Toplumla Yüzleşme: Yüz Nakli Üzerine Fenomenolojik Bir Çözümleme

Paylaş:

Mardin Artuklu Üniversitesi, Sosyoloji bölümünden Doç Dr. Zülküf Kara, fenomenolojinin bedenin canlı ve bilinçli olduğu tezini esas alarak, yüz nakli olmuş hastaların meydana gelen değişimden sonra toplum tarafından nasıl “gözlendiğini” ve hastaların, onları “deforme olmuş beden” diye etiketleyen toplumla nasıl yüzleştiğini analiz etti. Daha önceki akademik çalışmalarında ölümü konu alan Kara, ölümün anlaşılabilmesi için öncelikle bedenin anlaşılması gerektiğini ve bu bağlamda beyin ölümü kavramının kilit bir noktada olduğunu belirtti. Modern tıbbın beyin ölümü gerçekleşmiş bireyi, bedeninin yaşıyor olmasına rağmen, ölü kabul ettiği ve bu yüzden yaşayan bir bedenden başka bir bedene organ naklini zafer olarak gördüğünü söyleyen Zülküf Kara, modern tıbbın bu söylemine iki şekilde yaklaşmak gerektiğini ifade etti. Bu yaklaşımların ilki sadece nakilleri gerçekleştiren hekimlerin ne yaptığını anlamaya çalışmak, ikincisinin ise organ nakillerini, özelde yüz nakillerini, fenomenolojik düzeyde ele alınması olduğunu belirtti.

Kartezyen epistemolojiden farklı olarak fenomenoloji beden ve ruh ayrımına gitmez. Fenomenolojik açıdan beden nesne değil, öznedir. Beden canlıdır, yaşar ve tepki verir. Dünyada bir aktör konumundadır. Merleau-Ponty, bedenin dünyadaki var oluşumuzun temel amacı olduğunu söyler. Ponty düşüncenin öncesinin de olduğunu ve bunu da bedenin sağladığını yani bedenin düşünceyi hazırladığını belirtir. Burada fenomenolojinin vaz geçemediği iki kavram, algı ve deneyim işin içine girer. Beden algılar ve algılanır, deneyimler ve deneyimlenir. Bu da bilgi üretimi için önemlidir. Bir diğer ifade ile fenomenoloji, felsefi düşünüş olarak, ön yargılarımızı, düşüncelerimizi, inançlarımızı, ideolojilerimizi paranteze alıp gerçekliğin nasıl oluştuğuna yeniden bakmaktır.Kara, genel sosyolojik ilginin aklın bedenden ayrı olduğunu düşündüğünü ve okumalarını kartezyen epistemoloji üzerinden yaptığını söyledi. Bedenin özne olmaktan çıkıp nesneye dönüşmesi diğer bedenlerin öteki olarak kodlanmasının kapısını açtığını söyleyen Kara, bu ötekileştirmenin ise en kolay bedensel kusuru olan kişiler üzerinden yapıldığını belirtti. Yazar, fenomenolojik düzeyde beden, deforme olmuş bedene karşı o deformasyonun kendine “bulaşmaması” için toplumsal düzeyde (bakışları kısıp dönüp dönüp bakmak gibi) mesafe koyduğunu, bunun da Merleau-Ponty’nin bedenin kendisini fark etmesinin ancak başka bir bedenle olduğu söylemi ile ilişkili olduğunu ifade etti. Sunumuna yüz nakli operasyonuna maruz kalan hastalardan örneklerle devam eden Kara, toplumsal anksiyetenin sağlıklı bedenin ‘ucube’ bedeni ötekileştirmeye başlamasıyla gerçekleştiğini söyledi. Sürekli gözaltındaki öteki hâlini almış bedenin nesneleştiğini, nesneleşen bedenin utancı oluşturduğunu ve bunun da suçluluğa doğru ilerlediğini belirtti. Aynı zamanda yazar, yeni nakledilen canlı dokunun ve bedenin bir birlerini dönüştürmeye çalıştığını bu yüzden çoğu hastada kişilik değişikliğinin ortaya çıktığını da söyledi.

Sunumunun son kısmında ise sosyal bilimcilerin ve din adamlarının neden yüz, genel anlamda organ, nakillerini hakkında yorum yap(a)madığı hakkında eleştirilerde bulundu. Yeni gelişen tekniklerle beraber kişinin kendi bedeni üzerinden yapılacak doku nakilleriyle oluşturulacak yüz ile birçok sorunun ortadan kalkacağını söyledi.

Özetle, yüz nakillerinde asıl suçlunun toplum olduğunu söyleyen yazar, gözaltındaki bedenlerin bir ömür boyu ağır ilaç kullanmak zorunda olmalarına rağmen toplumla yüzleşebilmeleri için tek şanslarının yüz nakli olduğunu belirtti. Sosyal bilimcilerin ve din otoritelerinin yüz nakli konusunda çalışma yapmamalarını dair eleştirilerini beyan ederek sunumunu bitirdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir