Stratejik Derinlik’i Yeniden Düşünmek: Stratejik Zihniyet Kitabı Çerçevesinde Bir Değerlendirme
Geçtiğimiz Aralık ayında, Küresel Araştırma Merkezi’nin organize ettiği “Stratejik Derinlik’i Yeniden Düşünmek: Stratejik Zihniyet Kitabı Çerçevesinde Bir Değerlendirme” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Panelde, Küresel Araştırmalar Merkezi ve Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin iki yıla yakın bir süredir birlikte yürüttüğü “Stratejik Derinlik Atölyesi”nin ürünü olan ve Küre Yayınları’ndan neşredilen Stratejik Zihniyet: Kuramdan Eyleme Ahmet Davutoğlu ve Stratejik Derinlik adlı derleme kitap çalışması değerlendirildi. Oturum başkanlığını İsmail Yaylacı’nın icra ettiği panelin konuşmacıları, mezkûr çalışmanın editörleri Ahmet Okumuş ve Talha Köse’ydi.
İlk panelist olan Köse, atölyenin ve kitabın arka planını aktarmakla konuşmasına başladı. Ardından Stratejik Derinlik (Bundan sonra SD) kitabının Türkiye’deki konjonktürel okuma tarzlarına işaret etti. Ona göre, çok fazla eleştiriye uğrayan SD, ne siyaset bilimi, ne uluslararası ilişkiler ne de geniş anlamda sosyal bilim eseri olarak akademik ve entelektüel alanda hak ettiği karşılığı bul(a)madı. Bu tespitiyle kendi dertlerinin SD’nin Ahmet Davutoğlu’nun genel düşünce çerçevesinde nereye oturduğunu tespit etmek ve eserin akademik tartışmalarda nerede durduğunu, önerdiği düşünme stilinin, yöntemin ne olduğunu analiz etmek olduğunu belirtti. SD’nin akademik ve entelektüel alandaki yersizliğinin analizini ise Köse, kitabın özgünlüğü ve akademik alanın konvensiyonel karakteri aksına oturtarak gerçekleştirdi. “Özgünlük” iddiasını, SD’nin hangi açılardan “yeni” olduğunu ve hangi konvansiyonel düşünme kalıplarına sığdırılamayacağını tartıştı. Bu okumaya göre, SD’nin öncelikli hedeflerinden birisi Türkiye’ye yeni bir stratejik vizyon yaratma derdinin olmasıdır. Tam da bu “yeni”nin ne olduğunu analiz ederken Köse, SD’nin teorik arka-planına ve orada hangi siyasi, entelektüel geleneklerle ve nasıl etkileşime girildiğine özen göstermek gerektiğini belirtti. Ona göre SD üç alanda bir meydan okumayı içermektedir; i) Westfalya düzeniyle hesaplaşma, ii) Ulus-Devlet düzeni ve moderniteyle hesaplaşma, iii) Soğuk Savaş düzeniyle hesaplaşma. SD’de bu nedenle, eskisiyle yenisiyle Batı merkezli dünya düzenlerine karşı alternatif bir “dünya düzeni” önerisiyle karşı karşıyayız. “Düzen” çerçevesinde geliştirdiği stratejik derinlik vizyonunun “dünya” tasavvurunu Davutoğlu “medeniyet” kavramı çerçevesinde açmaktadır. Metodolojik açıdan bu meydan okumalar, alternatif bir tarih ve coğrafya kurgulamasıyla gerçekleştirilmektedir. Tarihi ve coğrafyayı yeniden yorumlayarak Davutoğlu, SD’de önerdiği stratejisini, modernitenin “kırılmacı/kopuşçu” söylemini eleştirerek, medeniyet perspektifine dayalı olarak geliştirdiği “süreklilik motifi” üzerinden işlemekte ve analizine entelektüel, zihni bir “derinlik” katmaktadır. Köse, alternatif bir paradigma arayışında olan Davutoğlu’nun çözülmeyi bekleyen bulmacalarının ise şunlar olduğunu söyledi; “ulus-devletin sınırları dışında nasıl yeni bir coğrafya kurgusu mümkündür, çok-uluslu ve çok-kimlikli yeni bir stratejik zihniyet nasıl geliştirilebilir, sömürgeciliğin çizdiği tarihsel ve coğrafi derinliğe yaslanmayan, suni sınırların dışına nasıl çıkılabilir, Türkiye’ye yeni bir stratejik vizyon nasıl inşa edilebilir?” vb. Ortaya attığı bulmacaların yeniliği ve özgünlüğü nedeniyle, hâli hazırdaki konvansiyonel yaklaşımların körlüğü anlaşılabilir bir olgudur. Bu eleştiriler, SD’nin nasıl okunmasına değil, nasıl okunmaması gerektiğine güzel örnek teşkil etmektedir. SD’ye yöneltilen eleştiriler, geleneksel teorik ve siyasi duruşların etkisiyle oldukça eklektik, konjonktürel ve hasmanedir. Teorik ve metinsel eleştiriler olmaktan çok pratik uygulamalardan kalkarak ortaya atılan tartışmalar, medyatikleşerek, ama entelektüelleşemeyerek, şu kavramlar etrafında döndü; eksen kayması, orta-doğululaşmak vb. Sığ ideolojik kalıplara/klişelere yaslanan, yarı argüman yarı itham bu ifadeler, SD’nin kendi teorik bütünlüğünü, kavramsal tertibatını, düşünsel sistematiğini kavramaktan son derece uzaktır. Bu eleştiriler, SD’nin teorik kurgusu göz önüne alındığında anlamlı değildir. Bu nedenle, yeni yüzyılın şafağında Davutoğlu’nun kaleme aldığı bu tarihsel metin, hem teorik arka-plan ışığında hem de pratik uygulamalar ışığında değerlendirilmeyi hak etmektedir. Köse, Stratejik Zihniyet kitabında yer alan metinlerin bu iki talebi karşıladığını belirtti. Ona göre kitap iki tür makale içermektedir; teorik çerçeveyi irdeleyen makaleler ve pratiklerin teoriyle rabıtasına odaklanan makaleler. Köse, konuşmasını iki noktaya daha dikkat çekerek sonlandırdı. Davutoğlu’nun SD’de önerdiği çerçeve Türkiye’yi merkeze alsa da, epistemolojik ve metodolojik boyutları itibariyle, “medeniyet” birimi ekseninde tarihin ve coğrafyanın yeniden yorumlanması, sadece Türkiye’ye has olmayıp başka ülkelerde de uygulanabilecek bir boyut içermektedir. Bu perspektifle başka ülkeler de stratejik derinliklerini geliştirebilir. Köse’ye göre Davutoğlu, cari uluslararası ilişkiler teorilerinden farklı bir yöntem ve teori önerisinde bulunuyor. Kaldı ki Köse’ye göre SD sadece bir dış politika kitabı değil, iç politika açısından da önemli sonuçlar barındırıyor. Medeniyet algısı çerçevesinde çok kültürlü, çok kimlikli yeni bir perspektif ortaya koyuyor.
İkinci panelist Ahmet Okumuş da konuşmasına, yüzü aşkın baskı yapmış bir metin üzerine yürütülen tartışmaların entelektüel ufkunun sığlığına işaret ederek başladı. Okumuş, SD’nin fikri katkılarını, teorik zenginliğini, teori-politik bütünlüğü içinde değerlendirildi. Siyasi süreçler üzerindeki etkisini gözlemlediğimiz, Türkiye’nin iç ve dış gerilimlerinin zirve yaptığı bir dönemde kaleme alınan SD’yi Okumuş, “etkili bir kitap” şeklinde yorumladı. Ona göre SD, yazarı itibariyle İslâmi camialarda yazılmış, farklı mahfillerde müspet ya da menfi karşılıkları olmuş ender kitaplardan biridir. Daha önceleri belki edebiyat, şiir alanda her mahfilden okuru bulunan isimler oldu, ancak, fikri-ilmi düzeyde iddiaları olan, en genel anlamda politik bir tavra da sahip bir eserin ise çapraz bir kuşatıcılığa sahip olması yeni bir olaydır. Peki bu kitabı etkili kılan neydi? İçerik zenginliğine, kapsamına, özüne işaret eden nedenler gösterilebilir, ya da vaktinin gelmiş olduğundan söz edilebilir. Veyahut kişinin uygulama bulması gibi konjonktürel ve epizodik açıklamalar geliştirilebilir. Ancak Okumuş bu nedenlerden ziyade SD’nin etkisini daha farklı anlamak gerektiğini belirtti ve şunları söyledi; bazı kitaplar vardır ki “neydik ne olduk kitapları”dır, bir toplumun serüvenini muhasebeleştiren kitaplardır. Bu kitaplar bir kolektif varoluşun serüveninin öyküleştirirler, iz bırakan kitaplardır. Bir de “ne yapmalı” kitapları vardır. Bunlar ise muhasebeden çok programatik olma kaygısı taşıyan ve kolektif bir varoluşa ideal istikamet hatları çıkaran manifesto tarzı kitaplardır. SD’yi etkili kılan ise “ne yapmalı” sorusunu “biz neydik ne olduk” sorusu bağlamında işliyor olmasıdır. Başka bir ifadeyle “ne yapmalı” sorusu daha üst bir muhasebe içinde yürütülüyor, ya da muhasebe ne yapmaya doğru genişliyor. SD’nin etkisini böyle izah ettikten sonra Okumuş, kendilerinin bu derlemede neyi amaçladıklarını, Köse’nin ikiye ayırdığı makale türlerini biraz daha geliştirerek açıkladı. Derlemenin stratejik zihniyetini şu biçimde formülleştirdi: Köşe taşı olmuş bir kitap hakkında bir derlemenin en az üç işlevi/amacı bulunmaktadır; i) şerh, ii) tahkim iii) eleştiri. Bu üç işlevden ilki olan şerhte amaç, kapalı olanı açmak, yorumlamak, belirsiz olanı deşmek, belli ağırlık noktaları oluşturarak kitabın yorum ufkunu genişletmektir. Şerh ameliyesi değişik biçimlerde değişik öncelikler alınarak gerçekleştirilir. İkinci işlev olan tahkimde ise amaç, metnin teorik çatısını ikmal etmek, takviye etmek veya tamamlamaktır. Tahkimde esasen kendi içinde üç ayrı başlığa ayrılabilir; i) teorik güncelleme, ii) teorik zenginleştirme ve iii) teorik sorgulama. Tahkimin ilk biçimi olarak teorik güncellemede amaç, metnin temel kavramlarının aktüel literatür çerçevesinde yeniden güncellenmesidir. Bu neden gereklidir? Bir eserin kullandığı terminoloji, o kitabın ana ilhamının, sezgilerinin gerisinde kalır. Eş deyişle tezler, kavram örgüsünün mahkûmu olur. Bunun yanında akademik modalar da temel esprinin aşınmasında son derece önemli bir etkendir. Bu nedenle temel tezler, bugün için daha geçerli olan literatürle irtibatlandırılmalı ve kavramlar yeniden işlenmelidir. İkinci tahkim tarzı olan teorik zenginleştirme, metnin temel kavrayışlarının, ortaya koyduğu sezgilerinin, yazarın âşinaolmadığı literatürle etkileşime sokarak zenginleştirmek anlamına gelir. Ve son tahkim biçimi olan teorik sorgulama ise, metni özel bir mercekten, yeterince işlenmemiş, ama metinde saklı olan meseleler odağında yorumlanmasından oluşur. Teorik sorgulamalar eseri cari durumdaki literatür bağlamına çeker ve tartışmanın akademik bir gündem olmasında etkilidir. Son işlev ve amaç ise eleştiridir. Bu perspektiften hareketle Okumuş, SD’nin kimsenin ses vermediği entropik bir alana seslenmediğini, Şerh, tahkim ve eleştiri çerçevesinde bir karşılığının olduğunu belirtti. Stratejik Zihniyet kitabının değişik düzeylerde üç işlev ve üç amacı içeren makalelerden oluştuğunu belirterek Okumuş konuşmasını noktaladı.