Celal Esad Arseven ve Şehircilik’i
Türkiye Araştırmaları Merkezi Tarih Okumaları programını bu yıl Erken Cumhuriyet Dönemi Şehircilik Tartışmaları’na ayırdı. Serinin ikinci oturumunda T. Elvan Altan, Celal Esad Arseven (1876-1971) ve Şehircilik (1937) kitabı üzerine bir sunum gerçekleştirdi.
Altan, yazıldığı dönemde ders kitabı olarak okutulan Şehircilik kitabının birinci kısmında Arseven’in şehir ve şehirciliği tanımlamaya çalışmasının önemini vurgulayarak sunumuna başladı. Zira şehirciliği tanımlamaya çalışması, kitabın öğretici olma tarafı dışında, dönemin şehircilik anlayışına karşı geliştirilmiş bir taktik olarak okuma yapmayı mümkün kılmaktadır. Arseven’e göre şehircilik her şeyden önce bir ilimdir. Şehircilik ilmi ile yaratılacak şehirlerin mantıkî ve aklî olması gerekir. Bunun yanında şehirler güzel de olmalıdır. Bu bakımdan şehirci yalnız mimar ve mühendis değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve sıhhî bilgilere sahip, sanatkâr bir âlim olmalıdır.
Arseven, kitabın ikinci kısmında şehirlerin planlanmasında gerekli olabilecek belgeleri sunmuştur. Sunduğu belgelerde mimar ve mühendisin, âlim ve artist olarak çalışmasını beklemekte ve şehircilik ilminin kapsamının çok yönlü olduğuna işaret etmektedir. Elvan Altan’a göre bu kısımda dikkati çeken nokta, şehirciliğin belediyecilik işlerinden ayrı olmasının vurgulanması, Arseven’in şehirciliğin “belediyecilik” anlamında kullanılmasını eleştirmesidir. Arseven’e göre belediyecilik, mimarinin daha idari ve mâli boyutunu içerir, şehircilik ise daha kapsamlı bir alandır.
Altan’a göre kitabın kapsadığı konulara genel olarak bakıldığında Arseven’in şehircilik ilminin kapsamına aldığı sanatsal ve bilimsel başlıklar görülebilir. Arseven; şehirciliği, nakil vasıtaları, yürüyüş hareketleri gibi konulara ve şehir mühendisliği olarak tanımladığı bir alana odakladığı kısımlarda şehir planlamasına temel teşkil edecek teknik veriler sunmuştur. Öte yandan mevzuata dair de bir bölüm ayırarak konu ile irtibatlı kanun ve nizamnameleri de tartışmaya açmıştır. 1930’lu yıllarda çıkarılan Belediye Kanunu, Umumi Hıfz-ı’ssıhha Kanunu ile Yapı ve Yollar Kanunu; Arseven’in bu çerçevede değerlendirdiği, tartışmaya açtığı temel hukuki metinleri teşkil etmektedir. Arseven, “Muhtelif memleketlerde ilgili kanunları kurmak ve tatbik etmek için büyük salahiyetli şehircilik komisyonları teşkil edilmiştir. Keza bu komisyonların yanında şehrin antikitelerini koruyan ve şehrin güzelliği ile uğraşan komisyonlar da kurulmuştur.” vurgusuyla kanunî çerçevenin ötesine geçmiş, şehirleri teknik verilerin dışında sanatsal açıdan da tanımlayan oluşumların gereğine dikkat çekerek bu noktadaki eksikliği vurgulamıştır.
Arseven’in şehir planlarının tatbikinde mâli ve idari işlere odaklandığı kısım, kitabın sonunda kısa bir bölümü teşkil etmektedir. Altan, Arseven’in şehircilik anlayışını belediyecilik işlerinin üzerine çıkarma yönündeki uğraşlarının burada da görülebileceğini söyledi. Arseven, Şehircilik kitabının büyük bir kısmında “bölgeler, yollar, meydanlar, abide ve heykeller, eğlence yerleri, binalar ve yapı adaları” başlıkları altında temel olarak şehirlerin yapılanması, tasarlanması konusunu incelemiştir. “Yapılı çevre nasıl tasarlanabilir?” sorusu üzerine çalıştığı kısımlarda, Camillo Sitte’ye başvurmuştur. Sitte, 19. yüzyıl başında geliştirdiği şehircilik kuramı ile sanayi kenti ve sanayi kentinin sorunlarını çözmek amacıyla, yüzyıl boyunca geliştirilen uygulamalara eleştiriler getirmiş; şehir planlamalarında eski kent dokularının model alınması, sanayi öncesi kentlere bakılması gerektiği üzerinde durmuştur. Sitte, sanayi kentlerinin sorunlarına çözüm olarak getirilen, keskin geometri ile şekillenen yollar sistemi ya da çevrelerindeki doku temizlenerek ortaya çıkan anıtsal yapılar gibi modern kent imgesi uygulamalarını eleştirmiş, bunun yerine sanayi öncesi kent yapılanmasını önererek estetik vurgusu yapmıştır. Altan’a göre Sitte’nin sanatsal ve estetik şehir yaklaşımını Arseven de kendi şehircilik anlayışına uygulamaya çalışmıştır. Arseven kitabı boyunca Sitte gibi eski şehirlere atıfta bulunmuştur. Şehirlerin genel biçimlenmesinde yolların, meydanların şekillenmesinde, abide ve heykellerin yerleştirilmesinde binaların hem birbirleriyle hem yollar hem de meydanlarla ilişkisini belirleyen özellikleri eski kentlerden örneklerle sunmuş, şehir planlamasının estetik yönünü öne çıkarmaya çalışmıştır.
Arseven’in Sitte’nin yanısıra başvurduğu diğer bir isim ise modern mimarlığın önemli temsilcilerinden Le Corbusier olmuştur. Le Corbusier’in şehircilik yaklaşımında kaotikleşen şehir ortamına düzen ve işlevsellik getirmek gibi bir anlayış vardır. Le Corbusier yeni şehir önerisinde yoğun kaotik bir şehir yapısı yerine, binaların daha seyrek yerleştiği ve yeşilin daha yoğun olduğu yapılar manzumesi düşüncesini getirmiştir. Altan, Arseven’in kitabında bunlardan da bahsettiğini ama Sitte’vârî estetik yapıyı daha çok tercih ettiğinin görülebileceğini, bu şekilde de Arseven’in güzel şehir biçimlenmesinden yana olduğunu söyledi.
Altan’a göre Arseven’in Şehircilik kitabı döneminin şehircilik anlayışı ve uygulamalarını eleştiren ve dönüştürmeyi hedefleyen bir eser olarak yorumlanabilir. Arseven’in kitabı boyunca anlattığı “şehircilik” anlayışındaki çok yönlü konuları, belediye işlerinin idari, mâli ve teknik boyutlarıyla sınırlı kalan şehircilik anlayışının ötesine geçmiştir. Şehirciliği, mantıkî ve aklî olduğu kadar “güzel şehirler planlaması” olarak görmüştür. Bu şehircilik anlayışının Arseven’de ideolojik bir temeli de vardır. Bu ideolojik temel “milli yükseliş” kavramı, milletin muasır medeniyet seviyesine erişmesi olarak tanımlandığı bilinen Cumhuriyet hedefidir. Burada belirleyici olan, gelişen şehirlerin medeniyeti getireceği düşüncesidir. Böylece Arseven şehirciliği “milli ve medeni” bir kimlikle ilişkilendirmiştir. Bu ilişkiyi kuran Arseven, kitabında Cumhuriyet döneminin ideolojisiyle alâkalı bu iki kavrama dayanan gerekçelendirme sunmuştur: “Hiçbir yolda Garp ülkelerinden geri kalmak istemeyen cumhuriyetimiz de kendi güzel sanat akademisinde ve mühendislik mektebinde açtığı şehircilik derslerinde vatana lüzûmu olan şehircileri yetiştirmeye çalışmaktadır. İşte ben de bu kitabı yazmakla bana düşen ödevi yapmış oluyorum.”
Altan, Arseven’in Türk Sanatı(1928) ve Yeni Mimari (1931) çalışmalarından da kısaca bahsettikten sonra katılımcıların sorularına cevap vererek sunumunu bitirdi.