Resim, Sanat Himayesi ve Kamusal Alanda Eleştiri: Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Üzerine Bir Çalışma, 1909-1918
Güzel sanatlar eğitimi ile ilgili bu toprakların geçmişini hangi tarihten başlatırsınız diye sorsanız alacağınız cevap ekseriyet Cumhuriyet’in ilanı olur. Çünkü modern kurumlarımız için miladımız değişmez şekilde 1923’tür. Sanat tarihi kitaplarında yıllar yılı bizlere okutulan Osmanlı’nın dinî engeller sebebiyle resim ve heykele yanaşmaması ve bu yüzden sanat üretiminde geri kalmışlığımız ve bu açığı kapatmak için de Cumhuriyet dönemi ressamlarının nasıl gayret gösterdikleri vs.dir. Birkaç kurumun açılış tarihlerini bilmek zihinlerdeki böylesi yanılmaları düzeltmek amacıyla elzemdir: 1869’da Aya İrini deposu düzenlenerek Müze-i Hümayun kurulur. 1875’te Mecma-ı Âsâr-ı Atîka Müzesi halka açılır. 1881’de Osman Hamdi Bey ilk Türk müze müdürü olur. 1882’de Sanayi-i Nefise Mektebi kurulur.1891’de Arkeoloji Müzesi müze amaçlı inşa edilen bir yapıda hizmete girer. 1909’da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti kurulur. İlk güzel sanatlar yayını olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi 1911-1914 yılları arasında çıkartılır. Türk İslâm eserlerinin sergilendiği Evkâf-ı İslâmiyye Müzesi’nin açılış tarihi ile İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kuruluş tarihleri yine 1914’ tür.
Bu birkaç tarih Cumhuriyet’ten hemen önce sanat eğitimi, yayınları ve sergilenmesi meseleleriyle uğraşılan mümbit bir dönemi işaret eder. Bu dönemin önemli bir aktörü olarak sahneye çıkan “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti”ni çalışan Gizem Tongo “Resim, Sanat Himayesi ve Kamusal Alanda Eleştiri: Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Üzerine Bir Çalışma, 1909-1918” başlıklı, Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünde tamamladığı yüksek lisans tezini bizlerle paylaşarak o dönem ortamını daha yakından tanımamız için bir fırsat sağladı.
Tezine başlarken bu cemiyetin nasıl kurulduğu, üyelerinin kimlerden oluştuğu, neden kurulduğu ve niye daha önce değil de 1909’da kurulduğunun peşine düşen Tongo bizlerle cevaplarını paylaştı. Orijinal kuruluş belgesi, cemiyetin kimler tarafından kurulduğunun yazılı bulunduğu bir belge daha arşivlerden çıkmamış. Fakat iç tüzüğü elimizde mevcut bir cemiyet karşımızdaki.
Cemiyet ressamlarının önceki kuşakla olan farkından yola çıkarak kuruluş amaçlarının da izini süren Tongo’ya göre önceki kuşak saray ressamları kuşağı idi ve yurt dışında eğitim alan üst sınıftan isimlerle asker ressamlar karşımıza çıkmaktaydı. Bu cemiyet ise 1883’de kurulan Sanayi-i Nefise mezunu isimlerden oluşan, sınıfsal olarak diğerlerinden ayrılan bir kuşak. Öyle ki bir anlamda ürettiklerinden para kazanmak durumunda olan, geçimlerini bu yolla sağlayanlardan müteşekkil.
Hepsinin aynı sanat ve politik görüşlere sahip olmasalar da sanata dair aynı kaygıları taşıma noktasında bir araya geldikleri görülür: Osmanlı’da güzel sanatlar sevgisini yaymak, atölyeler kurmak, sergiler, konferanslar ve geziler düzenlemek ve ressamların terakkisi için çalışmak, bunun için birbirlerine hem maddi hem de manevi destek olmak. Bir araya gelişlerinde ekonomik amaçların da gözetildiğini anladığımız bu isimlerin, resim pazarının olmadığı bir dönemden bahsettiğimiz düşünülürse nereden kazanç sağladıklarına baktığımızda iki adrese umumiyetle yöneldiklerini ve buralarda desen çizimiyle iştigal ettiklerini görürüz: Hereke Halı Fabrikası ile Yıldız Çini Fabrikası.
Cemiyette kurucu, onursal, geçici ve asil üyelerden oluşan dört farklı üyelik tanımı vardır ve hem üyelik için hem devamında her ay belli bir ücret ödemesinde bulunulur. Onursal başkan kendisi de ressam olan Abdülmecid Efendi’dir. Üyelerden bazıları Cumhuriyet kanonuna da dâhil olan bazıları ise bugün tanımadığımız isimlerdir. Abdülkadirzade Hüseyin Haşim Efendi, Ruhi Arel, Sami Yetik, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Ahmet Ziya Akbulut, Osman Asaf, Ömer Adil, Nazmi Ziya, Mehmet Ali Laga, Müfide Kadri bu cemiyete mensup isimlerden bazılarıdır.
Cemiyetin neden daha önce değil de 1909’da kurulduğunun cevabını yine aynı tarihte dernek kurmanın anayasal güvence altına alınması şeklinde veren Tongo, sunumunu derneğin yayın organı Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi ile cemiyetin katıldığı sergiler üzerinden sürdürdü.
Gazete 1911 ile 1914 yılları arasında 18 sayı olarak çıkar. Balkan Savaşları sırasında yayınına iki yıl ara verilir. Birinci sayıda “Maksadımız” başlığı ile Abdülkadirzade Hüseyin Haşim Efendi’nin yazısında sanatın uygarlık yolunda atılan bir adım olduğuna dair vurgu yapılır. Aynı kişi başyazar olarak diğer sayılarda da önemli bir isim olarak karşımıza çıkar. Gene Abdülmecid Efendi’nin derneğe sahip çıktığı gibi dergiye de sahip çıktığını, ilk sayısının kapağında yer aldığını ve bahsi geçen giriş yazısında kendisinden övgüyle bahsedildiğini görürüz.
Gazetenin dili yazarına göre kimi zaman ağır kimi zaman hafiftir. Bol bol görsellerle dönemin sanat ortamı ile hem batı hem doğu mercek altına alınır. Önceki kuşaktan Şeker Ahmed Paşa ile Osman Hamdi Bey özellikle sevilir, bu yolu açtıkları için hürmetle anılır. Osman Hamdi’ye ve Hoca Ali Rıza’ya özel iki sayı çıkartılır.
Derneğin iç tüzüğünde yer alan önemli bir madde olan 9. maddede cemiyetin asla siyasetle uğraşamayacağı bilgisi yer alsa da özellikle Balkan Savaşları’nın etkisiyle 1912-13’ten sonra Millî Resim ve Millî Sanatçı kaygıları öne çıkar. Sanatçılardan bazıları savaşa katılırlar. Mehmed Ali Laga ile Sami Yetik savaşa katılmış ve esir düşmüşlerdir. Esir kaldıkları süre içinde Bulgarların sanatlarını millî duygularla ele alış şekillerinden etkilenirler. Bu durum hem sanatlarına hem de yazılarına yansır. Sami Yetik gazetede çıkan bir yazısında Sanayi-i Nefise Mektebi’nin gayrimüslim hocalarına yüklenir ve 30 senedir mektep için ne yapmışlardır diye sorduktan sonra yazısını daha bu memlekette resim tahsili başlamamıştır diyerek ağır bir eleştiriyle bitirir.
İlerleyen yıllarda millî kaygıların giderek yoğunlaşan bir şekilde sanata yansımaya devam ettiğini görürüz. 1915’te Çanakkale’ye seyahat eden on sekiz entelektüelin arasında cemiyetten İbrahim Çallı ve Nazmi Ziya da vardır. Seyahatin amacı giden şair, yazar ve ressamların dönüşlerinde oraya ait işler üretmeleridir. Bir anlamda millî duyguları uyandırmak için sanatın gücünün farkına varan İttihad ve Terakki’nin bilinçli olarak bunu program hâline koyuşu dikkat çekicidir. 1916’da bir kanunla savaşa dair resim sergileri yapılması istenir. Yine aynı yıl cemiyetin ilk ve tek büyük sergisi Galatasaray Sergisi düzenlenir. Sonrasında daha fazla savaş resmi istenir Bu, 1917’de Şişli Atölyeleri’nin kurulmasına yol açacaktır. Artık savaşa gitmek, bizzat savaşı yaşamış olmak gerekmemektedir, önemli olan savaşın türlü veçhelerden resmini yapabilecek kabiliyette olmaktır, bu yeterlidir.
Soru ve cevaplarla devam eden sunumunun sonunda konuğumuz Gizem Tongo bir anlamda çalışma konusunun devamı niteliğinde olacak gözüken doktora çalışmasında Birinci Dünya Savaşı ortamında görsel kültür üzerine eğileceği bilgisini bizlerle paylaştı. Kendisi bu çalışmalarını hâlen Oxford Üniversitesi Oriental Studies Bölümü’nde sürdürmektedir.