Metruk Ev: Halit Ziya Romanında Modern Osmanlı Bireyi
SAM Kırkambar Kitap program dizisinde Ekim ayında Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Zeynep Uysal’ı misafir etti ve kendisi ile yakın zamanlarda yayınlanan Metruk Ev: Halit Ziya Romanında Modern Osmanlı Bireyi başlıklı kitabı üzerine bir toplantı gerçekleştirildi.
Zeynep Uysal Modern Türk Edebiyatında Halit Ziya’nın müstesna pozisyonuna ve onun Mai ve Siyah eserinin modern bireyin özelliklerine dair verdiği önemli veriler üzerine bir analiz yapmanın gerekliliğinden söz ederek başladı sunumuna. Öncelikle Halit Ziya külliyatında sürekli benzer hikayeler –üçlü aşk hikayeleri- kurgulandığını fark ettiğini söyledi. Dolayısıyla toplamdaki yedi romanın tümünün yekpare bir roman gibi okunabileceğini öne sürdü.
Halit Ziya romanlarında karakterlerin şedit arzuları ya da gâram (kara sevda) halleri öne çıkıyor. Arzulayan, eylemlerinin faili olan bireylerin hikayesini yazıyor. Uysal, ikinci olarak bu zikredilen yekpare romanın özünde Mai ve Siyah romanındaki esas karakter olan Ahmet Cemil’in yazmayı düşündüğü “beşer hikayesi” olduğunu iddia ediyor. Uysal’a göre bu beşer hikayesi bir “metrukiyet” halidir. Cemaatten kopuş, bireyselleşme arzusu, toplum ve birey arasında sürükleniş, toplum ve birey dengesinin yıkılarak bireylerin kötü özneye, metruk bireye dönüşmesi halidir. Halit Ziya’nın çok sık kullandığı metruk kavramı, hem terk edilmiş, toplum tarafından tutulamayan kişi hem de modern hayat içinde yalnız başında olan bireyi imlemektedir. Tüm bu metrukiyet hikayesi hep bir evde gerçekleşiyor. Bu metaforik ev, kamusal ve bireysel olanın iç içe geçtiği bir ortam olarak tersim ediliyor.
Tarihsel olarak bu külliyatın yazıldığı dönem 19. yüzyılın sonu olduğundan bu dönemin tüm entelektüellerinde bir “asır sonu” halet-i ruhiyesi egemendir. Vatandaşlık kavramı, bireyselleşme, yetenek ve liyakatin öne çıkması, özel alan – kamusal alan ayrımı, siyasal ve ekonomik liberalizm gibi değişimler asır sonunda gerçekleşen sarsıcı değişimler arasındadır. Bu asır sonu değişimlerinin edebiyata yansıması Ahmet Mithat’ın başlattığı dekandanlar tartışması biçiminde olmuştur. Uysal’a göre bu tartışma eski edebiyatçılar ile yeni edebiyatçılar arasında değil, yeni edebiyatçıların, Edebiyat-ı Cedide’nin kendi arasında gerçekleşen bir tartışmadır. Ahmet Mithat ve kuşağı edebiyatı belli bir angajman çerçevesinde araçsallaştırarak kullanır. Öte yandan, Servet-i Fünuncular nev-zuhur kelimeler kullanırken amaçları edebiyatı araçsallaştırmak değil, şairin öznelliğini ortaya koyabileceği özgün bir dil yaratmaktır, tıpkı Ahmet Cemil’in o olmayan dili araması gibi… Ayrıca Servet-i Fünuncular’ın taklitçi oldukları, milli olmadıkları öne sürülüyor. Bu dekadanlar tartışmasının romandaki karşılığı realizm üzerinden sürüyor. Realist roman evin içini, karakterin içini ve iç dünyasını gösteriyor.
Kitaplarda kadınların ve erkeklerin farklı metrukiyetler deneyimledikleri görülüyor. Cemiyetin değerleri ile kadınların şedit arzuları arasında gerilimlerin ön plana çıktığı romanlarda en çok tebarüz edilen özellik, kadın karakterlerin fail olmasıdır. Rene Girard’ın ifadesiyle üçgen arzu, başkasından ödünç ve başkasının arzusunu kendi arzusu olarak alıp onun peşinden gitme hali, Halit Ziya romanlarında ilk romanından itibaren yer alır. Sefile ve Nedime romanlarında arzunun nasıl başkasının arzusunu görmekle uyandığını açıkça söylüyor ve diğer eserlerinde bunu söylemeyi bırakıp doğrudan gösteriyor. Halit Ziya’nın Sefile’si esas itibari ile bir bağ metin özelliği taşır. Bu roman aynı zamanda bir anti-İntibah eseridir. Bu eserde cemiyetin kötü etkisi otorite üzerinden değil, karakterlerin kendi seçimleri sonucunda gerçekleşiyor. Sefile böylece geleneğe bağlanması ile bağ-metin, diğer romanlarda göreceğimiz Ahmet Cemil, Bihter gibi karakterleri içinde barındırmasıyla kök-metin özelliği taşıyor.
Bunun dışında dikkat çekilen bir diğer husus ise özellikle Nedime romanında öne çıkan melek kadın karakteridir. Zengin, şımarık, cinselliği olmayan ve her istediği gerçekleşen kadınlar esasında özne olmayan, fail olamayan ve yarı-ölü bir halde yaşayan uçucu karakterlerdir. Öte taraftan Bihter karakterinde gördüğümüz kötü-özne ya da misfit karakterler denebilecek karakter ise arzusunun peşinden gitmeye karar verebilen faildir. İlkin yoğun bir nesne arzusuna çılgınca bağlı olan Bihter’de bu daha sonra tutkulu bir aşk arzusuna dönüşüyor. Romanda arzuların böyle yalın bir şekilde realist tasvirleri kendi dönemi için çarpıcı bir nitelik taşıyor. Ayrıca Uysal romanda cinsiyet rollerinin performatif kuruluşuna da kısaca değindi.
Halit Ziya romanlarındaki erkek karakterlerin analizini Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil karakteri üzerinden gerçekleştiren Uysal, Ahmet Cemil için metrukiyetin kaçınılmaz olduğa dikkat çekti. Buradaki metrukiyet anlatısı Faustian bir karakter taşıyor. Aşırı duygulanımlarını olmayan bir dil ile ifade etmeye çalışan, sürekli daha fazlasını talep eden karakteriyle (kız kardeşini Vehbi Bey ile evlendirerek) bedel ödemeyi göze alan hali Faust’u çağrıştırır. Ayrıca matbaanın gulguleli sesinden etkilenen, teknolojinin etkisinden büyülenen modern bir karakter görüyoruz. Fakat sonunda kendini gerçekleştirme arayışının bedeli yine trajik bir sonla nihayete eriyor.
Son olarak Uysal, romanların ekseni olan metruk evde bu karakterler üzerinden anlatılan özelliklerin özel alanı aşarak nasıl kamusallaştığına dikkat çekti. Metruk evlerdeki kırık hayatlarda seküler dünyada yaşayan karakterlerin hayatı anlamlandırmakta yaşadığı zorluklar ve gerilimlerde modernist roman özelliklerine –biçimsel anlamda olmasa bile- fikren yaklaştığını iddia ederek sözlerini sonlandırdı.