Sanat ve Tasavvuf
Sanat Araştırmaları Merkezi’nin düzenlendiği Kırkambar Sohbet etkinliği kapsamında haziran ayında düzenlenen programın konuğu Fakra Övgü, Hazreti İnsan, Sonsuz Kulluk, From Stage to Prayer Mat, Aşk ve Takipadlı kitapların yazarı ve modern dans sanatçısı Rabia Christine Brodbeck’ti. Sanatçı yazar, “Sanat veTasavvuf” konulu bir sunum yaptı.
Rabia Brodbeck günümüzde insanın hakikatle bâtıl arasında gidip geldiğini, zamanın insanlarla konuşmaya başladığını, bir kıyam günü yaşandığını ve bu yaşanılanların kişilere çok büyük bir terbiye verdiğini dile getirdikten sonra sözlerine artık insanların din adamları ve vaizlerden eskisine nazaran daha az etkilendiklerini ama seyrettikleri bir belgeselin onlara daha tesir edebildiğini ve bir mürşid, yol gösterici olabileceğini belirterek devam etti.
Yüce Allah’ın kendi yakınlığını insanlığa öğrettiğini, bizimle konuştuğunu, sessizliğin silinip gittiğini; örneğin doğal felaketlerle bir uyanışın tezahür ettiğini, manevi bir silkinişle insanlığın âhir zamanın sonuna tanıklık ettiğini ve insanlığın dünya üzerinde birbiriyle yüzleşmeye başladığını öne süren yazar, sözlerini internet ve medya üzerinden her zaman her yerde insanların birbiriyle görüşebildiğini ve bu durumun da evrensel şuuru güçlendirdiğini ifade ederek örneklendirdi. Böylece cihadın bozulmuş tesirlerinin düzeltildiğini dile getirerek gerçek cihadın şimdi gerçekleştirildiğini söyleyen Brodbeck, “Ben cihad ediyorum, cennete gidiyorum” ifadeleriyle dinin kimilerince terör için kullanıldığına da dikkat çekti.
Açlık, maddî iflas, despotluk, çöküntü, sefalet, sömürü, savaş ve felaketler, yoksulluk, ölüm ve işkence gibi her an yaşanılan olumsuz olaylarla, dehşetle karşılaşınca hakikate duyulan ihtiyacın arttığını; insanın hakikati ve gerçeği aradığını; sanat ve din, siyaset ve din, psikoloji ve din, modern bilim ve dinin karşılaştırmalı bir şekilde gündeme geldiği bir zamanın içinde bulunduğumuzu ve böylece hayatlarda çok büyük bir diriliş yaşandığını; Arap Baharı’nın da inşallah –yaza doğru gitmezse– büyük bir dirilişe vesile olabileceğini belirtti.
Konuşmasının devamında en büyük mucizenin yaratılış mucizesi olduğunu ifade eden Brodbeck, modern bilimde bugün varılan noktada bunun görüldüğünü ve hakikatin tükenmez öğretilerinin ifşa edilmesine insanoğlunun şahit olduğunu; evvelen bilimsel araştırmaların modern bilimi ilahî olanla buluşturduğunu, yani dinin kadim bilgisi sayesinde Batı’nın analizci mirası ile Doğu’nun manevi aydınlanma mirası arasına köprüler kurduğunu; ikinci olarak da küreselleşmenin evrenselleşmeye şahit olduğunu yani asrımızın evrensellik özelliğinin evrensel İslâm diniyle buluştuğunu, böylece Doğu ve Batı, din ve bilim, evrensellik ve küreselleşmenin karşılaşarak yüz yüze geldiğini ve Doğu ile Batı arasında bir köprü kurabildiğini ifade etti.
Bilimsel aklın varlığın kaynağına indiğini ve kainatı şekillendiren mükemmel düzenin ebedi kurallarının tefekkürde din ile ahenkli bir şekilde hareket ettiğini söyleyen yazar, günümüzde Doğu ve Batı kutuplarının birbirini tanımaya başlamalarına benzer bir şekilde modern bilimin de dinle buluştuğunu; dinin ise buna mukabil bilimi ortaya çıkardığını; bilimin inanılmaz hızla büyümesiyle inanca yeni kanıtların geldiğini ifade ederek, böylelikle insanlık tarihinin süzgecinin mantığa dayalı bilimle ilahî hikmeti birleştirdiğine ve modernitenin ebediyet ile buluştuğuna dikkat çekti.
Maddenin mânâ, zahirin bâtın, ruhun beden ile tanıştığını; iki zıt kutbun bir araya geldiğini belirten Brodbeck, Bediüzzaman Said Nursi’nin “Osmanlı Devleti, Avrupa’ya hamiledir ve günün birinde Avrupalı bir devlet doğuracaktır. Avrupa ise İslâm’a hamiledir; günün birinde bir İslâm devleti doğuracaktır” cümlelerine konuşmasında yer verdi.
Yazar, tüm manevi hastalıkların kökündeki sebeplerin, ilahî olana ihtiyaç ve hakikat özlemi olduğunu, susuzluk ihtiyacı olmaksızın Cenâb-ı Hakk’ın bir şey vermeyeceğini ifade ederek, bu konudaki Hz. Mevlânâ’nın şu sözleriyle konuşmasına devam etti: “Suyu aramak için fazla vakit harcama, onun yerine susuzluğu ara! Susuzluğu bulunca sular aşağıdan yukarıdan fışkıracaktır.”
İnsanların sürekli dünyayı kalplerine yerleştirdiklerinde değil de; kalplerini dünyevî şeylerden temizleyerek bir ayna haline getirdiklerinde kainatta yaratılmış olan her şeyin kalplerinde yansıyacağını söyleyen Brodbeck, Hz. Mevlânâ’nın Mesnevi’de anlattığı, Çinli ve Rum ressamların maharetlerini sergiledikleri hikayede, Rum ressamların, Çinli ressamların karşısında bulunan odayı sürekli cilalamaları sonucunda Çinli ressamlar tarafından yapılan resimlerin cilalanmış duvara yansıyarak daha güzel görünmesi gibi kalplerin de manen temizlenerek cilalanmalarıyla bütün güzelliklerin varlık aynasından o kalplere yansıyacağını dile getirdi.
Sonsuz ve ölçülmez güzelliklerin ancak ve ancak kalp aynasına yansıyabildiğini, sanatçı olmak için aslında bir anlamda ümmî olmak gerektiğini dile getiren Rabia Brodbeck’e göre ancak bütün bilinenlerin ve yazılanların silinmesi ve saf, temiz bir sayfanın oluşturulması ile gerçek bir ilham gelebilecektir. Bu bağlamda yazar özellikle varlık aynası ne kadar temiz hale getirilebilirse o kadar ilahî sır yansıtabileceğine, iç dünyayla ne oranda meşgul olunursa o derecede güzelliklerin hissedilebileceğine vurgu yaptı.
Brodbeck, sunumuna iki fotoğraf paylaşımıyla devam etti, panoda üste yerleştirilmiş olan fotoğrafta ibadet eden bir insan figürü gözlemlenmekteydi. Altta yer alan ve Brodbeck dans ederken çekilmiş fotoğraf hakkında ise sanatçı/yazar şu yorumları yaptı: Brodbeck, birlikte performans çalışmaları ve sanat üzerine sohbet ettikleri İsviçreli bir ressam olan çok yakın arkadaşının “Christine, boş mekan ‘Evet’ diyor” cümlesinden çok etkilendiğini ifade etti ve sanatın da ibadetin de boş bir mekanda yapıldığına dikkat çekerek “Cami boş bir mekan, biz de Yüce Allah’la birlikteyiz ve ‘Lebbeyk!’ diyoruz” dedi. Daha sonra Brodbeck’in dans performansıyla ilgili bir video seyredildi.
Müslümanların secdeyi seccadeye, orucu Ramazan ayına, haccı da hac zamanına hapsetmelerinin en büyük cahilliklerden olduğunu; Peygamber Efendimize zekat hususunda sorulan bir suale “Kırkta bir zekat vermek cimri insan içindir, bizim işimiz hep vermektir” hadis-i şerifiyle cevap verdiğini belirten Brodbeck, sanatın da hep vermek üzerine kurulu olduğunu, sanat ve tasavvufun her yere yansıdığını, bu şuurun ve değerlerin yaşatılması gerektiğini ve dansın kendisi için hayattaki bütün renkleri ifade ettiğini ve hayata renk vermek olduğunu ifade etti ve soru cevap bölümünden sonra konuşmasına son verdi.