Safranbolulu İzzet Paşa’nın Vakıfları
BSV Türkiye Araştırmaları Merkezi olarak düzenlediğimiz Tez-Makale Sunumları çerçevesinde Nisan ayında, Mimar Sinan Üniversitesi’nde hazırladığı ve 2014’te savunduğu doktora tezi çerçevesinde Şefaattin Deniz ile “Safranbolulu İzzet Paşa’nın Vakıfları” başlıklı bir program gerçekleştirdik. Kendisi de Safranbolulu olması hasebiyle teze başlamadan beş yıl öncesinden itibaren İzzet Paşa üzerinde çalışmaya başlayan Şefaattin Bey 2010 yılından itibaren hazırlamaya başladığı doktora tezinde İzzet Paşa’nın biyografisinden ziyade (bu konuya müstakil bir bölüm ayırmakla beraber) vakıfları üzerine yoğunlaştığını, bunu yaparken de coğrafi ve kronolojik bir yaklaşımı esas alarak İzzet Paşa’nın bütün vakıflarını incelediğini belirtti. Vakfılar Genel Müdürlüğü arşivi, BOA defter ve belge tasnifleri, İstanbul Evkaf Mahkemesi sicilleri, Manisa ve Safranbolu şer’iyye sicilleri ve ikincil literatürü kaynak olarak kullanan tezin; giriş bölümü vakıf müessesesini ve Osmanlı sistemindeki yerini, ikinci bölümü İzzet Paşa’nın hayatını, üçüncü bölümü İzzet Paşa’nın hayratı ve vakıflarının fiziki niteliğini bugünkü durumu; dördüncü bölümü vakıfların idaresini, hizmet alanlarını; beşinci bölümü vakıfların ekonomik yapısını, gelir-gider kalemlerini; altıncı bölümü İzzet Paşa’nın kütüphanesini ve kitap vakıflarını, yedinci ve son bölümü ise Paşa’nın sadaretinden sonraki dönemine tesadüf eden ve diğer vakıfları ile organik bağı bulunmayan Manisa’daki vakıflarını ele alıyor.
Sunumuna Safranbolu’da doğan bir çocuğun Sadrazamlık mevkiine nasıl geldiği sorusu ile başlayan Şefaattin Deniz, bu soruya verilecek cevabın paşanın ilişki ağlarını hesaba katması gerektiğini, cevabın önemli bir kısmının bu noktada kümelendiğini söyledi. Zira Paşa’nın dedesi ve babası sarayda görev yapmış, amcası ise Kaptan-ı Derya. Öte yandan 17 yaşında İstanbul’a geldiğinde intisab ettiği (daha sonra sadrazam olan) Silahtar Mehmet Paşa da bu ağı daha da genişleten bir rol oynuyor. Nitekim Silahtar Mehmet Paşa’nın yanı sıra ona intisab eden bir başka önemli ve reformist isim (daha sonra sadrazam olan) Halil Hamid Paşa ile ilerleyen yıllarda damadı olmak suretiyle daha da perçinlenecek yakınlaşmalarının temelinde Silahtar Mehmet Paşa vardır. Bu ağın etkisi, kayınpederi Halil Hamid Paşa’nın I. Abdülhamid’i devirmek ve III. Selim’i tahta çıkarmak için bir takım girişimlerde bulunması nedeni ile azledilerek idam edilmesinden yaklaşık 3 ay sonra bütün olumsuz pozisyonuna rağmen İzzet Mehmet Paşa’nın vezaret rütbesini almasında da etkili olmuş ve kendisini göstermiştir.
Atandığı halde görev yerine gitmemekte ısrar ettiği valiliklerin yanı sıra; 2 yıl kadar Cidde valiliği, Boğaz Hisarı muhafızlığı, Osmanlı-Rus savaşları sırasında Silistre Seraskerliği görevlerinde bulunan İzzet Mehmet Paşa’nın kariyerindeki en önemli durakları 1791-1793 arasında yaptığı Mısır Valiliği bundan kısa bir süre sonra 4 yıl boyunca icra edeceği Sadrazamlığı teşkil ediyor. Sadrazam İzzet Paşa’nın vazifede kaldığı süre boyunca öne çıkan mesele icraatleri; yangınlar (büyük camilerin avlularına havuz yaptırıyor), askerlerin mevaciblerinin (geçmişteki ve hâl-i hazırdaki) ödenmesi, muvaffak olamamakla beraber Balkanlar’daki “dağlı eşkiyası” ile mücadele ve nihayet azline de sebep olan Napolyon’un Mısır’ı işgali. Paşa azledildikten sonra Sakız’a sürülür, ancak sürgün yeri kendi talebi üzerine Manisa’ya tahvil edilir ve vefatına kadar 14 yıl boyunca burada ikamet eder.
Şefaattin Deniz, İzzet Paşa’nın sadrazam olduktan iki yıl sonrasından (1796) itibaren vakıf(lar) kurmasının altında, genel olarak Osmanlı vakıf sisteminin arka planında da gördüğümüz şu nedenler olduğunu belirterek sunumunu sürdürdü: I. Dini terbiye almış birisi olarak Paşa’nın hayırseverliği teşvik eden dini hükümlerden etkilenmiş olması, II. Gerek doğduğu gerekse yetiştiği muhitte vakıf kurmanın yaygın ve hüsn-i kabul görmüş bir gelenek hâlini almış olması, III. Özellikle Safranbolu’daki hemşehrilerinin kendi içlerinden çıkmış “büyük adam”lardan beklenti içerisinde olması ve aynı şekilde Paşa’nın memleketine katkıda bulunma arzusu (kendi ifadesi ile bir amacı da ‘vesile-i abâd-ı memleket’), IV. Müsadere endişesi. Müsadere ile ilgili olarak İzzet Paşa’nın biri sadaretten azlinde diğeri vefatını müteakip iki kere müsadere edildiğini belirten Deniz, Paşa’nın vakıfları kurduğunda tek bir evladı bulunduğunu ve onun da daha sadrazamken hayatını kaybettiğini belirterek “müsadere” gerekçesinin emsali durumlara göre daha az yer tuttuğunun altını çizdi.
Vakıfların tevliyetini doğrudan kendisi deruhde eden İzzet Paşa’nın vakfın mâli ve idari işlerini kapı kethudası Ahmet Aziz Efendi aracılığı ile takip ederken Safranbolu’daki vakıflara, yönetim merkezi İstanbul kalmak kaydıyla, kısmî bir özerklik verdiğini ve oraya bir mütevelli kaim-makamı atadığını ve Safranbolu’daki vakıf gelirlerinin orada harcanması istikametinde bir karar aldığını belirten Deniz; tevliyet hakkının kendisinden sonra kimlere intikal edeceği hususuna da açıklık getirerek ekber evlattan kız kardeşlerine, onların erkek çocuklarına ve nihayet kölelerine uzanan bir tevliyet zinciri belirlediğini ve bu doğrultuda Paşa’nın vefatından sonra idarenin kız kardeşleri üzerinden devam ettiğine de işaret etti.
Vakıfların gelir kalemlerine gelince, bunların İstanbul, İzmir, Atina ve Safranbolu’da yer aldığını görüyoruz. İstanbul’da icareteyn usulüyle kiraya verilen 50 civarında menzil/köşk/ev, İzmir’de rumhane adı verilen ve otel gibi kiralanan odalar (tezde mimarlık tarihi çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla gayrimenkullerin fiziksel niteliklerine dair detaylı bilgiler de yer alıyor) , Atina’da temlik yoluyla elde edilen zeytinlik, bağ-bahçe gibi ziraî nitelikli araziler, Safranbolu’da 200’ün üzerinde dükkan. Safranbolu’daki vakıf gelirleri sadece oradaki vakıflar için harcanırken, Atina-İzmir ve İstanbul vakıf gelirleri İstanbul için harcanmaktaydı. Sadaretinden sonra sürgünde bulunduğu sırada Manisa’da kurulan vakıflar ise İstanbul’da kurulan diğer vakıflarla herhangi bir organik bağ taşımamaktaydı.
Bütün bu tartışma ve araştırmalara zemin teşkil eden İzzet Paşa’nın vakıf eserlerine bakacak olursak; İstanbul Eyüp’te Mısır’da tanıdığı şeyh Darendeli Ömer Rızaî Efendi için bir Nakşî tekkesi, Safranbolu ve Manisa’da birer Nakşi ve Halvetî tekkeleri (Safranbolu’daki Halvetî Şabaniyye tekkesi), Safranbolu ve Manisa’da sebil, çeşme ve su yolları. Ayrıca Safranbolu’da cami, mektep, medrese, kütüphane, saat kulesi (İstanbul’daki ilk saat kulesinden yaklaşık elli yıl önce Anadolu’da yapılan ilk saat kulesi) ve helalar. Son olarak Mısır valiliği sırasında yanında hususi kitapçı bulunduran, terekesinde hayli miktarda kitap yer aldığının altını çizen Şefaattin Deniz kütüphane vakfının (sağlığında 327 kitap vakfediyor, vefatında n sonra koleksiyon genişlemeye devam ediyor ve bu sayı 2000 civarına ulaşıyor) ve para vakfı kurmamış olmasının (Manisa döneminde kurduğu vakıflarda bilhassa para vakıflarına karşı olduğunu gösteren ifadeleri var) Paşa’yı dönemin diğer ricalinden bir dereceye kadar farklı bir konuma oturttuğunu belirterek sunumunu nihayete erdirdi.