadası’na odaklanır ve buradaki limanlarla Osmanlı limanları arasındaki ilişkileri inceler. Zaman dilimi olarak 16.-18. yüzyıllar arasındaki periyodu seçmesinde ise resmin bütününü görme arzusu yatmaktadır. Zira yazara göre, resmin tamamının görülebilmesi halinde doğru sorular sorulabilecektir. Bu bağlamda Bal, siyasi ve askeri bakımdan mücadele halinde olan bu iki devletin rekabeti ticari hayata ne şekilde yansımıştır? 1782 barış antlaşmasına kadarki periyotta iki devlet arasında bir ticari ilişkiden söz edilebilir mi? Var ise şayet, hangi tüccarlar ve hangi limanlar bu ticarette aktif rol oynamışlardır? Moriskoların sürgünü iki devlet arasındaki iktisadi ilişkileri ne şekilde etkilemiştir? İki taraf arasındaki barış hangi koşullar altında gerçekleştirilmiştir? Barış sonucunda gerçekleşenler iki tarafı da tatmin etmiş midir? gibi soruların izini sürüyor.
Üç bölümden oluşan tezin ilk iki bölümünde Osmanlı ve İspanyol devletleri mukayese ediliyor. İdarî olarak bakıldığında İspanya’da adem-i merkeziyetçi bir yapının mevcudiyeti görülürken, Osmanlılarda merkeziyetçi bir yapı sözkonusudur. Ekonomik olarak ise iki devlet arasında büyük benzerlikler göze çarpmaktadır; tarım ağırlıklı yapılar ve küçük ölçekli sanayi. Bununla birlikte Osmanlılarda mevcut bulunan lonca sisteminin İspanya’da da bir Endülüs geleneği olarak devam ettirildiği görülür. Bal, ayrıca Endülüs geleneğinin İspanya’daki etkisini vurgulamak için Valencia’daki su mahkemeleri örneğini verir. Bu mahkeme, Cuma günü toplanmakta ve eski hukuk çerçevesinde yargılama yapmaktadır. İki devlet arasındaki en büyük farklılık ise toprak sisteminde görülür. Osmanlı’daki miri arazilerin aksine İspanya’da senyörlerin idaresindeki büyük arazi sistemi yaygındır. İspanyol arazi hukuku uyarınca, toprak büyük erkek evlada intikal etmekte ve bu sayede parçalanmamaktadır. Bu da tarıma bağlı sanayileşmenin başlangıcında kolaylaştırıcı bir etki yaratmıştır.
Tezin üçüncü ve son bölümünde ise iki ülke arasındaki ticaret ele alınıyor. Burada bir dönemlendirme yapılmaktadır: Reconquista’dan 1574’e kadar olan birinci dönem rekabet dönemi, 17. yüzyıl alternatif açılım ve durgunluk dönemi, 18. yüzyıl da barış dönemi olarak tanımlanıyor. Birinci dönemde siyasal mücadele, ikinci dönemde ateşkes, üçüncü dönemde ise barış görüşmeleri hâkimdir. Bununla birlikte bu üç dönemde de ticari ilişkiler devam etmektedir.
Tez, ilk dönemde gözlerini Doğu’nun ipeği ve baharatına ve Sudan ve Habeşistan altın madenlerine diken İspanyolların, Akdeniz’de Osmanlılar ile bir mücadeleye girişmişlerse de başarısız olduklarını ortaya koymaktadır. Osmanlılar bu mücadeleyi denizde hem donanma savaşlarıyla hem de korsanlar vasıtasıyla başarıyla yürütürler. Bal’a göre, İspanyollar bu mücadeleden istedikleri neticeyi alamayacaklarını anlayınca bütün konsantrasyonlarını Atlantik’e yönlendirirler. Akdeniz’de donanma bulundurmak yerine bir casusluk ağı kullanmayı tercih ederler. Buna mukabil, Osmanlılar da Moriskolar vasıtasıyla beşinci kol faaliyetlerini yürütürler.
İkinci dönemde, önceleri birer, ardından da üçer yıllık ateşkeslerle İspanya-Osmanlı mücadelesinin yoğunluğu azalır. Bu dönemde en önemli mücadele korsanların mücadelesidir. Ayrıca bu dönemde yaşanan yaklaşık 300.000-900.000 arası insanı kapsayan Morisko sürgünü de hem Osmanlı Devleti’ni hem de İspanya’yı derinden etkileyen bir süreçtir. Toprağı işleyen ve zanaatkar olan bu kitlenin sürülmesi ile İberya’da bir kriz yaşanırken, Osmanlı Kuzey Afrika’sında bir ekonomik hareketlilik meydana gelir.
Üçüncü dönemde ise İspanya, Osmanlı Devleti ile barış yapmanın yolunu arar. 1740’ta başlayan bu süreç 1782’de netice verir, bu tarihte imzalanan antlaşma ertesi sene yürürlüğe girer. İspanya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti ile doğrudan ticaret yapma imkânına kavuşmanın ve ürettiği emtia için bir pazar yaratmanın hayalini kurarken, Osmanlılar da bu ahidnâme ile Cebelitarık boğazından geçerek Akdeniz’e giren Rusya’yı engellemenin yollarını arar. Diğer taraftan değerli maden biriktirme esasına dayanan İspanyol merkantilizmi, İspanya’da yaşanan hanedan değişikliği ile farklı bir hüviyete bürünür; İspanyollar daha fazla ihracat yaparak bir birikim elde etme arayışı içerisine girer. Buna rağmen Bal’a göre iki taraf arasındaki ticarette büyük bir sıçrama olmamış, birbirine benzer ekonomilere sahip bu iki devlet arasındaki ticaret aşağı yukarı aynı seyrinde devam etmiştir.