Sosyal Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Kalkınmayı Yeniden Düşünmek serisinin üçüncüsünde kalkınma konusu tartışılmaya devam edildi. Bu çerçevede Merkez’in Şubat ayı konuğu Medipol Üniversitesi Ekonomi ve Finans Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Nurullah Gür’dü. Bu konuda araştırmaları bulunan Gür, kalkınmayı bürokrasi ve refah devleti ile ilişkilendiren bir sunum gerçekleştirdi.
Nurullah Gür, konuşmasına güven kavramının literatürdeki kullanımını vererek başladı. Buna göre, güven kavramı pek çok alanda kullanıldığı için birçok tanımı vardır. Mesela; mübadeledeki tarafların, birbirlerinin olası zayıflıklarını istismar etmeyeceklerine karşılıklı olarak emin olmalarıdır. Güvenin başka bir tanımı ise; birinin bir başkasına bilerek veya bilmeden zarar vermeyeceği yahut diğerinin çıkarına göre hareket edeceği duygusudur. Güven, bireysel güven ve sosyal güven olarak ayrılabilir. Bireysel güven; anneye, babaya, amcaya, arkadaşa, iş yerindeki işçiye duyulan güven gibidir. Sosyal güven ise toplumda doğrudan tanımadığımız diğer fertlere yönelik güvendir ki bu, ülkelerin gelişimi ve kalkınması için çok gerekli bir husustur. Bu açıdan sosyal güven daha önemlidir. Ekonomi geliştikçe aile fertlerinden veya etnik grubumuzdan bir yerde ayrışmamız ve başka insanlarla sosyal, ekonomik ve siyasi aktivitelere girmemiz gerekir. Küçük bir şirketin ilk etapta sosyal güvene pek ihtiyacı yoktur. Aile ve tanıdıklar çevresinde konumlandığından bireysel güven yeterlidir. Profesyonelleşmek, ithalat-ihracat yapmak veya kurumsallaşmak isteniyorsa aile yapısının dışına çıkılması gerekir.
Gür’e göre, sosyal güven meselesi ekonomi geliştikçe daha da önemli hâle gelir. Danimarka toplumunda bireylerdeki sosyal güven olgusu %68, Türkiye’de ise %10 civarındadır. Diğer taraftan Danimarka’da bir şirket kurmak için gereken süre 1-5 gün arasında iken Türkiye’de veya gelir düzeyi düşük olan ülkelerde bu süre 300-350 güne kadar çıkabilmektedir. Yine Danimarka’da bir şirket kurmanın maliyeti yaklaşık 450 dolarken bu rakam Türkiye’de yaklaşık 1200 dolardır. Burada gerekli bürokratik işlemlerin fazlalığı ve işlem maliyetleri ekonomiyi, dolayısıyla kalkınmayı da etkilemektedir. İnsanlar arasında güven yoksa devreye bürokrasi girer. Düzenlemeler daha baskın hâle gelir. Zaman israfı ve mali külfetler ortaya çıkar. Diğer taraftan karşılıklı güvenin sağlandığı toplumlarda kurumlar daha etkin çalışır. Devletin temel kurumlarının bu güven artışında rolü çok büyüktür. Devlet kurumlarının kalitesi ve işlevselliği arttıkça sosyal güven de güçlenir. Bürokrasinin hakim olduğu yerde yolsuzluğa temas etmek kaçınılmazdır; bürokrasi beraberinde yolsuzluğu getirir. İnsanların birbirine güvenmesi burada çok önem arz etmektedir; çünkü güvenin bulunduğu ortamlarda bilgi paylaşımı artar, yolsuzluğa yönelim perçinlenir. Sosyal güvenin sağlam olduğu bölgelerde kayıt dışı ekonomi de azdır. Buradaki asıl mesele, eğer kişilerde yandaki dükkânın veya rakibinin vergi kaçırmadığına ya da başka insanların bir ürünü vergi ödeyerek satın aldığına dair bir güven varsa, o ürünü kayıt dışı bir şekilde almazlar ve üretmezler. Mesela toplumun ihtiyaç duyduğu kan bağışında birbirini modellemekteki gibi, toplum çoğunlukla kan bağışı yapma davranışı sergiliyorsa kişi, topluluk psikolojisiyle kan bağışı yapmaya yönelir. Ancak toplumda bu yönde bir eğilim yoksa kişi de “Zaten kimse yapmıyor. Ben niye yapayım?’ diye düşünebilir. Böyle bir durumda vergi ahlâkının seviyesi düştükçe gittikçe düşer. Yanlış bir davranış normal hâle gelir.
Gür, konuşmasına “Refah devletin mantığı, adil şekilde vergi toplamak ve bu vergiyi ortak alanlara, daha çok da dar gelire sahip insanların alanlarına harcamaktır.” sözleriyle devam etti. Ancak bu mekanizma suistimal edilmeye açıktır. İnsanlar toplanan verginin hak etmeyen yerlere gittiğini düşünürlerse vergisini ödemez; böylece refah devlet mekanizması tıkanır. Bürokrasiyi ve devleti etkileyen başka bir faktör, koalisyon yapma eğilimidir. Mesela kuzey ülkelerinde koalisyon eğilimi vardır, buralarda istikrar da vardır. Koalisyon yapanlar birbirlerine güveniyorlarsa koalisyon yapmak mantıklıdır. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse en mantıklı yol, tek partili hükümettir.
Gür’e göre güven kolay kaybedilen ve zor kazanılan bir duygudur. Güvenin belli bir kısmının kalıtsal olduğu, yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır. ABD’deki bir çalışmada 2. ve 3. nesil göçmenlerin, atalarının yurdundaki güven seviyeleri ile paralel oranda güvenilir oldukları sonucuna varılmıştır. Devlet, işini doğru yapmayanı ciddi şekilde cezalandıran bir sistem kurabilse bu olumsuz durum gelecek nesile aktarılmayacaktır. Diğer taraftan böyle bir durum işini doğru yapanı da örselemektedir. Devlet, sınırlarını kesin çizgilerle belirlemelidir. Sistem, suiistimal mahal vermemeli ve devleti kandırmaya çalışanlara ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır. Diyelim ki polis, trafikte bir aracı durdurduğunda vatandaşta polisi ikna ederek cezadan kurtulma düşüncesi oluşuyorsa vatandaş o ilişkiyi kullanıyor demektir.
Güven duygusuna eğitim açısından bakmak gerekirse öğreten odaklı ülkelerde, toplumda güven duygusu zedelenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim programında grup çalışmasının yer aldığı, öğrenciyi düşünmeye sevk eden ve problemlerin beraberce aşılmasına dayanan eğitim sistemlerinde öğrencilerin güven duygusunun arttığı ortaya çıkmıştır. Grup çalışması yapmaya teşvik edilen çocuklara küçük yaşlardan itibaren sorumluluk ve güven duygusu kazandırılmış olur.
Güvensiz bir ortamda iş yapmanın bir de işlem maliyeti vardır. Zaman maliyeti ise apayrı bir unsurdur. Burada birkaç soru sorulabilir: “Devlet nasıl yapılanmalı ki buna bir çözüm bulunsun? Devlet, sosyal güvenin oluşmamasına katkıda mı bulunuyor? Devlet neden bu sosyal güveni arttırıcı önlemler almamaktadır? Politikacılar neden böyle bir sistem kurma çabasına girmiyorlar? Acaba bu bile bile lades midir?” gibi sorular karşımıza çıkabilir. Sosyal güveni artırmak; devletin kurumlarının daha sağlam hâle getirilmesi ve hukukun daha işlevsel düzeye çıkarılmasına bağlıdır. Sosyal güven sağlandığı zaman kalkınmaya, ilerlemeye katkı sağlanacağı ise aşikârdır.