Toplumsal Cinsiyete Dayalı “Yeni Osmanlı Müslüman Kadını” Söylemi Karşısında Son Dönem Osmanlı Müslüman Kadın Yazarları
Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Tez/Makale Sunumları çerçevesinde Aralık ayında 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında, şehirli Osmanlı Müslüman kadınına yönelik kamusal söylemde yer bulan yeni, ideal kadın kimliği kurgularını merkeze alan teziyle Emine H. Doğan’ı misafir ettik. Doğan, tezinde Osmanlı-Müslüman “okur-yazar kadınlar”ının, kendi görüntü ve varlık alanlarını doğrudan ilgilendiren bu söyleme ne şekilde dahil oldukları üzerine çalışmıştır. Doğan, müstakil eserleri olmasa bile bir şekilde basında var olmuş, birden çok yazıları yayınlanmış kadınları yazar diye nitelendirmek yerine onları “okur-yazar kadınlar” olarak düşünmüş ve bu şekilde çalışmasına dahil etmiştir. Burada kast edilen yeni kadın, hem milli değerlerin koruyucusu hem de toplumsal ilerlemenin önemli bir aktörüdür.
Doğan, kadınların kamusal yazında artan varlığıyla kadın iffeti ve kadınların evcil kimliklerine dair meselelere farklı yaklaşımların doğduğunu belirtti. Burada, yeni kadın kimliği kurgusunu karmaşıklaştıran ve istikrarsızlaştıran toplu görüşler ortaya çıkmakta; İslam, milliyetçilik ve batılılaşmaya farklı yakınlıklarda duran kadınların terakkiden ve kültürel bütünlükten anladıkları da birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu, Osmanlı-Müslüman kadın kimliğine uygunluğu bakımından Müslüman kadının kıyafeti, ev ve dış mekânlarda, iş yerinde ve okuldaki varlığı gibi bir dizi durum ve uygulamayla ilgili okur-yazar kadınlar arasındaki fikrî uyuşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Bu yönüyle tartışma, genel anlamda bireyleri şekillendirmeye ve onları temsil etmeye çalışan baskın fikir, kimlik ve projeler karşısında öznellik meselesinin de vurgulanmasına neden olmuştur. Tartışma, ortaya çıkmasında iç dinamiklerin etkili olduğu “kimlik meselesi”ni beraberinde getirmiştir. Güç odaklarının ortaya çıkışı, Osmanlı’nın buna karşı manevralar geliştirmeye çalışması ve kimlik politikasının alt gruplar üzerinden belirlenmek istenmesi, Doğan’ın üzerinde durduğu noktalar olmuştur.
Doğan, kadınların farklı kimliklere yakınlık durumlarını incelediğinde “iffet meselesi” ile karşılaştığını belirtti. İffetin kodları, kadının feminen ve domestik kimliğinin nerede başlayıp nerede bittiği önemi üzerine odaklanan Doğan, zamanla kadınların modern tebaa kapsamı içerisinde güçlendirilmesi ve topluma katkıda bulunması gerekliğinin doğduğunun altını çizdi. Burada iki unsur dikkat çekmektedir; ilki, geleneğin bazı unsurlarının devam ettirilmesidir ki bu, kimlik bunalımını zamanında biraz rahatlatan bir unsur olmuştur. Batılılaşırken tamamen batılılaşmak değil, bazı unsurların yerli kalması, özün korunmasının sağlanması gibi durumlar, öz alt kimliklerin belirginleşmesiyle gerçekleşmiştir. Diğeri, kadının basın ve eğitimle beraber var olmasıyla kadın ve erkek yazarlar tarafından ortak nokta olarak ele alınan kadının iffetinin korunması hususudur. Terakki edebilmek için sahada olması gereken kadının, toplumda hangi şekillerde ve ne kadar görüneceğinin sınırları belirlenmeye çalışılmıştır. Burada farklı düşünceleri ve siyasi anlayışları, maddi ve manevi durumları çeşitlilik arzeden “kadın”larla karşılaşılmaktadır. Batılılaşmayı daha çabuk benimseyen kadınlara nazaran daha muhafazakâr sayılabilecek kadın okur-yazarların basın literatüründe çok fazla yer almadığını belirten Doğan, bunun bir çeşit susturma biçimi olarak algılanabileceğini söyledi. Bu nokta, çalışmasının “dönem tarih yazımında farklı şekillerde ortaya çıkan susturma ve onay vermeme biçimlerine karşı, birincil arşiv kaynaklarına yeniden başvurmak suretiyle, ideolojik tavır, sosyal statü ve tanınırlık açılarından kadınların tarihteki düşünsel varlıklarına dair daha kapsayıcı bir resim sunma” hedefini ortaya koymada Doğan’a kolaylık sağlamıştır.
Doğan, konuşmasının devamında kadın okur-yazarların ortaya çıkışı ve basında kadınların kendi isimleriyle ne kadar var oldukları üzerinde durdu. Kadın okur-yazarların ortaya çıkışında ilk kademede eğitim kurumlarının, ikinci aşamada ise basının ve matbaanın yaygınlaşması etkili olmuştur. Yeni kadın başlığı altında, batılılaşma ile gelenek arasında yeni Osmanlı-Müslüman okur-yazar kadının kurgulandığı söylemi görülmektedir. Yeni kadın meselesinin dinamikleri, 19. yüzyılda Osmanlı’da ekonomik dönüşümlerin yaşanması, özellikle farklı grupların bürokraside farklı güç odaklarını ortaya çıkarması, Osmanlı’nın toprak kayıpları ve dışarıdan merkeze doğru gelen göçlerle yönetimde değişim ihtiyacının hissedilmesi, idarenin güç odaklarını kontrol edebilecek şekilde dönüşmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Batıdaki modern yönetim fikirlerinden de haberdar olan bürokratik kesimin varlığıyla Osmanlı yeni bir kimlik edinmek durumundadır.
Kadınların ilk başlarda kendi isimlerini kullanmadan yazdıklarını belirten Doğan, ön adlarıyla veya anonim olarak matbuat dünyasında yer edindiklerini, anonim isimlerle yazılan yazıların çoğunun dergilerin editörleri tarafından kaleme alınmış olabileceğini söyledi. Kadın okur-yazar kitlesi ise ancak 1890’dan sonra oluşur, bunda Hanımlara Mahsus Gazete’nin büyük etkisi vardır. Doğan yeni Osmanlı-Müslüman kadın okur-yazarların ortaya çıkışlarını üç ayrı dönemde izah etti. Birincisi, 1869’dan 1880’lerin başına kadar olan süreçte, yazarların kimlikleri çok iyi bilinmemekle beraber, birkaç dergi üzerinden kadınlar yazarlığı keşfetmişlerdir. Çok eşlilik, kadınların toplumsal hayatta neden ikinci plana itildiği gibi hususlar, sıkça sorgulanmıştır. Doğan’a göre dergilerde kadınların problemlerine yer verilmesinin nedeni, bir kadın okuyucu kitlesinin bulunması isteğinden kaynaklı olabilir. Kadın okuyucu kitlesi oluştuktan sonra kadınların yazmak ve yayınlamak suretiyle bilgi üretimine doğrudan katkıda bulunmaya başlamaları, özgüvenlerini kazanmaya çalışan ve problemlerini paylaşacak bir mecra bulan kadınlar için çok önemlidir. İkinci olarak, 1880’ler sonrasında meşhur Osmanlı kadın okur-yazarlarının ortaya çıkış dönemidir ki orta sınıf kadın yazarlar yayın hayatına girmeye başlamıştır. Bu safhada muallim okullarının ve rüştiyelerin kurulması eğitimli kadınların yetişmesinde etkili olmuştur. Son olarak, 1910’larda kadın okur-yazarların toplum hayatında nutuklarla, derneklerle daha faal olduğu bir dönemle karşılaşılır. Siyasi faaliyetler ve yazarlıkta daha aktif olan kadınlar, savaşların etkisiyle bu yıllarda daha yüksek bir mobilizasyon ve aktivizm içerisindedirler. Bu dönemde yazılanların içeriğini, içeride ve dışarıda yaşanan siyasal, sosyal ve iktisadi söylemlerin etkileri, bu çerçevede kadınların sorunlarının neler olduğu ve bu sorunların nasıl hâlledileceği konuları oluşturmuştur.