Kar Korsanları
Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi ile Türk Sineması Araştırmaları (TSA) tarafından düzenlenen Hayâl-i zî-ruhtan Sinemaya etkinliğinin onuncusuna Kar Korsanları (2015) filmiyle yönetmen Faruk Hacıhafızoğlu konuk oldu. Bir dönem filmi olarak ele alınabilecek Kar Korsanları, başlangıçta klasik bir darbe filmi görüntüsü verse de ilerleyen dakikalarda insan hikâyesine odaklanıyor. Filmde bir cümleyle, evlerine kömür götürebilmenin arayışındaki üç çocuğun hikâyesi anlatılıyor.
Film gösteriminin ardından yönetmen ile Barış Saydam moderatörlüğünde bir sohbet gerçekleştirildi. Film, fikrin ilk ortaya çıkışından yapım sürecinde yaşanan zorluklara, festival gösterimlerine kadar geniş bir yelpazede ele alındı.
Londra’da yaşayan yönetmen Hacıhafızoğlu, annesinden dinlediği, darbe döneminde yaşanan trajikomik bir kömür hikâyesinden yola çıkarak filmi çekmeye karar verir. Kars’ta gerçekleşen böylesi yerel bir hikâyeyi yönetmenin ne denli “içeriden” anlatabileceği, ilk bakışta soru işareti oluştursa da, Hacıhafızoğlu’nun çocukluğu ve ilk gençliğinin Kars’ta geçmesi ve hâlâ o bölge ile bağını koparmamış olması, filmdeki samimiyetin ve içeriden anlatımdaki başarının tesadüf olmadığını ortaya koyuyor. Darbenin filme dahli, sadece kömür sıkıntısının olduğu zamanlara denk geldiği için, bir nevi mecburiyetten, yönetmen de bunu muzip bir dille ifade ediyor. Kar Korsanları, sair darbe filmlerinin başaramadığı insan odaklı hikâyesiyle sinemamızdaki yerini alıyor.
Dört haftalık zorlu çekim sürecinden altı ay önce Kars’a gidip ön çalışmalara başlar yönetmen. Aksilikler bir türlü filmin yakasını bırakmaz; çekim sürecinde görüntü yönetmeninin kolu kırılır, sesçinin kulağı patlar, bir kişi kalp spazmı geçirir, başroldeki üç çocuk ve kendisi hariç, ekipteki hemen herkes zorlu hava koşullarından dolayı sağlık sorunları yaşar. Yönetmene göre filmdeki durağan havanın sebebi de çekimden bir gün önce görüntü yönetmeninin kolunun kırılması ile ilişkilidir. Hacıhafızoğlu daha çok omuz kamerasıyla hareketli çekim planlamaktadır fakat görüntü yönetmeninin kolu kırılınca mecburen hareketsiz çekimler yapılır. Filmin oyuncu kadrosu tamamen amatörlerden oluşur. Oyuncular mekâna yabancı olmayan, o coğrafyanın insanlarıdır. Daha önce hiç profesyonel oyuncular ile çalışmadığına değinen yönetmene göre çocuklar kamera önünde büyüklerden daha rahat davranmakta. Yönetmen Hacıhafızoğlu, çocuklarla üç ay birlikte vakit geçirdiklerini, çocuk oyunculara senaryo vermediği halde, sadece çekimlerden yarım saat önce sahnelere çalışarak sahneleri kotardıklarını aktardı.
Filmin, özellikle de senaryonun başarısı, Hacıhafızoğlu’nun sinemadan daha çok edebiyattan feyz almasından kaynaklanıyor. Yönetmen, filmi çekerken festivalleri hiç düşünmediklerini dile getiriyor. Kurgu bittikten sonra bir arkadaşlarına fikrini sorduklarında, danıştıkları kişinin filmi önce yurt dışındaki festivallere göndermesini tavsiye ettiğini aktardıktan sonra yönetmen devam etti: “Türkiye’de kimse festivallere güvenmiyor. Filminizin festivalde başına ne geleceği bilemiyorsunuz. Benim ilk deneyimimdi; danıştığım kişiler, ‘filmin festivalde görünmezse daha sonra hiç dikkat çekmeyebilir.’ dediler.” Bu uyarılar üzerine filmin festival yolculuğu yurt dışında başlar. Fakat bu durum sürecin işleyişini de etkileyecektir: “Asıl derdim, filmin Türkiye’de izlenmesiydi. Çünkü biz bu filmi kendi seyircimiz için yaptık. Fakat tersi yönde bir akış oldu.”
Moderatör Saydam’ın filmin yüzeydeki hikâyesiyle paralel ilerleyen alt metni hakkındaki sorusuna cevaben yönetmen açık yüreklilikle herhangi bir alt metin düşünmediklerini söyledi. 12 Eylül dönemindeki şiddetin görselleştirilmeden sunulduğu filmde, çocukların çocukluklarının ellerinden alınmasının daha büyük bir şiddet olup olmadığına dair de bir soru soruldu. Yönetmene göre bu da bir şiddet biçimi, dolayısıyla filmini naif olarak yorumlayanlara katılmadığının altını çizdi. Kar Korsanları, film festivalleri ve belediye gösterimleri gibi çeşitli alanlarda izleyici ile buluştu fakat Hacıhafızoğlu filmin bekledikleri gişe başarısını elde edemediğini belirtti. Berlin’de üç gösterimde 5000 kişi tarafından izlenen filmin, Türkiye’de beş şehirde, on sinema salonunda iki hafta vizyonda kalmasına ragmen, 1300 kişi tarafından izlendiği düşünüldüğünde yönetmenin bu husustaki şikâyetine hak vermemek elde değil.