Osmanlı Anonim Şirketleri (1908-1922)
“İktisat Konuşmaları” toplantı dizisinin yedincisinde, Osmanlı Anonim Şirketleri(Scala Yayıncılık, 2011) kitabını yayına hazırlayan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) İstanbul Temsilcisi Doç. Dr. Celali Yılmaz’ı misafir ettik. Yılmaz, “Osmanlı Anonim Şirketleri (1908-1922)” başlığıyla gerçekleştirdiği sunumunda, şirketler hukukuna ilişkin geçmişe ışık tutarken bugüne dair ipuçları vererek iki dönem arasındaki benzerliği ve farklılıkları örnekler üzerinden izah etti.
Sözlerine sermaye piyasalarının asıl mantığına dikkat çekerek başlayan Yılmaz, günümüz şirketlerinin halka arz süreçlerini şu şeklinde açıkladı: “Şu anki halka arz süreçlerinde önce bir şirket kuruluyor, belirli bir büyüklüğe ulaşınca hisselerin bir kısmı satılarak halka arz ediliyor. Ya patron kendi hisselerinin bir kısmını satıp parayı cebe atıyor ya da sermaye artırımı yaparak şirketin borçlarını kapatıyor. Hâlbuki sermaye piyasalarının asıl mantığında ortada bir iş fikri olur; o iş fikrini hayata geçirmek için yeterli kaynağa sahip olmayan müteşebbis, ahaliye ‘Gelin beraber şirket kuralım bu işte iyi para var’ diyerek insanları davet eder. Bu nedenle Cumhuriyet öncesinde anonim şirket kurmak için asgari sermaye oranı %10’dur. Yani bir şirket kurmak için 100 lira sermaye koyuyorsanız 10 lirayı fiilen ödeyerek şirketi kurarsınız, kalan 90 lirayı sermaye artırımlarıyla ya da kâr ettikçe karşılarsınız. Bu uygulama sermaye piyasası mantığına daha uygundur. Bizim Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) göre bu oran %25 iken, SPK’ya göre %100 olmalıdır ki bu, önce parayı bulup şirketi kurun, büyütün demektir.”
Akabinde Yılmaz, Osmanlı Anonim Şirketleri (OAŞ) ile ilgili bilgiler verdi. Buna göre, OAŞ en geniş haliyle Osmanlı topraklarında Osmanlı kanunlarına göre kurulmuş şirket demektir. Osmanlı Bankası gibi bu topraklarda faaliyet gösterdiği halde Osmanlı kanunlarına tabi olmayan birçok şirket olduğu için bu ayrım oldukça önemlidir. Ayrıca unvanında Osmanlı kelimesi geçen şirketlerin ortaklarının büyük bir kısmı Osmanlı vatandaşıdır, bu açıdan OAŞ’lerin “milli” bir yönü de vardır. Cumhuriyet döneminde OAŞ’ye benzer olarak “Türk Anonim Şirketi (TAŞ)” tabiri kullanılmıştır, hatta 1950’lerden önce kurulmuş Akbank gibi şirketler TAŞ olarak kayıtlıdır. Yılmaz’a göre, Osmanlı sistemi esnek bir sistem olduğu için ticaret hukuku da bu esneklikten nasibini almıştır. Şirketlerin türlerini düzenleyen nizamname dışında her şey özel hukuk çerçevesinde belirlenmiştir. O dönemde TTK olmadığı için şirket tüzüklerinde şirketin genel kural ve yönetim ilkeleri, genel kurul şartları, yönetim kurulunun toplanma sıklığı gibi detayları içeren maddeler vardır. Öte yandan şirket unvanları da farklı bir şekilde kurgulanmıştır. Mesela bir şirket banka unvanına sahip olmasa bile bankacılık yapabilirken unvanında banka kelimesi geçen bazı şirketler bankacılık yapmayabilir.
Yılmaz, Osmanlı dönemindeki genel şirketleşme sürecine de değindi. Buna göre, Osmanlı’da 1909’dan itibaren hızlanan şirketleşmeyi bir ihtiyaç haline getiren iki önemli olay vardır. Farklı ülkelere karşı yapılan ticari boykotların ilk örneklerinden olan 1908 tarihli Avusturya boykotu, şirketleşme sürecini tetikleyen ilk faktördür. Avusturya’nın Osmanlı toprağı olan Bosna’yı denetim altına almasına cevaben başlayan boykotla birlikte Avusturya mallarının pazardaki hakimiyeti fark edilmiş, bu malların muadillerini üretmek için şirketler kurulmuştur. Mesela Avusturya yapımı feslerin yerine kalpak bu vesileyle moda olmuştur. Boykottan dolayı eksikliği duyulan malların ikamesini sağlayacak şirketleri çoğaltmak amacıyla verilen teşvik destekleri ise 1909 öncesi şirketleşmeyi artıran ikinci faktördür. Teşvik-i Sanayi Kanunu’ndan sonra verilen teşvikler şirket kurmayı cazip hale getirince konut kooperatifleri gibi çok sayıda niteliksiz şirket kurulmuştur. 1909 sonrası dönem ise zannedilenin aksine çok daha değişkendir; çünkü savaş hali ülkenin tamamında aynı şekilde hissedilmemiştir. Mesela Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’da sinema şirketi, mesire yeri işletmeleri vs. kurulmuştur.
Son olarak Yılmaz, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin şirketler üzerindeki etkisinden bahsederken, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş şirketler için bir travmaydı. Kurucularının büyük bir kısmı İttihatçılardan oluşan Osmanlı şirketleri, kârlılıklarındaki düşüş nedeniyle batmamış, mülkiyet yapıları nedeniyle batırılmışlardı. Mesela sermayesi İş Bankası’nın on katı olan İtibar-ı Milli Bankası önceki hükümete yakın kişilerin şirketi olduğu için İş Bankası’na devredilmiş, İş Bankası bu sayede sıçrama yapabilmişti. Nuri Demirağ’ın uçak fabrikası teşebbüsü sırf muhalif diye baltalanmamış olsaydı bugün birçok şey farklı olabilirdi. Demokratik dönemde bile basit iktidar değişiklikleri ticari kesim üzerinde yıpratıcı ya da şans getirici etkiler yaparken, Cumhuriyet’e geçiş İstanbul ekonomisinin bütün dengelerini değiştirmişti” diyerek Cumhuriyet’in ilk yıllarında toplu iğneyi bile üretemeyen bir ülke olmamızın arkasındaki farklı etkenlere de dikkat çekti. Katılımcıların yoğun alakası ve katkılarıyla devam eden sunum soru-cevap kısmıyla son buldu.