Evrim ve Tasarım Arasında İnsan-Oluşu Anlamak
Tezgâhtakiler toplantı dizisinin Bilim başlığı altına Recep Alpyağıl ile yakın dönemlerde yayınladığı hacimli bir derleme olan Evrim ve Tasarım adlı eseri çerçevesinde, evrim konusu ekseninde İslâm bilim ilişkisine dair konuştuk.
“Evrim ve Tasarım Tartışmaları Arasında İnsan-Oluşu Anlamak” başlığıyla gerçekleştirdiği sunumunda Alpyağıl, evrimin bilinen meselelerinin yanında insan ve insana değinen kısımlarını da bakış açısına dâhil ederek, evrene ilişkin her tür bilginin, mahiyeti ne olursa olsun en temelde tevhitle çelişmeyeceği iddiası üzerinde ısrarla durdu. Bu iddiayı temellendirmek adına İslâm düşüncesinde, Arapçaya çevrilmiş olan birtakım fragmanlar üzerinden atomist dünya görüşünden hareketle, evrim meselesine İslâmî perspektif verilebildiğinin örnekleri sundu. Bu temellendirmenin daha çok felsefeyle değil kelamla yapıldığını Eş’arilerden örnekler getirerek izah etti.
Recep Alpyağıl evrim meselesine dair ilginç tespitlerini, Mehmet Akif’in Safahat’ındaki Asım’ın Nesli ve Hüseyin Kazım (Kadri)’nin ziraat bilgisinin övüldüğü, Hüseyin Kazım’ın toprağa atıyan tohumlardan hangilerinin yaşayıp yaşamayacağı bilgisine sahip olduğunun aktarıldığı bölüm, Darwin’in evrim teorisini oluştururken ilk farkettiği “Bütün canlılar, hayatta kalabilenden daha fazla yavru meydana getiriyor, bir kısmı yaşama şansına sahip bir kısmı ölüyor” düşüncesiyle ne kadar örtüştüğünü göstererek İslâmî düşünce ile evrim arasındaki yakınlıklara dikkat çekti. Alpyağıl’a göre evrim teorisindeki temel sorun kaynağı Darwin’in kendisinden ziyade Darwin yorumcularıdır.
Darwin öne sürdüğü doğal seçilim mekanizmasının canlılığı var eden bir mekanizma olduğunu vurgulamıştır. Oysa tanınmış evrimcilerden Richard Dawkins “Darwin’in doğal seçilim mekanizması, artık doğal bir şekilde entelektüel ateistlik düşüncesini mümkün kılmıştır, yani evrendeki canlılığın kaynağına herhangi bir metafizik bilgiye başvurmaksızın tabi süreçler yoluyla ulaşabiliriz” şeklinde yorumlarda bulunmuştur. Aksine Alpyağıl’a göre, Darwin sanılanın aksine Tanrı inancına sahip, 5 yıllık Beagle yolculuğunda dahi tam olarak teorisini oluşturamamış ve evrimci kimliğinden çok yaratılışçı kimliğiyle tanımlanabilecek evrenin Tanrı’nın müdahalesiyle yaratılmış olduğunu düşünen bir inanca ve dünya görüşüne sahiptir. Bir metafizikçi olmaktan ziyade, ciddi bir doğa bilimci olan Darwin, sistemli ve disiplinli bir araştırmacı olduğunu kanıtlayarak, midyeler, orkide çiçeği ve güvercinler gibi spesifik alanlarda geniş çaplı araştırmalar yaparak kitaplar yayınlamıştır.
Darwin, teorisini geliştirirken bizzat doğayı gözlemleyerek, kibar ve ikna etmeye çalışan bir dil kullanmış ve kendi argümanında dönemin gereği olarak jeolojik bilgi eksikliği, ara formların gerçekten fosillerde bulunup bulunmadığı gibi eksiklikleri ve bu anlamda eleştirileri okurlara sunmuş ve karşı çıkılacak noktaların birlikte varılacak sonuçlarla olabileceğini bilim dünyasından saklamamış, karakterindeki mütevaziliği bilim yaparken de yansıtmıştır. Fakat şu dönemde bu meselenin ele alınış şekli manipüle edilmiş bir şekilde ilerletilmektedir. Günümüz Türkiye’sinde Türlerin Kökeni kitabının hak ettiği düzeyde kayda değer bir çevirisi bile bulunmamaktadır.
Darwin kitabındaki epigraflardan birinde: “Bence aslolan Tanrı’nın evrene sürekli müdahalesinden daha çok, orada onu bir doğa yasası ile idare etmesidir” ifadesine yer vermiştir. Bu dönemde ise, materyalist bakış açısını savunan kesim kendine dayanak noktası olarak evrim teorisini seçmiş ve Darwin’in evrim teorisi bizim tartışma alanımızda fevri, altı doldurulmamış, temelsiz bir zihniyetle inşa olup süregelmiştir. Evrim kendi kavramlarıyla değil, Tanrı’nın varlığının ispatı ya da reddi şeklinde bir konum kazanmış ve oturtulduğu yerden günümüze kadar bu kavramlarla tartışılmaya devam etmiştir. Alpyağıl’ın iddiasına göre, teistik düşünce evrim teorisiyle çelişen değil örtüşen bir temellendirmeyle ele alınmaya çalışılmalıdır. Bu teorinin izlerini Aristo ile başlayan hemen arkasından Câhız’la devam eden bir çizgide takip edebiliriz. Yine Nazzam da kumun teorisini ortaya atmış, her şeyin en başta bir ve tek olduğunu, her şeyin bu tek şeyden neşet ettiğini düşünmüştür. Onun tevhit tasavvuru yaratılışın Tanrı’nın tek tek yaratmasıyla değil de, tek bir hakikati yaratıp ona yüklediği yaratma potansiyeliyle başka şeylere dönüşerek farklılaşması şeklindedir. Bu şekilde İslâm geleneğinden birçok örnek getirilebileceği gösterildi sunum boyunca. Son olarak da, 150 yıldır hâlâ gücünü koruyan evrim teorisine, inanç ve dinî görüşlerin günahının çıkarıldığıarena gibi değil de, teoriyi kendi bağlamında anlamaya imkân verecek sağlıklı bir bakış açısı geliştirmenin önemine vurgu yaparak sunumunu hitama erdirdi.