Fıkıh Usulünde Fahreddin er-Razi Mektebi

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin Tezgâhtakilertoplantı serisinin Mart ayındaki son konuğu Doç. Dr. Tuncay Başoğlu idi. Başoğlu, Fıkıh Usulünde Fahreddin er-Râzî Mektebiadlı kitabıbağlamında bir konuşma gerçekleştirdi.

Konuşmasını bazıkavramları temele alarak sürdüren Başoğlu, ilk olarak“mektep” kavramına dikkat çekti ve fıkıh usulünde “Fahreddin er-Râzî Mektebi” şeklinde bir terimin kullanılmadığını, bunu kaleme aldığı eserle kendisinin  ileri  sürdüğünü belirtti. Akabinde, Fahreddin er-Râzî’nin usul yazımını nasıl etkilediği sorusunu soran Başoğlu, Fahreddin er-Râzî’ye kadar usul meselelerinin olgunlaştığını, özellikle Gazzâlî ile birlikte tartışmaların belli bir istikamete kavuştuğunu ve bu dönemden sonra yepyeni meselelerin tartışılmasını beklemememiz gerektiğini dile getirdi. Yeni bir şey söylemenin sadece yeni meseleler icat etmek olmadığına işaret eden Başoğlu,Gazzâlî’nin getirdiği yeni bakış açısını mütekâmil biçimde ortaya koyan kişinin Fahreddin er-Râzî olduğunu söyledi. Fahreddin er-Râzî ve takipçilerinin, felsefî meseleleri ve mantık ilmini şer’î ilimlerle imtizaç ederek ortaya koydukları düşüncenin birçok alanda yeni bakış açıları getirdiğini ifade eden Başoğlu, bakış açısındaki farklılıkların ise tüm sistemin yeniden gözden geçirilmesiyle sonuçlandığınıifade etti. Mantık ilminin bir düşünce disiplini olarak kullanılması neticesinde konuların taksimi, tertibi ve delillendirilmesinde yeni bir inşaya girişildiğini dile getiren Başoğlu, bu bağlamda el-Mahsul’ün ve Meâlimadlı beş ciltlik muhtasar eserler dizisinin Fahreddin er-Râzî’nin “düşünce projesi” olduğunu vurguladı. Başoğlu, Fahreddin er-Râzî’nin fıkıh usulüne getirdiği diğer bir yeniliğin yazım tarzıyla ilgili olduğunu, tarihini bir kenara bırakarak teorik bir zeminde bütünlüklü bir bakış açısıyla ve son derece ilmi bir üslûp kullanarak meseleleri yeniden inşa ettiğini belirtti.

İkinci olarak “coğrafya” kavramına dikkat çeken Başoğlu, Fahreddin er-Râzî sonrasında ilmî ağırlığın iki coğrafyada bulunduğunu söyledi. Bunlardan ilki, Fahreddin er-Râzî’nin de yetiştiği ve Moğol istilası sonrası kendini toparlamaya çalışan Doğu İslam dünyası, diğeri ise Batıda yeşeren İslam dünyası yani Memlüklerdi.

İki coğrafya arasında hem eğitim hem zihniyet hem de bilgi sosyolojisi açısından büyük farklılıklar bulunduğunu ifade ederek konuşmasını sürdüren Başoğlu, bu farklılıkların usul yazımında da kendini gösterdiğini zikretti. Teşekkül döneminden itibaren sürekli gelişen Doğu İslam dünyası, aklî ilimlere ağırlık veren bir ilmi yönelişe sahipti. Bununla beraber Doğu İslam dünyası siyasi olarak bölünmüştü. Sünnîlik ile Bâtıniyye Şiîliği’nin sürekli çatıştığı ve bunlara ilaveten dünya görüşlerinde, dini yorumlamalarında ve hayata bakış açılarında pek çok farklılığın bulunduğu bir toplumdu. Her biri kendi varlık ve hayat anlayışını ortaya koymak üzere kelam, usûl-i fıkıh ve fıkıhla alakalı eserler kaleme alıyorlardı. Ayrıca bölgede siyasi istikrar bulunmamasına rağmen, ciddi bir ilmi faaliyetin sürdürüldüğünü dekonuşmacı sözlerine ekledi.

Başoğlu, Selçuklu zamanında yaşayan Fahreddin er-Râzî’nin kendi dönemindeki problemleri gündemine aldığını ve bir bütün olarak bakıldığında onun bu noktada İslam toplumuna yön verecek bir düşünce külliyâtı ortaya koymaya çalıştığını dile getirdi. Fahreddin er-Râzî’nin buradaki çabası krize girmiş, her anlamda birbiriyle çatışan ve eski düzeni sürdürülemez bulan toplumda yeni kurulacak düzen için bir program inşa etmek ve bu programı da, Şiî propagandasının yapıldığı veya dini anlamada Neo-Platoncu dünya görüşünün ön plana çıkarıldığı bir toplumda dini köklere başvurarak oluşturmaktır. Başoğlu, bu noktada fıkıh usulü ve kelamın önemli bir mesajı olduğunu dile getirdi: Biz aklımızı masum olduğu söylenen imama teslim etmiyoruz, dini anlamak için kelam ve fıkıh usulü diye objektif yöntemlerimiz var ve bunları kullanarak dini anlayalım ve anlamlandıralım.

Fatımîler’in hâkim olduğu topraklarda neredeyse hiç usul eserinin yazılmayıp Doğu İslam dünyasında pek çok usul eserinin telif edilmesinin temelinde zikredilen çatışmaların yer aldığını belirten Başoğlu, bu çatışmaların Fahreddin er-Râzî’nin usulünde de görüldüğünü zikretti. Örneğin, Fahreddin er-Râzî çok koyu bir Şâfiî olduğu ve usulünde o coğrafyayı ve literatürü bildiği halde,Hanefîler’e hiç değinmeyip çeşitli yerlerde İmamiyye Şiası’nacevap verir.

Başoğlu, Memlükler dönemine gelindiğinde, hem toplumda hem de ilmî gündemde bir değişimin yaşandığını,aklî ilimler birikimi esas alınmakla birlikte tecrübî ilimlerin, tarihçiliğin ve hadisçiliğin ön plana çıktığını ve çatışmanın unsurlarının ortadan kalktığı bir topluma evrildiğini dile getirdi. Dolayısıyla küllî bir bakış açısı geliştirmek gibi bir dertleri olmayan bu toplumda, ilmî faaliyetin geleneği aktarmak ve İslam medeniyetini savunmak ekseninde gelişme gösterdiğini de Başoğlu sözlerine ekledi.

Gelişen sosyal bilimlerle beraber yeni metodolojilerin ortaya çıktığını ve bunların geleneğimizle sentezlenmesi gerektiğini belirten Başoğlu,İslam düşüncesinin bir tutarlılık içinde metoduyla, ilimleriyle ve diliyle yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurgulayarak konuşmasını hitama erdirdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir