Fars Nesrinde Arap İmajı
Sanat Araştırmaları Merkezi Ocak ayı Kırkambar Tez ve Makale sunumunda İranlı akademisyen Mohammad Abdulmajed’i misafir etti. Kendisiyle İran edebiyatında milli kimliğin oluşmasıyla birlikte değişen Arap algısı üzerine konuştuk.
Abdulmajed sunumuna edebiyatın toplumsal ilişkilerdeki rolüne değinerek başladı. İnsanlar arasındaki ilişkilerin ve insanların birbirlerine nasıl baktığının sosyal, siyasal birçok faktörün etkisi ile belirlendiğini söyledi. Ona göre, edebiyat bu ilişkileri anlamanın en önemli yollarından biridir. Araplar ve Farslar uzun yıllar birlikte yaşadığından birçok ortaklık mevcuttur. Dolayısıyla klasik edebiyatta farklılıklardan çok bu ortaklıklar öne çıkmaktadır.
Mohammad Abdulmajed incelediği dönem hem klasik hem modern dönemi kapsadığından belli isimleri seçmek zorunda kaldığını belirtti. Abdulmajed klasik dönemden dört önemli eseri, Nasır-ı Hüsrev’in Sefername, Sad-i Şirazî’nin Gülistan, Hace Nizamü-l Mülk’ün Siyasetnameve Molla Cami’nin Baharistaneserlerini; modern dönemde meşrutiyet öncesinden Ahunzade ve Ağahan Kirmani’nin eserlerinin hepsini, meşrutiyet sonrası yazarlardan Cemalzade, Sadık Hidayet, Bozog Alevi ve Sadık Çubek’in eserlerini ele aldığını bildirdi.
İranlılar için öteki en-İran kavramıyla tanımladıkları İranlı olmayan manasında kullanılır. Abdulmajed çalışmasında öteki kavramını, Arap olarak aldığını belirttikten sonra öteki kavramını sadece düşman olarak anlamamak gerektiği konusunda uyardı. Klasik milli kimlik kavramı ile öteki kavramı modern dönemde birlikte kullanılan kavramlar olmuştur.
Mohammed Abdulmajed’in tezine göre İran-Arap ilişkileri inişli çıkışlı bir çizgi izlemiştir. Olumlu ilişkiler döneminde müşterek noktalar olumsuz dönemlerde farklılıklar öne çıkarılmıştır. Klasik dönemdeki eserlerin hiç birinde Arap karşıtı ifadelere rastlanmadığını beyan eden Abdulmajed, bu dönemdeki eserlerin daha çok İslami ve ırk ile soyun gündeme gelmediğini dile getirdi. Bu kitaplardaki olumsuz yönler hiçbir zaman Arap karşıtlığı olarak algılanamaz, bu unsurlar ancak hikayenin kurgusu açısından olumsuz anılmıştır. Bu dönemde öteki hiçbir zaman düşman, rakip olarak görülmemiştir, ötekilik sadece din ile tanımlanmıştır.
Mohammed Abdulmajed klasik dönemi kısaca tanımladıktan sonra meşrutiyet öncesi modern edebiyattaki Arap imajına eğildi. 19. yüzyılda Batı’yla olan siyasi, toplumsal ve kültürel ilişkiler oldukça artmıştır. Siyasi ve iktisadi baskılardan kaçan aydınlar Batı’ya göç etmiş, burada gördükleri modernliği İran’a taşımışlardır. Bu dönem yazar ve düşünürleri arasında yurtdışına gönderilenler de olmuştur. Abdulmajed, Safevi döneminde gelenekle çözülmeye çalışılan meselelerin bu dönemde İran’ın geri kalmışlığı olarak algılanarak insanları sorunları Batılı çözümlerle aşma yöntemine yönelttiğini ifade etti. Buna göre gelenek ve modernlik, geri kalmış İran ve ileri Batı gibi karşılaştırmalar öne çıktı. Bu düşünürler İran’ın geri kalmışlığını İslam’a bağladılar. İran’ın yapması gereken şey İslam öncesi İran tarihi ve geleneklerine geri dönmekti. Batı etkisiyle İran edebiyatında Arap algısı da değişti.
Mohammed Abdulmajed Batı’nın İran üzerindeki etkisini şu beş unsurda topladı: Avrupa’daki milliyetçiliğin ortaya çıkışı, Şarkiyatçılık, İslam karşıtlığı, Ari ırk üstünlüğü düşüncesi ve İran’da yeni arkeolojik keşifler. Bu dönemde Zerdüştlük’e de ilgi artmıştır, zira Zerdüştlük İslam öncesinde İran kimliğinin asıl dini olarak görülmekteydi. Bu dönemki yeni tarih yazımı Mirza Celaleddin ve Mirza Ağahan Kirmani’nin eserlerinde görülebilir.
Mohammed Abdulmajed bu dönemde girişilen bir başka gayretin de Farsça’yı diğer dillerden arındırmak ve Arapça kelimeleri Fars dilinden çıkarmak olduğunu söyledi. Celaleddin Mirza Name-i Hüsrevaneserinde öz Farsça kullanmaya özen gösterdi. Rıza Şah’ın teşviki ile kurulan Fars Dil Kurumu öz Farsça çalışmalarını kurumsal hale getirdi.
Ahunzade İran’da modernleşme ve din karşıtlığının en önemli isimlerinden biridir. Alfabe değişikliği teklifi, piyes yazımı, edebiyat eleştirisi, ilk defa İslam ve Araplar’la ilgili ilk eleştirileri yazmasıyla, en önemlisi İran milliyetçiliğine yazdıklarıyla bir çerçeve çizmiştir. Ahunzade İran tarihinde din karşıtlığını savunun ilk kişi olarak görülebilir. Abdulmajed’e göre Ahunzade’nin Arapları, İran için yabancı ve İran’la hiçbir ortak noktası olmayan, bambaşka soylardan gelen bir toplumun mensuplarıdır. Araplar sıradan bir yabancı değil, düşmandırlar ve hiçbir şekilde barış mümkün değildir.
Mirza Ağahan Kirmani de düşünce olarak Ahunzade’ye çok yakındır. Milliyetçiliğin ilk temsilcisinin Ahunzade olmasına rağmen, Ağahan Kirmani milliyetçiliği yaygınlaştıran ve felsefi temellerine oturtan kişidir. Ona göre İranlılık iki temel üzerinde yükselir: Ari İran ırkı (necat-i Ariyani) ve Zerdüşt dini. Kirmani’ye göre İslam öncesi İran mutlak hâyır, Araplar ise şerdir, o kadar ki Araplar’ın pisliği asla temizlenemez, kurtulmanın tek yolu onları katletmektir.
Mohammed Abdulmajed sunumuna Pehlevi dönemi yazarlarının büyük oranda bu iki yazarın görüşlerini takip ettiklerini belirterek devam etti. Meşrutiyet döneminde güçlü bir devletin gelip İran’ı kötü durumdan kurtaracağı umuluyordu. Bunun için de iki yol vardı: sıkı bir milliyetçilik ve güçlü devlet. Bu dönemde Alman dostluğu da arttı. O dönemde yazarlar Almanlar’la aynı soydan geldiklerini düşünüyorlardı. İslam karşısında Zerdüştlük, tahta çıkış törenleri düzenlemek, Firdevsi’nin doğumunu kutlama, ülkenin isminin Persian’dan İran’a değiştirilmesi, kameri takvimden şemsi takvime geçiş, hicabın yasaklanması, resmi üniformaya geçiş, dil kurumunun kurulması, İslam öncesi İran tarihi çalışmalarının desteklenmesi Mohammed Abdulmajed’in bu dönemde uygulandığını söylediği örneklerdendi.
Abdulmajed konuşmasının son bölümünde, Meşrutiyet sonrasında dört isim olduğunu ama zaman darlığından dolayı sadece Sadık Hidayet’i inceleyeceğini bildirdi. Sadık Hidayet modern İran edebiyatının kurucusu sayılır. Hidayet, Budizm’e ilgi duymasının yanında esas olarak Zerdüştlük’e itibar ediyordu. Ona göre İslam simsiyah, Zerdüştlük ise bembeyazdır. İslam Araplar için iyi olabilir ama İran için iyi değildir. Araplar’ın tanrısı kan dökücüdür, vahşi bir karaktere sahiptir. Mohammed Abdulmajed, Hidayet’in Alman nasyonalizminin yükseldiği dönemde yazdığı için dönemin etkisiyle milliyetçi özellikler sergilediğini de sözlerine ekledi. Abdulmajed, Sadık Hidayet’in eserlerinin şu temel özelliklere sahip olduğunu ifade etti: Arapları ötekileştirme, İranperestlik, İslam öncesi İran tarihine ve Zerdüştlük’e hayranlık. Mohammed Abdulmajed’e göre bu özellikler onun büyük bir yazar olmasına engel değildir ancak eserlerinin de bu açıdan da değerlendirilmesi gerekir. Cemalzade ve Bozog Alevi ise Hidayet’e nazaran daha ılımlı ifadeleri vardır.
Mohammed Abdulmajed son olarak siyasi durumun İranlılar’ın Araplar’a karşı bakışını belirleyen en önemli unsur olduğunu da söyleyerek sunumunu sonlandırdı.