Türkiye ve D-8: Dünü Bugünü ve Yarını
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği ‘’Özel Etkinlik” konuşma serisinin Haziran ayındaki konuğu D-8 Genel Sekreter Müşaviri Harun Küçükaladağlı oldu. Küçükaladağlı Türkiye’nin D-8 ile olan yolculuğunun ve günümüze değin yaşanan ve ileride yaşanması muhtemel süreçleri ele alan sunumuna D-8’in kuruluş serüvenini ve yaşanılan kırılma noktalarını açıklayarak başladı. D-8 ( Developing 8 )bki bu ülkeler; Nijerya, Mısır, Türkiye, Pakistan, İran, Bangladeş, Endonezya ve Malezya’nın oluşturduğu ve 1996’da kuruculuğu Türkiye’nin önderliğinde olan uluslararası ekonomik bir örgüttür. 8 ay gibi çok kısa bir süre de kurulan örgütün uluslararası alanda elde ettiği bu büyük başarısı onun aynı zamanda başlangıç itibariyle de en büyük dezavantajı. Nedeniyse; bu denli geniş bir coğrafyaya yayılan ve uluslararası özellik gösteren bir yapının iç sistemik düzeninin ve denetiminin kısa sürede kurulamaması. Küçükaladağlı D-8’deki kendi gözlem ve deneyimlerinin haricinde görünen ve bilinenlerin ötesinde nasıl bir D-8’in olduğunu ve bekli de var olmaya çalıştığına da değindi. Necmettin Erbakan başbakanlığı döneminde ‘İslam Birliği’ idealinin altyapısında ve onun bir yansıması olarak ortaya çıkan bu yapı ‘İstanbul Bildirgesi’yle resmen ilan edildi ve her iki yılda bir toplanan Zirve (devlet başkanları), her yıl toplanan Konsey (dışişleri bakanları) ve Komisyon (dışişleri müsteşarları) toplantılarıyla bugün itibari ile 17. yılını kutluyor. Developing 8 for Economic Cooperation (Ekonomik İşbirliği için Gelişen 8 -Ülke-) olarak da bilinen örgütün başta kendi üyeleri ile ve diğer işbirliğinde bulunulan kuruluşlarla -UN, OPEC gibi- ticaret, dış ilişkiler, sosyal-siyasal faaliyetlerde dayanışma ve çalışma ortaklığında bulunmak en nihai hedef olduğunu belirten Küçükaladağlı, ayrıca D-8 iki ay gibi çok kısa bir süre de Birleşmiş Millet’lerde ‘Gözlemci Üye’liğini, ki genelde 3 yıllık bir süre alır bu hakka sahip olmak, elde ettiğini eklemiştir. Devlet başkanlarıyla yapılan bu Zirve toplantılarıyla sağlanan ikili görüşmeler ve kulis imkânlarıyla, güncel sosyal veya siyasal konularda daha hızlı ve ortak zeminde alınan kararlarla sağlanan bu ortak dil ve birlik oluşumu da nüfuzlu etkiler yapmaktadır. Örgüte Rusya, Kazakistan ve Sudan’dan katılım talebine karşın D-8 dışarıdan üyeliklere kapalıdır. Küçükaladağlı D-8’i iki döneme ayırıyor 1997-2006 ve 2006 sonrası olarak. Zira 2006’da AK Parti hükümeti ve Sayın Ahmet Davutoğlu’nun hükümetler arası organizasyonlara verdiği önem ve ağırlığa binaen D-8’in kuruluşundan itibaren yaşadığı çıkmazlara etkili bir reform getirme çabaları 2006’da organizasyonda amaçsal ve idari kararlar alınmasını sağlamıştır. Keza Küçükaladağlı’ nın Sayın Erbakan’ın D-8’i kurduktan iki ay sonra istifa etmesiyle ölü doğmuş çocuk benzetmesine karşın örgütün günümüz itibariyle yetim bir çocuk halinde olduğu benzetmesi de bir hayli ilginçti. Nedenini de örgütün varlığıyla pek memnuniyet vermesine buna mukabil gereken ilgiyi görememesine bağlıyor Küçükaladağlı. D-8’e yönelik birçok efsanevi etkinsizlik iddiaları spekülasyonlar olsa da D-8 kuruluş itibariyle üye ülkelerde yaşanılan siyasi istikrarsızlıklar, ortak bir gündemin olmayışı ve geniş coğrafyanın da etkisiyle, yani kararların ancak makro düzlemde olması ve bürokratik (hantal) yapı D-8’in çok uzun bir süredir içinde yaşadığı ve halen tam olarak çözülememiş problemleri arasında. Küçükaladağlı’nın üzerinde ayrıca durduğu problem ise, örgütün ‘İslam Birliği’ idealinin altından kalkamayışı ve adeta bu yükle kamburlaşması. Küçükaladağlı bu sorumluluğun D-8 için taşınması bizatihi ihya edilmesi çok zor bir mesuliyet olduğu görüşünde, her şeyden önce ekonomik olmasının yanında siyasi olmaktan ayrıştırılamaz mevcudiyetiyle böyle bir ideal peşinde olmakta ancak illüzyon olur. Öyle ki bazı siyasi kriz dönemlerinde, Mısır’daki Sisi darbesi örneğinde olduğu gibi, üye ülkeler arasında çıkan siyasi karşıtlık ve anlaşmazlıklar, örgütün karar alma süreçlerine ve çalışmalarına olumsuz etki edebiliyor hatta örgütün sahip olduğu demokratik yapı hasebiyle tüm üye ülkeler eşit haklara sahip ve kararlar oybirliği ile alındığından tek bir veto bile sistemin tıkanmasına sebep oluyor. Özelde Sayın Davutoğlu’nun reform çalışmaları ve işleyişi etkin tutma çabalarının da böyle bir aksi tutumla engellenmiştir. Bununla birlikte üye devletlerin D-8 e olan bakışları yine tek boyutlu olup sektörel bazda alınan kararlarda dahi mikro ölçekle ve proje aşamasında sınırlı kalıp makro boyutlarda karar almanın güçlüğü. Nitekim ekonomik bir yörünge takip eden kuruluş için ticari sektörlerde karar almak siyaseten daha kolay görünüyor olsa bile. Hal böyle iken Küçükaladağlı’nın da özellikle belirttiği gibi kuruluşundan itibaren düzenli olarak toplanan “Zirve”lere Türkiye’den katılım her dönem sağlanmış fakat Mısır’ın yaşadığı demokrasi krizi sebebiyle Türkiye’nin de bu Askerî Darbe hükümetine olan karşıt tavrıyla toplanması planlanan son Zirve toplantısı yapılamamıştır. Bu ve benzeri sıkıntıların aşılabilmesi pek kolay görünmediğinden Küçükaladağlı mevcut yapının çok ciddi bir reforma ihtiyacı olduğunu ki bu reform çıksa dahi “uygulamada ne kadar başarılı olur?” soru yerini koruyor. Bu konuda dahi belli ülkelerin bir çabası olduğunu görmek ve diğerlerinden bu katılımı görememek bu reformların aciliyetini gözler önüne sermektedir. Aksi takdirde işlevini ve işleyişini koruyamamanın getireceği sorunlara rağmen D-8’i ayakta tutmaya çalışmanın pek de anlamlı olmayacağı kanaatinde. Buna mukabil Küçükaladağlı konuşmasının sonunda D-8’in hem dünya için hem de Türkiye için önemli bir değer olduğunu, krizlerin aşılması konusunda uğraşlarını ve umutlarını diri tutanlarla birlikte yolda olduklarını belirterek sunumunu tamamladı.