Türkiye’nin Afrika’ya Açılım Politikası
Küresel Araştırma Merkezi, T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın Afrika ülkeleriyle siyasi, askerî, iktisadi ve kültürel ilişkilere ivme kazandırmak ve Kıbrıs davasında pozisyonumuzu anlatarak uluslararası platformlarda Rumlar karşısında Türkiye’nin elini güçlendirmek amacıyla 1998 yılında hazırlattığı “Afrika’ya Açılım Eylem Planı”nı kaleme alan Emekli Büyükelçi Numan Hazar’ı misafir etti. Hazar, Türkiye-Afrika ilişkilerini masaya yatırdı, Afrika açılımı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve Afrika tarihinin farklı kesitleri, özellikle de kıtanın sömürgecilik geçmişi hakkında bilgiler verdi. Dışişleri Bakanlığı’nda gerek merkez teşkilatında gerekse Nijerya Büyükelçiliği, Avrupa Konseyi ile UNESCO Büyükelçiliği/Daimi Temsilciliği başta olmak üzere yurtdışında çeşitli görevlerde bulunan Hazar, görev süresi boyunca Afrika ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi için yürüttüğü çalışmalardan da bahsetti.
Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinin değişkenlik gösterdiğine dikkat çeken Hazar özetle şunları söyledi: Türkiye ilk kez 1926’da Addis Ababa (Etiyopya) ile Afrika’da büyükelçilik açmaya başladı. 1960’lı yıllarla birlikte ilişkiler daha da geliştirildi ve büyükelçilik sayısı 1990’larda 15’e kadar yükseldi. Ancak 2001 senesinde yaşanan ekonomik krizle birlikte ilişkiler kesintiye uğradı. “Afrika Yılı” ilan edilen 2005’ten itibaren ise AK Parti hükümeti tarafından Afrika ülkeleri ile ilişkileri yeniden geliştirme noktasında büyük bir atılım başlatıldı. Bu bağlamda Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankası’nda “bölge dışı donör ülke” sıfatıyla üyelik elde etmesi ile birlikte Afrika’ya yönelik ekonomik açılım sağlandı ve Türk müteahhitler kıtada iş yapabilir hâle geldi. Ardından Türkiye, Afrika Birliği’ne “gözlemci üye” oldu. Daha da önemlisi 2008’de Afrika Birliği, Türkiye’yi “stratejik partner” olarak seçti. Hâlihazırda Afrika’da 37 büyükelçiliğimiz mevcut; bunun dışında birçok ticari, kültür ve askerî ataşemiz görev yapıyor. TİKA da bazı ülkelerde açtığı ofislerle kıtada yardım ve yeniden inşa faaliyetleri yürütüyor. 1967’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Etiyopya ve 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan’ın Nijerya ziyaretinden sonra ilk kez bu dönemde Sahra Altı Afrika ülkeleri ile karşılıklı üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmeye başlandı. Bu dönemde Ankara’da büyükelçilik açan Afrika ülkesi sayısı 22’ye ulaştı. Ayrıca ulaşım imkânlarının önünün açılması ve uçak seferlerinin arttırılması da Afrika ülkeleri ile ilişkilerin ivme kazanmasını kolaylaştırıcı bir faktör oldu.
Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinde kültürel, tarihî ve insani açıdan oldukça avantajlı olduğu tespitini yapan Hazar, buna mukabil kamuoyunun ve akademinin ilgisizliğinden yakındı. Afrika’dan üst düzey bir yetkili geldiğinde medyanın ve kamuoyunun imzalanan anlaşmalardan ziyade olayın magazinsel boyutu ile ilgilenmesini buna örnek olarak gösterdi. Ayrıca medyamızın kıta ile ilgili haberleri hep Batı’dan almasının yanlışlığına ve üniversitelerimiz ile düşünce kuruluşlarımız arasında yakın ilişki kurmak gerekliliğine de dikkat çekti.
Avrupa’nın Afrika’ya yönelik sömürü faaliyetlerine de değinen Hazar’a göre, birçok Afrika var: Hıristiyan, Müslüman, ruhlara tapan; siyah, beyaz; Fransız, İngiliz, Portekiz, İspanyol Afrika’sı vs. Avrupalılar Afrika’yı fazlasıyla sömürdüler. Özellikle İngilizler, Danimarkalılar, Portekizler ve Fransızlar köle ticaretinde önemli bir rol oynadılar. Bu nedenle Afrika büyük bir nüfus kaybı yaşadı. Diğer taraftan yine Batılı ülkeler tarafından yürütülen sömürgecilik Afrika kıtasında travma etkisi yaptı. On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda kıyılara yerleşen sömürgeciler Sanayi Devrimi ile birlikte artan insan ve hammadde ihtiyacı nedeniyle Afrika’nın içlerine ilerlediler; bundan sonra sömürgecilik emperyalizme dönüştü. Osmanlı Devleti ise Afrika’nın kuzeyinden Kenya’ya kadar uzanan hâkimiyetiyle uzun süre bu toprakların sömürülmesinin önüne geçti.
Sudan konusuna da değinen emekli büyükelçi, Batılı ülkelerin uzun uğraşlar sonunda zengin hammadde kaynaklarına sahip olan kıtanın coğrafi açıdan en büyük ülkesi Sudan’ı böldüklerini ifade etti. Büyük güçlerin Afrika’daki faaliyetlerine değinirken şunları söyledi: Çin, ülkesindeki petrol ihtiyacını karşılamak için Sudan’da petrol çıkarıyor; kereste, bakır gibi ihtiyaçlarını sağlıyor. Birçok Afrika ülkesinde bilfiil faaliyet gösteriyor. Çin’in kıtaya ilgisi yeni değil; Soğuk Savaş yıllarında da Afrika’daki millî kurtuluşu hareketlerini desteklemiş ve yürüttüğü faaliyetlerle rakibi Sovyetler Birliği’ne karşı bir mücadele alanı olarak kullanmıştı. Bugün başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler Çin’in faaliyetlerinden oldukça rahatsız. Çinliler, Afrika’daki ülkelerin iç işlerine karışmayıp ticari ilişkilerini geliştirmeye odaklanırken; Batılı ülkeler ise demokrasi ve insan haklarına saygılı olmayan ülkeler ile ticari ilişkiler kurmaktan kaçınıyor. Bu durum Çin’in Afrika ile siyasi ilişkilerini de geliştirmesini kolaylaştırıyor.