Yunan Borç Krizi’nin Siyasi ve İktisadi Sonuçları (The Political and Economic Consequences of the Greek Debt Crisis)
Yunan Borç Krizi’ni konu alan “Avrupa Konuşmaları” toplantı dizisinin beşincisinde, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi ve aynı zamanda bu üniversitenin Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Çalışmaları Enstitüsü direktörü Yrd. Doç. Dr. Dimitrios Triantaphyllou konuk edildi. Triantaphyllou, konuşmasında Yunanistan’ın yıllar içerisinde ekonomik krize nasıl sürüklendiği ve gelecekte Avrupa’da nasıl bir konumda olacağı konusunda çok yönlü değerlendirmelerde bulundu. Öncelikle 1999 sonrasında İsmail Cem ve Yorgo Papandreu arasında geliştirilen “deprem diplomasisi”nin önemine vurgu yapıp Türk-Yunan ilişkilerinin yumuşama dönemine girdiği ve bu sayede kendisinin de Türkiye’de öğretim üyesi olarak çalışma fırsatı bulduğundan bahsetti.
Triantaphyllou, farklı yıllarda Atatürk ve Karamanlis’in “Batı’ya aitiz” demelerine karşın kendilerinden alıntı yaparak Batı (NATO)’ya Türkiye ve Yunanistan’ın aynı anda (1952) dâhil olduğunun altını çizdi ve bu yüzden Yunan halkının büyük bir çoğunluğunun kendisini çok uzun yıllardır Avrupa’nın bir parçası olarak gördüğünü belirtti.
Ancak gelinen noktada Borç Krizi’nin halkın kültürel ve sosyal açıdan büyük değişikliklere uğramasına ve sosyal yaşamda çöküntüye yol açtığına dikkat çekti. Bunun ötesinde 1974’te sona eren askerî rejim ertesinde demokrasiyi birlikte kuran PASOK ve Yeni Demokrasi (ND) partilerinin artık dinozorlaşmaya başladığını ve bunun da siyasetin hem sağ hem de sol kanadında yeni hareketlenmelere sebep olduğunu vurguladı. Krizle beraber gelen en radikal oluşum aşırı sağcı Altın Şafak Partisi oldu. Triantaphyllou, bu partiyi faşist, yabancı düşmanı, cinsiyetçi ve ırkçı olarak niteledi ve son anketlerde Altın Şafak’ın üçüncü parti konumunda olmasının Yunanistan için büyük bir utanç olduğunu sözlerine ekledi.
Krizin boyutlarını en açık gözler önüne seren tablo herhalde özel sektörde çalışanların üçte birinin işlerini kaybetmeleri. Bununla birlikte yükselen vergiler ve yaşam standardının iyice düşmesi suç oranlarında da ciddi bir artışa sebep oluyor. Ayrıca ekonomik krize bağlı intihar oranlarının da aynı paralelde artışı Yunanistan’da yaşamın gün geçtikçe zorlaştığını bize gösteriyor. Bunlara ek olarak, entelektüellerin ve gençlerin daha iyi iş imkânları için farklı ülkelere göç etmeleri Yunanistan’ı uzun vadede daha zor durumlara düşürecek gibi gözüküyor. Gençlerin büyük bir kısmının son dönemde Türkiye’ye de rağbet ettiğini belirten Triantaphyllou, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Yunanistan’a gelen yüz binlerce Arnavut’un bile ülkeyi terk etmeye başladığını sözlerine ekledi.
Özellikle 2010 yılından beri Yunanistan’a yapılan mali yardımlarla birlikte ticari ilişkilerin üst düzeyde olduğu ülkeler de değişkenlik gösterdi. Buna bağlı olarak alınan mali yardımlarla dayatılan bazı koşullar yerine getirildiği takdirde Yunanistan ekonomisi 2014-2020 yılları arasında büyümeye başlayabilecek. Ancak bu koşulları halka kabul ettirmek oldukça güç. Yunan Komünist Partisi (KKE) yapılan gösterilerde gayet disiplinli bir biçimde ön safta yer alıyor ve polis birçok yerde görevini yapmakta güçlük çekiyor. Ayrıca son dönemde yükselişe geçen Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA), ülke çapında gerçekleştirdiği “ödemiyorum” kampanyasıyla devlete ve sisteme karşı büyük bir hareket içerisine girdi. Ancak birçok farklı görüşün içinde toplandığı SYRIZA’nın uzun vadede çözümler üretebileceğine şüpheli yaklaşan Triantaphyllou, parti içerisinde her gün farklı bir çatlak sesin çıktığını ve partinin ideolojik olarak nerede olduğu konusunda kesin yargıya varamadığını belirtti.
Yunanistan’da yıllardır en çok eleştirilen konuların başında yüksek savunma giderleri geliyordu. Eskiden GSMH’nin %5’ine ulaşan bu giderler son dönemde krizle beraber büyük kesintilere uğradı. Halkta en ılımlı karşılanan kesinti de şüphesiz bu oldu. Diğer taraftan kamu alanındaki özelleştirmeler ciddi siyasi kırılmalara sebep oluyor ve halkı “milliyetçiler” ve “Avrupa yanlıları” olarak iki kutba bölüyor. Tabii bu, “avro” ve “drahmi” kamplaşmasını da beraberinde getiriyor. Bu durumda safını henüz belirleyememiş olan yurtseverlerin büyük bir sıkıntı çektiğini belirten Triantaphyllou, bunun en çok ırkçı Altın Şafak Partisi’ne yarar sağladığının altını çizdi. Son dönemde birçok yasadışı eylemle anılan Altın Şafak, eğer kapatılırsa başka bir oluşumla hareketine devam edeceğini duyurdu. Bir seçim önce parlamentoda bulunan Ortodoks Halk Birliği’nin (LAOS) de aşırı sağcı olduğunu, ancak birçok üyesi eski ND üyesi olduğu için Altın Şafak kadar radikalleşmediğini belirten Triantaphyllou, Altın Şafak’ı destekleyenlerin her geçen gün artmasını insanların sosyal bir şokta oluşuna bağladı.
“Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.” André Gide’in bu ünlü sözüyle, kriz konusunda Yunanistan’ın yine de ümitsizliğe kapılmayıp her şekilde mücadeleyi sürdürmesi gerektiğini belirten Triantaphyllou, Yunanistan’ın son dönemde dış politika arenasında tamamen kaybolduğunu ve yurtdışında görev yapan birçok diplomatın maaşlarında kesintiler yapıldığını, büyük sıkıntılar çekildiğini, hatta İstanbul’daki konsolosun bir çevirmeninin dahi olmadığını sözlerine ekledi. Bu bağlamda Borç Krizinin Yunanistan’ın sadece siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatında değil, dış politikasında da ciddi bir erozyona sebep olduğunu söyleyebiliriz.