XI. Asırda Endülüs’te İlmî Hayat
Kasım ayı Tez-Makale Sunumları programı çerçevesinde “XI. Asırda Endülüs’te İlmî Hayat” başlıklı tezi vesilesiyle Cumhur Ersin Adıgüzel’i misafir ettik. Tezinde bir eser veya isme odaklanmak yerine bütün bir yüzyılın ilim hayatını ele alan Adıgüzel, “Bir ilim adamı nasıl, hangi kurumlarda yetişirdi?”, “Endülüs ulemasının gündemi, ihtisas alanları, beslendiği kaynaklar nelerdi?”, “Endülüs ulemasının diğer İslam toprakları ile ilişkileri nelerdi?” gibi soruları yanıtlamaya çalıştığını belirtti. Tezin istinat ettiği temel kaynakları ise başta müellifinin herhangi bir ilme dair okuduğu bir kitabı kendisine ulaştıran âlimlerin silsilesini gösteren fehrese türü eserler, isimleri bu silsilelerde bulunan râvîlerin ilmî kimliği hakkında bilgiler sunan tabakat kitapları olmak üzere genel veya özel vekayinameler, tarih kitapları ve tüm bu kaynaklar muvacehesinde incelediği 2250 âlimin biyografisi teşkil ediyor.
Siyasi açıdan Endülüs’te XI. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren yaklaşık 60 sene sürecek ve nihayet Endülüs Emevi Devleti’nin sonunu getirecek bir kaos dönemi yaşandığını, bunun nedeninin ise temelde beyliklerin idareyi ele almak için birbirleri ile girdikleri amansız rekabet olduğunun altını çizen Adıgüzel, siyasi yapıda gözlenen kaosun ilim hayatında aynı tesiri doğurmadığını vurguladı. İlmî hayatı canlı tutan etkenlerin başında ise ulemanın idareciler nezdindeki saygın konumu, bu saygın konuma mukabil ulemanın idarecilere karşı –aksi örnekleri de görülmekle beraber– mesafeli bir duruş sergilemesi ve daha huzurlu bölgelere seyahati tercih etmesi geliyor. Keza kaynaklardan izlenebildiği kadarı ile bu kaotik ortamda seyahat güzergâhları da değişim arz etmeye başlıyor. Sözgelimi Endülüs’ün en önemli ilim merkezlerinden birisi olan Kurtuba, bu dönemde göç vermeye başlarken daha önce kaydadeğer bir önemi olmayan Gırnata, tarih sahnesine çıkmaya, ulema ailelerine ve ilim geleneklerine ev sahipliği yapmaya başlıyor.
Adıgüzel’in bulgularına ulemanın temel gelirlerini, vakıflardan aldıkları maaşlar teşkil ederken Endülüs Emevileri’nde kurumsallaşmış bir medrese sisteminden bahsetmek mümkün değil. Özellikle fehreseler gibi bir âlimin hangi eserleri, hangi âlimlerden hangi şartlarda ve yerlerde okuduğuna dair bilgileri ihtiva eden kaynaklarda görüleceği üzere Endülüs uleması, medresenin ikâmesi olarak cami/mescid bitişiğindeki bölmeleri veya kendi evlerini kullanmışlardır.
Endülüs ulemasının ilim geleneğine rengini veren temel unsurun ise Mâlikîlik mezhebine sıkı sıkıya bağlılıkları olduğunu belirten Adıgüzel, bunun tezahürleri olarak diğer mezheplere hoş bakmamalarını, felsefe ve tasavvufa karşı geliştirdikleri antipatik tavır sergilemelerini ve seyahatlerini ekseriyetle Mâlikî mezhebinin hakim olduğu bölgelere doğru gerçekleştirmeleri olarak sıralıyor. Ersin Adıgüzel, Gazalî ve devrin Endülüs’ünde okunması yasak olan İhyâ-yı ulûmi’d-dîn örneğinde olduğu gibi (bu durum XV. asırda değişecektir), isimleri zikredilmeyen âlim ve eserlerden hareketle Endülüs İslam dünyası ile Doğu İslam dünyası arasındaki irtibatın zayıf noktalarının gözlemlenebileceğini belirtirken bir yandan da özellikle hadis, kıraat, lisan, edebiyat alanlarında olmak üzere her iki havza arasındaki kuvvetli irtibat ve yakın etkileşim alanlarının varlığına da örnekleri ile işaret ederek sunumunu tamamladı.