Şerif Muhittin Targan’ın Ud Tekniğine Katkısı: 6 Ud Taksiminin Analizi
Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi’nin Kasım ayı Kırkambar Tez Sunum programı konuğu “Şerif Muhittin Targan’ın Ud Tekniğine Katkısı – 6 Ud Taksimi’nin Analizi” başlıklı yüksek lisans teziyle Bilen Işıktaş idi. Işıktaş, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırladığı tezinde Targan’ı diğer ud icracılarından ayıran sol ve sağ el tekniği, özellikle sağ el mızrap tekniğine olan hakimiyetini ve belirlediği 6 ud taksimini makamsal ve teknik açısından incelemiş.
Işıktaş, Şerif Muhittin müziğinin içeriğini anlatırken, Şerif Muhittin Targan’ın müziğinin sadece müzik içinde ele alınamayacağını; müziğin üretim koşulları, icrası, dönemindeki himaye durumlarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtti.
Şerif Muhittin Targan 1892 İstanbul doğumludur ve son Mekke Emirinin oğludur. Kesinlik taşımamakla birlikte, otuz yedinci kuşaktan Peygamber Efendimizin torunu olduğu belirtiliyor. Uda olan ilgisi ailesinden gizli geceleri ud çalmaya başladığı çocukluk yıllarına kadar uzanır. Öyle ki, o yaşlarda bedeni bu tempoya dayanamaz ve hasta düşer. Ailesi yaşadığı bu hastalıktan sonra ud dersleri almasına izin verir. On dört yaşından itibaren ayrıca viyolonsel eğitimi almaya başlar ve üç ay gibi kısa bir sürede önemli konçertoları çalabilir duruma gelir. Yüksek eğitimini beş yıl gibi bir zamanda hukuk ve edebiyat üzerine tamamlar. Targan Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizceye hakimdir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ailesinin bağlantıları sayesinde Amerika’ya gider ve birkaç sene ciddi bir yoksulluk çekerek kendini konserlere hazırlar. Targan’ın kişisel yelpazesinin fazlasıyla geniş ve sanatçının farklı kitlelerle iyi ilişkiler içinde olduğunu belirten Işıktaş, “Bu dönemde sanatçılara ne kadar sahip çıkılıyorsa o dönemde de o kadar çıkılıyordu” diyerek Targan’ın Amerika’ya gitmesinin bir mecburiyet olduğunu belirtti. Targan’ın yakın arkadaşlarından Mehmet Akif Ersoy, “Şarka Davet” şiirini Targan’ın Amerika’ya gitmesinin üzüntüsü ile yazmıştır.
Targan 1928 ve 1929 yıllarında Amerika’da ve dünyada tanınmasını sağlayan iki önemli konser verir. Dünyadaki en önemli keman virtüözlerinden biri eşliğinde, ilk kısımda uduyla ikinci kısımda ise viyolonselle konser verir. Işıktaş, burada bir virtüöz için hem iki enstrümanı iyi derecede çalmanın hem de repertuarının oldukça kuvvetli olmasının önemine vurgu yaptı. Işıktaş’ın aktardığına göre Targan 13 Aralık 1928 konserinde viyolonsel ile Klasik Batı repertuarını icra ederken, udunu çaldığı kısımdaki performansı ise ünlü virtüözlerden Segovia’ya benzetilmiş.
Işıktaş, Targan’ın udu çok iyi derecede çalmasında viyolonseldeki başarısının da önemli bir etken olduğunu belirtti. Bu iki farklı enstrümanı çalması, parmaklarını diğer icracılara göre daha farklı kullanabilmesine imkan sağlamış. Bu durum Targan’ı, daha sonra kendi eserlerini bestelerken de etkilemiş. Işıktaş, Targan’ın müzikle ilişkisinden bahsederken onun sözlü eserlerden ziyade enstrümantal eserlere yoğunlaştığını ifade etti. Eserleri ile ilgili bir diğer ayrıntı ise hiç çocuk sahibi olmamış Targan’ın eserlerine çocuklardan esinlenerek isim vermesi. Işıktaş, ayrıca Targan’ın ilk kez bir enstrüman için eser besteleyen isim olduğunu sözlerine ilave etti. Işıktaş temelde Targan’ın eserlerinin ud repertuarı için yazdığı eserler, saz semaileri ve üç adet sözlü eserden oluştuğunu belirtti.
Targan’ın yaşamının bir döneminde davet üzerine Irak’a gittiğini ve sonrasında orada kurduğu konservatuarın Arap dünyası için çok önemli olduğunu ve pek çok ünlü ismin orada eğitim aldığını belirten Işıktaş, Şerif Muhittin Targan’ın Irak’ta sadece müzik bölümünü değil, tiyatro ve heykel bölümlerini de kurduğunu ifade etti.
Çok iyi bir ressam ve bir atıcı olan Targan, Safiye Ayla ile elli beş yaşında konservatuarda icra heyetinde tanışır ve evlenir. 3 Mart 1953’te Saray Sineması’nda son konserini verir. Bu konserde kendisine Cemal Reşit Rey eşlik eder.
Targan’ı daha sağlıklı dinleyebilmek için o dönemdeki diğer icralarla birlikte değerlendirmek gerektiğine işaret eden Işıktaş, o dönemde daha çok mızrap vuruşları olduğunu, arka arkaya gelen melodilerin daha yakın olduğunu belirtti ve bu türlü bir dinleme ile Targan’ın katkısının daha iyi anlaşılacağını sözlerine ekledi. Targan’a müzik dünyasından gelen eleştiriler ise Çinuçen Tanrıkorur ekolünü benimseyenler tarafından yöneltilmiş. Targan’ın eserlerinin de tıpkı taksimleri gibi donuk olduğu ve arkasında ekol bırakmayan bir durum doğurduğu ifade edilmiş.
Işıktaş, Uşak bir saz semaisi dinletisi eşliğinde, Türk makam müziği çalgılarında taksim anlayışının geliştirilmesi ve taksim tavrının özelliklerinin ortaya konmasına dair bir örnek sundu. Viyolonsel çalmasının parmaklarını hangi sıra ile oynatacağını etkilediğini ve böylece kendine has ud çalışının Targan’a kendine has bir ses daha kazandırdığını ud eşliğinde gösterdi.
Son olarak Işıktaş, günümüzde dahi farklı coğrafyalarda Targan’ın eserlerinin icra ediliyor olmasının önemine işaret ederek sunumunu sona erdirdi.