Vladimir Nabokov’un Eserlerinde Hafıza Mekanları
Sanat Araştırma Merkezi’nin düzenlediği SanatHafıza konuşma dizisinin on ikincisi Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyet Çalışmaları Bölümü öğretim üyesi Yar. Doç. Dr. Nagihan Haliloğlu’nun “Vladimir Nabokov’un Eserlerinde Hafıza Mekânları” başlıklı sunumuyla gerçekleşti. Haliloğlu, sunumunda Nabokov’un Konuş Hafıza adlı otobiyografisinde paragraflardan fiziksel mekânlara “hafıza mekânlarının” hafızayı nasıl muhafaza ettiğini ve bu mekânların hatırlamadaki rolünü ortaya koydu.
Haliloğlu, sunumuna Derrida’dan destekle ilk hafıza mekânlarının kelimeler olduğunu ifade ederek başladı. Derrida’ya göre kelimeler hem anlamı sabitleyip iletişimi sağlayarak ilaç hem de diğer olasılıkları dışarıda bırakarak zehir görevi görür. Eflatun’un, Phaedrus’da bahsettiği üzere Mısır yazın tanrısı Tot’un Kral Tomus’a hafıza için ilaç (farmakon) olarak sunduğu yazıyı Tomus’un unutmaya neden olacağından reddetmesinin nedeni “farmakon”un bu ikircikliliğidir.
Hafıza mekânlarnıı kavramsallaştıran Pierre Nora, hafıza ile tarih arasında bir ayrım yapar. Hafıza günlük hayatta yaşarken, iktidarın oluşturduğu abideler ve yazıtlar ise resmi hafızayı tutar. Anıtlar, törenler vd. hafızayı dönüştürerek ulusal-kimlik inşasına katkı yapar.
Devrim dolayısıyla Rusya’dan ve dilinden sürgün edilen Nabokov, hafızayı yaşatan Rus günlük hayatı dışında onun unutturan ektisini azaltarak yazar. Sovyetler Birliği, tarihi Çarlık Rusyası’na karşı kurarken, Nabokov, Çarlık Rusyası’nı otobiyografisinde kişisel bir şekilde anlatır. Solgun Ateş’te ise fantastik bir şekilde.
Kişisel hatıraların bile sabitlenmesini istemeyen Nabokov, Rusya’nın tarihini yeniden kurgulamakta kullanılan tarihi determinizme Freudyen nedenselliğe benzerliği dolayısıyla itiraz eder. Belleği arkeoloji alanına benzeten Freud’u Nabokov “farmakon” üzerinden eleştirir. Nabokov’a göre hatıralara biricik anlamlar verip kişi hakkında fikir yürütmek yanlıştır. Nabokov, mananın çok uçlu olduğuna ve estetik kalması için sabitlenmemesi gerektiğine inanır.
Nabokov için hafızanın tekrar tekrar inşa edilen bir şey olduğu hatıralarını önce İspatlayan Delil (1951) sonra değiştirerek Konuş Hafıza (1966) adıyla yayınlamasından bellidir. Nabokov, Konuş Hafıza’ya doğum sonrası karanlığa nazaran doğum öncesi karanlığın ne kadar az dikkate alındığı muammasıyla başlar ve ilk hatırasına ulaşmaya çalışır. Bunu yaparken amacının Freudyen olmadığını vurgulama gereği hisseder. Freud’un her şeyi cinsel sembollere bağlamasını eleştirir. Zaten Nabokov simgeleri edebiyata ters bulur; imgelerin bazı kavramlara gönderme yapmasını ucuz bir kısayol sayar. Freud’un arkeolojik yaklaşımını gösteren ile gösterileni, katmanların ayırt edilmesinin mümkün olmaması sebebiyle dolayı eleştirir.
Nabokov’un otobiyografisinde hafızaya muhalif tarihin yeri kişisel olanın gerisindedir. Vyra’daki evde bulunan Diana büstü ve Napolyon savaşlarından birini gösteren bir resmi kişisel detaylar çevreler. Bir saksının Diana büstünden önde durması kişisel tarihin resmi tarihe karşı zaferidir.
Nabokov, hatıralarını önce resim sonra şiirlerle aktarır. İnce tasvirlerle nesneleri müze vitrinine yerleştirir gibi vezne yerleştirir. Şiirde mısra iken hafıza mekânı romanda paragrafa dönüşür.
Otobiyografisinin çeşitli yerlerinde Nabokov kiralık oda ile paragraflar arasında ilişki kurar. Paragraflar, saklanmak istenen eşyalar için kiralık odadır. Bu odalarda Nabokov, kişisel eşyalarını karakterleriyle paylaşır. Eşyalarının artık başkalarına ait olması Nabokov için melankoli kaynağıdır. Eşya ve hatırları karakterlerle paylaşmak tam bir “farmakon” etkisi yapar. Hem onları muhafaza ederhem kaybeder.
Haliloğlu’nun tespitine göre Nabokov’un ailesinin Rus hayatını sığdırmak zorunda oldukları Avrupa odaları hatıraları muhafaza eden ana birimlerden biridir. Bu fiziksel odalar, metaforik kiralık odalara matruşka bebekler gibi yerleştirilir. Haliloğlu’nun benzetmesiyle bir müzeden Haliloğlu’nun benzetmesiyle bir müzeden diğerine ödünç verilen eşyalar gibi nesneler de kendini başka odalarda, kitaplarda ve başka bir anlatının parçası olarak bulabilir. Bu eşyalar Nabokov’un kitapları arasındametinler arasılık inşa eder. metinler arasılık inşa eder. Hatta Nabokov’a göre edebiyat tarihinde eşyalardan yola çıkılarak ilginç metinlerarasılıklar kurulabilir.
Hatırlama mekânları hafıza mekânlarında bağımsız olabilir. Cambridge, Nabokov’un Rusya’yı canlı bir şekilde hatırladığı bir mekândır. Oysaki Cambridge’in kendi, tarihi yazarların durağı olması dışında– yani hafıza mekânı olarak Nabokov için önem taşımaz. Ancak Cambridge’in ileride okurları için potansiyel bir hafıza mekânı olabileceğini, hafıza mekânının geleceğe dönük yönünü düşünür.
Nabokov, roman ve otobiyografinin müze gibi kullanılabileceğini göstermiştir. Bu müzedeki parçaların hepsinin bir bütüne ait olması beklenmez ancak kişi için önemli hatırları ve kişileri muhafaza ediyorsa eşyanın hayali ya da gerçek olmasının önemi yoktur. Tüm bu eşyaları bir araya getiren Nabokov’un “tunç perçin” dediği bu paragraf, kiralık odadır.
Sunumun sonuna doğru Nagihan Haliloğlu, konuşmasını şöyle özetledi: Nabokov’un hafıza mekânlarında gerçek, hayal ve metafor devamlı yer değiştirir. Metinleri eşyalar bakımından demokratiktir; karakterler, başka eserlerin karakterleri eşyalardan ve mekândan yararlanır. Nabokov, böylece temalar ve ideolojiler üstü bir metinlerarasılık kurar. Şeylerin masumiyeti onların saklanmasını gerektirir. Nabokov bu görevi karakterlere ve paragraflara yükler.