Tunus Seçimleri ve Arap Baharı

Paylaş:

Küresel Araştırmalar Merkezi olarak, 2015 yılının Ocak ayında, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve Ru’ye Türkiyedergisi editörü Ramazan Yıldırım’ı konuk ettik. Ortadoğu Konuşmaları dizisinin yirmi ikincisi kapsamında Yıldırım ile son dönemde iki seçim geçiren Tunus’ta demokrasinin serüvenini konuştuk.

Yıldırım, Tunus’a olan ilgisinin 90’ların başında Nahda hareketiyle başladığını söyleyerek konuşmasına giriş yaptı. Nahda’nın lideri Raşid Gannuşi ile çok eski bir hukukları olduğunu söyleyen Yıldırım, Gannuşi’yi Türkçe’ye kazandıran ilk isim olmasının yanı sıra, o yıllarda Türk medyasında Gannuşi ile en uzun röportajı yapan kişi de olduğunun altını çizdi. Yeni Şafak gazetesinde 5 gün süreyle art arda yayımlanan bu röportaj, Yıldırım’ın devrim öncesi Tunus’a girişinin de yasaklanmasına neden olmuş.

Yıldırım’ın Tunus ziyaretinde edindiği ilk izlenim Tunus’un Arap olmadığı yönündeymiş. Yıldırım’a göre, Ortadoğu diye tabir edilen hat içerisinde yer alan diğer Arap ülkelerine benzemeyen Tunus, kimlik olarak Afrikalı-Arap-Berberi olarak tanımlanabilir. Kuzey Afrika’daki diğer ülkeler gibi Tunus’un da, Arap ülkelerinden davranış kalıpları, sosyal yapıları ve dini algılama biçimleri açısından farklı olduğunu görmek mümkün. Suriye’den Yemen’e kadar uzanan hat üzerinde Arap ülkelerinin mezhep olarak Şafi iken, Kuzey Afrika’dakilerin Maliki olması da bu farklılıklara bir örnek teşkil ediyor.

Yasemin devrimine giden süreci konuşmadan evvel Yıldırım’la Tunus’un tarihsel sürecine bir göz attık. Osmanlı döneminde özel bir statüye sahip olduğunu belirttikten sonra Yıldırım, Fransız işgali altındaki Tunus’tan bahsetti. Fransız işgali sonrasındaki süreci bağımsızlık olarak nitelendirme hususunda tereddütleri olan Yıldırım, bu süreçte Tunus’a liderlik eden iki isimden bahis açtı; Habib Burgiba ve Zeynel Abidin Bin Ali. Burgiba’nın Tunus’u küçük bir Fransa yaratma hayaliyle yönettiğini belirttikten sonra, bu hayalin katı seküler, laik bir topluma tekabül ettiğini anlattı. Bu hayali gerçekleştirmek için eğitim sisteminin toplumu yukarıdan aşağıya dönüştürme kapasitesini kullanan Burgiba’nın emekleri sonuç vermiş gibi görünüyor. Bu sonucu görmek için son iki seçimde kemikleşen %30 civarındaki seküler oy tabanına bakmak yeterli.

Burgiba’nın ilerleyen yaşını takiben yumuşak bir darbe ile, Tunus’un başına Bin Ali geçti. Yıldırım’a göre, Bin Ali’nin iktidarı muhalifler için sürgün dönemi demekti. Başta İslamcıların lideri Gannuşi olmak üzere, Munsif Merzuki gibi isimler de sürgün edildiler. Yasemin devrimine giden bu süreci daha iyi anlamak için o dönemin toplumsal yapısına da bakmak gereklidir. Bunun için Yıldırım, devrimi hazırlayan kabaca üç gruptan bahsetti. Bunlardan ilki muadilleri Batı’da var olduktan kısa bir süre sonra Tunus’ta şekillenen işçi sendikalarıdır. En önemli gelir kaynakları fosfat ve turizm olan Tunus’ta, işçi sendikaları sahici bir muhalif kitleyi içinde barındırmaktadır. Bunun yanında sahici sol ve liberal çevre diyebileceğimiz, içinde ne istediğini bilen aydınları ve entelektüelleri de barındıran bir grup daha vardır. Son olarak ise başını Nahda’nın çektiği ve beraberinde Nahda’ya angaje olmayan birkaç Selefi grubun oluşturduğu İslamcı çevre de vardır. Kabaca Yasemin devrimine giden süreçte etkili olan gruplar bunlardır.

Yıldırım, devrimden bahsederken Bin Ali’nin katkısını da görmezden gelmiyor. Bin Ali’nin muadili olan Kaddafi ve Esed gibi kendi halkına karşı savaşmadığını ve ayaklanmalarının 10. gününde ülkeyi terk ederek geçiş sürecini rahatlattığını söylüyor. Devrime katılan halk kitlesinin geçiş sürecindeki parlamentoda temsilinin  %100’e yakın olmasının da devrimin selameti için umut verdiğini belirtiyor. Mısır’da durumun daha farklı olduğunu hatırlatarak, Tahrir meydanını dolduranların Mısır’ı tam olarak temsil etmediğini de söylüyor.

Devrimin selameti için önemli anlardan birisi de Yıldırım’ın siyasal feragat veya siyasal naiflik olarak tanımladığı Nahda’nın sadece başbakanlık ile yetinip cumhurbaşkanlığı için aday göstermemesiydi. O koltuğa laik bir isim olan insan hakları aktivisti Munsif Marzuki oturdu; parlamento başkanlığına da sosyal demokrat Mustafa bin Cafer geldi. Yıldırım’a göre Gannuşi’nin entelektüel hayatını bilenler için bu durum pek de şaşırtıcı değildi. Gannuşi yıllardır düşündüğü, teoride olan şeyleri pratiğe dökmüştü.

Son parlamento seçimlerinde partisi ikinci gelerek kaybetse de, bunu Tunus’un kazanımı olarak görmesi, Gannuşi’nin siyasal naifliğini bir kez daha ispatlıyor ve partisinden ziyade ülkesinin kazanımlarını önemsediğini gösteriyordu. Yıldırım’a göre bu seçim sonuçlarının Tunus’a olumlu katkıları da olabilir. Birinci parti olarak çıkan Nida Tunus’un lideri Es-Sibsi’nin eski rejimle bağlarının olması, geçiş sürecini biraz daha yumuşatabilir. Bu sebepten ötürü, Mısır’dan farklı bir tecrübe yaşayan Tunus›un, Mısır’ın kaderiyle karşılaşmayacağına yönelik de umut sahibi olabiliriz.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir