Osmanlı’da Fetvâların Şiirle Verilmesi Geleneği
Muhittin Eliaçık, konuşmasının başında fetvâ, fetvânın tarihi ve Osmanlı’daki uygulaması hakkında genel bilgileri hatırlara sundu. Fetvâ, fıkhî bir ıstılah olarak fâkih bir kimsenin kendisine sorulan fıkhî bir meseleye verdiği yazılı ve sözlü cevap mânâsına gelmektedir. “Yiğit, genç, kavî” gibi mânâları olan fetâ kelimesinden türeyen fetvâ, lügatte bir “olayın hükmünü açıklayıp ortaya koyan, güçlükleri çözen kuvvetli cevap” şeklinde geçmektedir. Çoğulu fetâvâ olan bu kelimeyle ilgili diğer kavramlar; iftâ (meseleye cevap vermek), müsteftî (soru soran) ve müftî (fetvâ veren) şeklindedir. Fetvâ hem genel hükümlerin ferîmeselelere uygulanmasını sağlarken hem de yeni ortaya çıkan durum karşısında dinî bir cevap bulunmasını sağlamaktadır. İslâm’ın erken dönemlerinden itibaren iftâ müessesi oluşmuş, müftüler birçok konuda fetvâ vermeye başlamışlardır. Zamanla ise fetvâ mecmuaları yazılmaya başlanmış ve kadılar hüküm verirken bu eserleri kullanmışlardır.
Eliaçık’ın manzum fetvâlarla ilgilenmeye başlaması Almanya’daki Bayerische Staatsbibliothek kütüphanesindeki Türkçe yazmaları kontrol etmesi ile olmuş. Bu kütüphanede çok sayıda Osmanlıca yazma esere rastlayan Eliaçık, bu eserlerin bir çoğununun ise henüz çalışmalara konu edinilmediğini belirtti. İncelemeleri sırasında bir yazmanın derkenarında “ketebehu Ebussuud”, “ketebehu Ebu Said” gibi ibarelere rastlayan Eliaçık, bu yazma üzerine yoğunlaşmış ve içerisinde 20 kadar manzum fetvânın bulunduğunu tespit etmiştir. Yazmadaki manzum fetvâların birçoğunun Bahâî Efendi’ye ait olması ve yine ona ait mensur fetvâlar ve başka beyitlerin de bulunması sebebiyle Eliaçık, yazmanın Şeyhülislâm Bahâî Efendi’ye ait olduğunu düşünmektedir. Türkiye’ye döndüğünde Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki fetvâ mecmualarını bu gözle tarayan Eliaçık, çok sayıda manzum fetvâya ulaşmıştır. Bu konuda çalışmalarına devam eden Eliaçık, üç yıllık birikiminin ardından beş makale yayımlamıştır. Eliaçık’ın konuyla ilgili bir de kitap yayımlama düşüncesi bulunuyor.
Muhittin Eliaçık’ın incelemesi daha çok şeyhülislâm fetvâlarındaki manzum fetvâlara dairdir. Osmanlı Devleti’nde toplam 129 şeyhülislam görev yapmıştır ve bazılarının tekrar göreve gelmeleri ile birlikte 185 şeyhülislam döneminden bahsedilebilmektedir. Şeyhülislâmlık makamı hem yargının hem de ilmiyenin başında olması itibariye özel bir konuma sahiptir. Bu bakımdan verdiği fetvâların resmi bir konumundan bahsedilebilir. Eliaçık’ın ifadesine göre manzum fetvâ geleneği Ebussuud Efendi ile başlamıştır. Meşhur bir hadise olan sarayın has bahçesindeki dut ağacına karıncaların tırmanması karşısında Kanuni’nin karıncaları öldürmenin mübah olup olmadığını “Dırahta ger ziyan etse karınca /Zararı var mıdır anı kırınca” şeklinde nazımla sorduğu soruya Ebussuud Efendi’nin yine aynı şekilde “Yarın Hakk’ın divanına varınca/ Süleyman’dan hakkın alır karınca” cevabını vermesi bir geleneğin başlangıcını oluşturur. On altıncı ve on yedinci yüzyılda manzum fetvâlara rastlanılmasına rağmen on sekizinci yüzyıl ve devam eden asırda bu tarz örnekler bulunmamaktadır. Manzum fetvâ verme geleneği ve sebepleri üzerine eğilen Eliaçık, halihazırda zaten bir çok klasik eserin manzum olarak yazıldığını ifade etti. Özellikle fıkıh, siyer, hadis hatta tıp kitaplarının bile manzum olarak yazıldığına dikkat çeken Eliaçık, medreselerde okutulan eserlerin manzum olarak yazılmasının sebebi ezberlemede kolaylık ve eseri keyifle okumak olduğunu düşünüyor. Eliaçık’a göre fetvâların manzum olarak verilmesinin sebebi de sorunun manzum şekilde sorulmasıdır. Zira manzum fetvâ metinlerinden de anlaşılacağı üzere nazmedilerek yöneltilen suallere karşı şeyhülislâmlar da manzum cevaplar vermişlerdir. Burada kuvvetli bir geleneğin varlığı ve şeyhülislâmların şair ailelerden geldiği unutulmamalıdır. Manzum fetvâ sahibi şeyhülislâmların şair de olduklarına dikkat çeken Eliaçık, şeyhülislâmlara bu tür soru sorabilecek kimselerin muhtemelen dostları veya yakınları olabileceğini ifade etti. Örneğin, Şeyhülislam Yahya Efendi ünlü bir divan şairidir, fakat manzum fetvâsına rastlanılmamıştır. Bunun sebebi muhtemelen kendisine manzum şekilde bir soru sorulmamış olmasıdır.
Osmanlı şeyhülislâmlarının yoğun bir fetvâ gayreti içinde olduğundan bahsedilebilir. Öyle ki bazılarının bir günde binden fazla fetvâ verdiği rivayet edilmektedir. Fetvâların dili yoğunluklu olarak Türkçe olmakla birlikte Arapça ve nadiren Farsça fetvâlara da rastlanılmaktadır. Eliaçık’ın şimdiye kadar taradığı yaklaşık 100 mecmua ve 15.000 varağa yaklaşan yazma içerisinde tespit ettiği manzum fetvâ sayısı 22, beyit sayısı ise 300 civarındadır. Fetvâlar daha çok kısa vezinlerle yazılmıştır. Bunlar arasında cedid bahrinden fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilünen yaygın olanıdır. Geri kalanı ise fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilünvezniyle yazılmıştır. Nazmen fetvâ veren şeyhülislâmlar Ebussuud Efendi, Hoca Sadeddin Efendi, Muhammed b. Sadeddin Efendi (Sadeddin Efendi’nin oğlu), Muhammed Bahâî Efendi, Ebu Said Efendi, Bostanzâde Mehmed Efendi, Yenişehirli Abdullah Efendi ve Abdülkerim Efendi’dir. Ayrıca kadılık ve müderrislikte bulunmuş tezkire yazarı Seyyid Mehmed Rıza’nın da manzum fetvâlarına rastlanılmıştır.
Eliaçık’ın incelediği metinler başta gasb olmak üzere, mal taksimi, talak, vekâlet ve köle bahisleri gibi çok çeşitli konulara dair verilmiş fetvâları içermektedir. Ayrıca tütün ve kahveye dair verilen manzum fetvâlar da dikkat çekicidir. Bostanzâde’ye kahveyle ilgili yöneltilen manzum sual ve 52 beyitlik manzum fetvâ herkes tarafından bilinmektedir.
Fetvâlar edebi sanatlar açısından da ayrıca inceleme konusudur. Metinlerde soruya başlarken şeyhülislama yapılan büyük bir övgüye rastlanılmaktadır. Burada mübalağa sanatının çeşitli örneklerini görmek mümkündür. Fetvâlarda ayrıca mecaz-ı mürsel, telmih ve ta‘riz gibi sanatların yanı sıra tevriye, kinaye, istihdâm sanatlarına da rastlanılmaktadır. Eliaçık manzum fetvânın divan edebiyatında yeni bir tür olarak ortaya çıktığını ve kitaplara dâhil edilmeye başlandığını ifade etti.
Tespit edilen manzum fetvâların sayılarının artması, edebiyat-hukuk ilişkisine yeni bir veçhe kazandıracaktır. Ayrıca eldeki veriler üzerinden yapılacak bir değerlendirmeyle manzum fetvâların toplum refahının yüksek ve devletin güçlü olduğu, dini ilimlerin yüksek bir payede bulunduğu dönemlerde ortaya çıkması da toplum-sanat ilişkisine dair önemli ipuçları sunmaktadır.