Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesinin Kantçı Temelleri ve Panofskyci Sanat Tarihi Uygulamaları
SAM, Haziran ayı Kırkambar Sohbet programında Emine Canlı’yı misafir etti. Canlı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim dalında hazırladığı yüksek lisans tezinin genişletilmiş bir biçimi olan “Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’nin Kantçı Temelleri ve Panofskyci Sanat Tarihi Uygulamaları” konulu bir sunum yaptı.
Canlı, öncelikle Cassirer ve Panofsky’yi etkilemesi bakımından Kant felsefesini ele aldı. Buna göre Cassirer’in ifadesiyle Kant’ın felsefe tarihinde yaptığı devrim, Kopernik’in doğa biliminde yaptığına benzer bir kırılma noktasıdır. Bu devrim Kant’ın, felsefenin odağını nesneden özneye çevirmesi böylece nesnenin neliği yerine insanın nasıl bilebildiği ve bilme sınırlarının ne olduğunun geçmesiyle transandantal felsefenin doğmasıdır. Kant, “criticus” kelimesinin Yunanca kökenine atıfla, yaptığını eleştirel felsefe olarak adlandırır ve aklın sınırlarını çizer. Buna göre insan aklında bulunan “duyarlılık” ve “anlama yetisi” deneyimi mümkün kılan sentetik apriori yetilerdir. Duyarlılığın uzam ve zaman formları ile şeyler akla konu olur. Anlama yetisi ise duyarlılıkla konu edinilen nesneden yola çıkarak düşünülürler ve kavramları oluşturur, yargıya varır. Aristoteles’ten beri bilinen ve anlama yetisinin kavramları olan kategorileri evrene yükleyerek doğayı oluşturan, insan aklıdır. Doğanın kendinde ne olduğuna dair ise hiçbir şey söylenemez. “Şema” burada merkezî bir önem taşır. Kategoriler düşünülür, görünüşler ise duyulurdur. Türdeş olmayan bu ikisini şema birbirine bağlar. Şema hem görünüşler hem de kategoriler ile türdeştir. İnsan, ilk defa karşılaştığı bir şeyi tanımlamak için kategorileri genişleterek şemayı yeniden yapılandırır. Böylece insan, dünyaya sürekli birlik verme durumu ile esasında tarihsel bir varlık olarak kendini gerçekleştirir.
Canlı, transandantal felsefeyi yeniden düzenlemeyi amaçlayan, 19. Yüzyıl yeni Kantçı okullarından Marburg Okulu’na mensup Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’ni, Kantçı temelleri ve Panofsy’yi etkilemesi bakımından ele aldı. Cassirer, Kant’ın aklı eleştiriye tabi tuttuğu transandantal felsefenin kullanım alanını kültür eleştirisini de içine alacak şekilde genişletmek niyetindedir. Bununla felsefi bir sistem kurmayı değil, “gelecekteki kültür felsefelerine prolegomena” oluşturmayı amaçlamaktadır. Kant’taki düşünce-gerçeklik arasındaki düalizmin yerini Cassirer’de “nüfuz etme” alır. O, insanın gerçeklik ile doğrudan karşılaşmadığını; nesneleri dil, mitos, bilim gibi sembolik formlar üzerinden konu edindiğini söyler. İnsan, “simgeleştiren hayvan”dır. Bu simgeselleştirme faaliyetini Kant’ın transandantal felsefede yaptığı gibi Öklid ve Newton referanslı bir uzay-zaman anlayışı ile sınırlamaz. Zira Cassirer dil, mitik düşünme ve bilim arasında değerli-değersiz ayrımına varmanın hatalı olduğunu düşünür. Nesnellik ve zorunluluk bilimsel düşünmede olduğu kadar antik dönem dil ve mitik düşüncesinde de mevcuttur. Zunni kabilesinde dünyanın yedi bölgesine karşılık gelecek şekilde kabilenin yedi kısım olması ve gündelik hayatın buna göre örgütlenmesi böylesi bir zorunluluktan doğar. Yine dinî ritüellerin belirli zamanlarının olması bir tür zorunluluktur. Daha başka örneklerden de anlaşılacağı üzere mitik düşünme mecazî, sembolik veya alegorik değil, nesne-sembol karşıtlığını aşacak şekilde eşyanın kendisidir. Böylece Cassirer kültür bilimlerinin nesnel zeminini matematik ve doğa biliminden talep etmek yerine, her kültürel formun kendine özgü nesnel yapısını bulmayı önermiştir. Bu noktada Kant felsefesindeki düşünümsel yargı gücü ve insanın tarihsel bir varlık olması kabulünün etkisinden söz edilebilir.
Canlı, son olarak Marburg Okulu ve Warburg Kütüphanesi çevresinden bir sanat tarihçisi olan Panofsky’yi, Cassirer’in sembolik formlar felsefesinin devamı sayılabilecek bir çalışmayı sanat tarihi üzerinden yapması bakımından ele aldı. Panofsky “Simgesel Bir Biçim Perspektif” isimli makale ile 1980 sonrası eserlerde bir fetiş haline gelen perspektifi ele almış ve Rönesans perspektifinin mutlak kabul edilmesini eleştirmiştir. Eleştirileri bu perspektifin, mekânı sonsuz, homojen ve sabitmiş gibi kurması; sanki göz bir şeyi çizgisel olarak algılıyormuş gibi resmetmesi ve üç boyutlu dünyanın ancak iki boyut kullanılarak resmedilebileceği kabulüne yöneliktir. Perspektif bir üslup özelliğidir ve her dönemin bir üslubu vardır. Aslından hata “Antik dönemde herhangi bir perspektif kullanılıyor muydu?” ve “Antik dönemde bizim perspektifimiz kullanılıyor muydu?” sorularını karıştırmaktan kaynaklanmaktadır. Panofsky, 1927 yılında yayımladığı “Perspektif Simgesel Bir Biçim” ile ise Cassirer’in Sembolik Formlar Felsefesi’ni sanat tarihine uygular. Bu manifesto ile kendisine kadarki kullanımıyla “belli bir sanat eserini, döneminin kültürel düşünsel bağlamı içinde değerlendirmek” olan ikonografinin artık ikonolojiye yani bir bilim dalına dönüştürülmesi gerektiğini savunur. Böylece a priori formlar olan zaman ve mekânın sanat eserleri üzerinden izini sürmek ve Cassirer’in dil ve mitik düşünmede yaptığını sanat tarihinde de yapmak mümkün olacaktır.