Türk Dış Politikasını Kuramlaştırmak: Hegemonya ve Dış Politika
KAM “Özel Etkinlik” programında Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Küçük’ün katılımıyla yakın dönem Türk dış politikası kuramsal bir zeminde tartışmaya açıldı. Bu konu her ne kadar çokça tartışılsa da literatürde henüz özgün çalışmalara yer verilmiş değil. Bu bakımdan Küçük’ün değerlendirmeleri dikkat çekiciydi.
2007 sonrası Türk dış politikasının akademik çevrelerde yeni olarak kabul edildiğini belirten Küçük’e göre neyin yeni olduğu sorusuna verilen cevaplar realist ve liberal yaklaşımlar çerçevesinde ikiye ayrılabilir:
Realist yaklaşımlar:
Türkiye’nin gücünün artması sonucu yeni gücüne uygun bir dış politika benimsemek zorunda olması
Jeopolitik ortamın değişmesi sonucu yeni ortama cevap üretmesinin gerekli olması
Liberal yaklaşımlar:
Neoliberal reformları uygulayıp bölgeye entegre bir şekilde dünyaya açılması sonucu artan iktisadi gücüne paralel rekabetçi ekonomi diplomasisini kullanması
Askerî unsurlardan çok iktisadi ve kültürel araçlara ağırlık vererek uluslararası hukuku ve kurumları etkin biçimde kullanması
Küçük’e göre, bu cevaplar önemli olmakla birlikte Türk dış politikasındaki yeniliği başarılı bir şekilde izah edemiyor. Zira liberal yaklaşımlar sadece araçlara bağlı bir değişikliği vurgularken, realist yaklaşımlar da yenilikten ziyade değişen şartlara uyumdan bahsederek Türkiye’nin 2007 sonrası dış politikasının yöneliminde önemli bir değişikliğin olup olmadığı sorusunu cevaplandıramıyor. Bu haliyle mevcut yaklaşımlar sadece kavramsal analiz düzeyinde kalıyor. Buna karşı Küçük, Gramscian bir yaklaşımla dış politikanın değişen araçlarının, uluslararası ortamın, toplumsal yapının vs. Türk dış politikasına nasıl etki yaptığının ve nasıl bir yenilik/değişim getirdiğinin başarılı bir şekilde anlaşılabileceğini düşünüyor.
Özellikle Antonio Gramsci’nin -zor araçlarının arkaplanda kaldığı, daha çok rızaya dayalı bir ahlaki/siyasi liderliğe işaret eden- “hegemonya” kavramının bu kuramsallaştırmada yararlı olacağını düşünen Küçük’e göre, Türk dış politikasında yeni olan “hegemonya arayışı”dır; ancak bu, küresel değil de sınırlı bir bölgesel hegemonya arayışı olup Ortadoğu’ya odaklanmıştır. Yumuşak güç ve zor araçları birlikte kullanılmalıdır; bu şekilde (i)realistlerin güç/jeopolitik, (ii)liberallerin iktisadi/kültürel ve (iii)sosyal inşacıların düşünsel temelli açıklamalarının birçoğu aslında hegemonya kavramı çerçevesinde entegre edilebilir.
Suriye Krizine kadar Türk dış politikasında bölgeyi entegre etmeye çalışan liberal anlayışın hâkim olduğunu, ancak kriz sonrasında dış politikadaki sert tutumun liberal yaklaşımın sınırlarını açığa çıkardığını belirten Küçük, hegemonya arayışının sadece yumuşak güce dayanmayıp aynı zamanda arkaplanda güç unsurlarını kullanmayı potansiyel olarak gerektiren bir strateji olduğu, liberal yaklaşımla açıklanamayan konjonktürel değişikliklerin aslında “hegemonya arayışı” kavramı çerçevesinde rahatlıkla açıklanabileceği görüşünde.
Kullanılan araçlar bakımından (i)realizm “tehdit ve zor”, (ii)liberalizm “cazibe oluşturma” gibi seçeneklere sahipken Gramscian yaklaşımda hegemonyanın belirli bir toplumsal kesimin liderlik projesi oluşundan hareketle toplumsal ilişkilere vurgu sözkonusu. Bu çerçevede Küçük’e göre AK Parti döneminde güç kazanan toplumsal kesim dış politikada da karşılığını buluyor; MÜSİAD ve TUSKON gibi sivil toplum kuruluşlarının TÜSİAD’dan farklı olarak Avrupa yerine Ortadoğu ve Afrika’ya yönelmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Irak Savaşı’ndan sonra Batılı değerlerin sorgulanması sonucu Batı hegemonyasının zedelenmesiyle Türkiye’nin Ortadoğu’da liderlik ve hegemonya arayışı da kolaylaşmış bulunuyor.
Türkiye’nin her ne kadar birçok açılım ve iddiası olsa da mevcut durumda ahlaki/siyasi liderlik arayışına ancak Ortadoğu’da karşılık bulabildiğini, Balkanlar ve Afrika’da hegemonya arayışında olmadığını vurgulayan Küçük’e göre Türkiye toplumsal ilişkiler bağlamında rol model olarak Ortadoğu’yu dönüştürmek istiyor. Ancak toplumsal ilişkilere yerleşmesi dolayısıyla sürekli olarak tartışmaya açık ve başka toplumsal sınıflar tarafından direnç gösterilen bir alan olduğundan hegemonya kurmak öyle çok da kolay değil. Nitekim Türkiye’nin dış politikasındaki bu hegemonya arayışına bazı ülkeler veya belli toplumsal sınıflar direnç gösteriyor.
Küçük’e göre hegemonya tesisi iktisadi ilişkilerden bağımsız değerlendirilemez; ancak realist ve liberal yaklaşımlardan farklı olarak, hegemonya arayışı çerçevesinde iktisadi ilişkiler, toplumsal ilişkiler bağlamında anlam kazanarak dış politikada etkisini gösterir. İktisadi güç, hegemonya tesisi için yeterli olmayıp rızanın alınması bağlamında kullanılır. Türkiye, iktisadi güç kazanma peşinde olmakla beraber bu gücünü paylaşmak istemektedir.
Uluslararası gelişmelerin hegemonik güçlerin Ortadoğu’da zayıflaması bağlamında Türkiye’nin işini kolaylaştırdığı doğru olsa dahi Küçük’e göre bu, ABD gibi hegemonik güçlerin çekilmesi ve bu sebeple Türkiye’ye “jandarma” rolü oynatılması ile açıklanacak kadar sınırlı bir düzeyde değildir. Türkiye çok yönlü bir liderlik arayışındadır ve Amerika da buna destek vermektedir.
Son olarak Küçük, hegemonya arayışının düzen kurma fikrini de taşıdığını, bu sebeple kültürel kodlar rızaya dayalı liderlik bağlamında önemli olsa dahi mezhepsel yaklaşımların hegemonik arayışlara uygun olmadığını belirtti. Yeni Osmanlıcılık söylemine de değinen Küçük, hegemonya arayışının sadece söylem düzeyinde kalamayacağını, iktisadi ve askerî gücün yadsınmaması gerektiğini özellikle vurguladı.