19. Yüzyılda Osmanlı Tunası’nda Ticaret
Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen “Tez-Makale Sunumları”nın Şubat ayağında Gökçen Coşkun Albayrak Marmara Üniversitesi’nde tamamladığı “Osmanlı Tuna’sında Ticaret” başlıklı tezi dinleyenlerle paylaştı. Osmanlı’nın 19. yüzyılda yaşadığı ticari ve ekonomik dönüşümü inceleme amacıyla başladığı tez çalışmasının, kaynak grubundaki kısıtlardan dolayı farklı bir yöne doğru ilerlediğini belirten Albayrak, sonrasında Batılı müellifler tarafından oraya atılan, Osmanlı’nın Tuna bölgesindeki ticaretle ilgilenmediğini ve bu ilgisizliğin bölgenin gelişmesine olumsuz etki ettiği iddiasına odaklandığını aktardı. Osmanlı acaba iddia edildiği gibi Tuna bölgesindeki ticari kapasiteyi farkedememiş miydi? Yoksa bu bölgedeki ticareti geliştirecek mali ve siyasi güçten yoksun muydu? Albayrak’a göre bu soruların cevapları Batılı devletler ile Osmanlı Devleti’nin ticarete yükledikleri farklı anlamlarda aranmalıdır.
Albayrak, Osmanlı iktisadi sisteminin ortaya konulmasının, devletin Tuna ticaretine yüklediği anlamı bize göstereceğini belirterek konuşmasına devam etti. İktisadi sistem için ise Mehmet Genç’in ortaya koyduğu yaklaşımı benimsediğini aktardı. Osmanlı iktisadi sistemini anlamak için Mehmet Genç’in ortaya koyduğu üç ilke gelenekçilik, iaşecilik ve fiskalizmdir. Bunlar Osmanlı iktisadi zihniyet ve yapısını Batılı devletlerden ayıran ilkelerdir. Osmanlı Batılı devletler gibi merkantilist kaygılarla hareket etmemekte, böylece ticareti bir amaç olarak değil, araç olarak ele almaktadır.
Albayrak tezin kapsadığı dönemin niçin seçildiği hakkında da dinleyicileri bilgilendirdi: Tez, 1830-1878 arasını kapsamaktadır. Albayrak’a göre bu süreç boyunca birkaç kırılma noktası vardır. Öncelikle Balkan tarihi açısından oldukça önemli olan yeniçerilik bu dönemin hemen öncesinde kaldırılmıştır. Yeniçeriliğin kaldırılması esnaf üzerindeki baskıyı azaltmış ve ticari olarak bir canlanma dönemine girilmiştir. Diğer yandan 1829 Edirne Antlaşması’ndan sonra Rusya, 1856’ya kadar Tuna ağzının hakimiyetini ele almıştır. 1840-73 arası ise Osmanlı dış ticareti açısından ciddi bir genişlemenin yaşandığı dönemdir. Nihayet, 1878’de bölge resmen Osmanlı hakimiyetinden kopmuştur.
Albayrak konuşmasının devamında Osmanlı Devleti’nin Tuna bölgesindeki ticaretle ne kadar ilgilendiği, ilgilendiyse bunu nasıl yaptığı ve önceliklerinin ne olduğu sorularını açıklamaya çalıştı. Osmanlı için temel konu mal arzının bol olmasıydı. Bu durum fiyat istikrarı anlamına da geliyordu. Fiyat istikrarı ise ortaya çıkabilecek siyasi istikrarsızlıkların önüne geçmekteydi. Osmanlı bu sebeple Tuna ticaretine önem vermekte, buranın güvenliğini sağlamakta ve denetlemekteydi.
Osmanlı için bu noktada bir farklılığın olduğunu, gümrük kayıtlarında onlarca mal demeti olmasına rağmen Osmanlı idaresinin bunlardan dokuz on kadarıyla ilgilendiğini belirten Albayrak, bu durumun Şevket Pamuk’un ‘seçici müdahalecilik’ teziyle örtüştüğünü aktardı. Bu yaklaşıma göre devlet, yoğun bir müdahale politikası gütmemekte, kendi şehirlerinin iaşesi için özel bölgelere, özel mallara özel sebeplerle müdahale etmektedir. Bu sebepten farklı sınırlar için uygulanan farklı politikalar olduğu gibi, farklı limanlarda da aynı politikalar uygulanmamaktadır.
Bu yaklaşım ekseninde Tuna, Albayrak’a göre İstanbul’un kileri konumundadır. Buradan Osmanlı’ya zahire, bilhassa hububat ve tahıl, canlı hayvan, deri, yünlü dokuma, tuz, kereste ve odun, kömür gibi mallar ağırlıklı olarak ithal edilmektedir. İstanbul ve diğer bölgeler için hayati öneme sahip bu ürünlerin tedariki için devlet, bölgenin kendi hakimiyetinden çıktığı tarih olan 1878’e kadar Tuna ticaretinde yer almıştır.