Nezakette Kusur Etmeyen Barbarlar:Cizvit Rahip Paul Tafferner’in Gözünden Osmanlı Diplomasisi
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin Tarih Okumaları – Seyahatnameler oturumlarının üçüncüsünde Mart 2017 takviminde yer verilen sunumlardan birisi de İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Özgür Kolçak’ın “Nezakette Kusur Etmeyen Barbarlar: Cizvit Rahip Paul Tafferner’in Gözünden Osmanlı Diplomasisi (1665-1666)” başlıklı sunumu idi. Sunumunun başlığına taşıdığı “Nezakette Kusur Etmeyen Barbarlar” zıtlığını Kolçak, 1665-1666 yıllarında İstanbul’da bulunan Habsburg İmparatorluğu elçilik heyetindeki Cizvit rahibi Paul Tafferner’in Osmanlı Devleti ve diplomasisini kendi nazarında farklı çelişkilerle nasıl yorumladığını rahibin günlüğünden yola çıkarak ve belirtilen dönemin atmosferi içerisinde değerlendirdi. 10 Ağustos 1664 tarihli Vasvar Antlaşması’nın son maddesinde dört ay içinde karşılıklı olarak büyükelçi gönderilmesi şartına bağlı olarak Walter Leslie’nin İstanbul’a gönderilmesi söz konusu edilmiş, ancak gecikmeler nedeniyle yaklaşık bir sene sonra 30 Mayıs 1665’te elçi teatisi yapılabilmiş ve Leslie, 20 Mart 1666’da nihayet İstanbul’a ulaşmıştır. Söz konusu elçilik heyetinde yer alan Cizvit rahiplerden Tafferner’in ilk olarak 1668’de Viyana’da Latince basılan, sonrasında 1670’lerde Viyana’da Almanca basılan eseri, uzun süre W. Leslie elçiliğinin yegane ana kaynağı olarak kullanılmıştır. Kolçak sunumunda Tafferner’in Almanca eseri üzerinden değerlendirmelerde bulunmuştur.
Kolçak’ın belirttiği üzere XVII. yüzyıl Osmanlı-Habsburg ilişkilerinde 1606 Zitvatorok Antlaşması’nın önemi büyüktür. Bu anlaşma sonraki süreçte ikili ilişkilerde önemli bir referans kaynağı olmuştur. 1665’te İstanbul’a gelen Habsburg elçilik heyetinde iki ayrı Cizvit kitlesi vardır: 1- Nepal’de misyon kurma gayesiyle yola çıkan beş kişilik kitle 2- P. Tafferner ve dini merasimleri icra etmek için iki Cizvit rahip. Kolçak’a göre burada Cizvit rahiplerinin ön plana çıkmasında Habsburg hükümdarı I. Leopold’ün Cizvit rahipleri elinde yetişmesinin, elçi olarak atanan W. Leslie’nin yükselişinde ise Katolikliğe geçişinin önemli bir payı olduğu ve Cizvitlerle yakın ilişkileri etkilidir.
Sunumda vurgulanan hususlardan birisi Osmanlı-Habsburg kültürel karşılaşmalarında “öteki” ve karşı tarafı algı mevzusudur. Birçok Habsburg elçilik anlatımlarında Osmanlı insanı, gaddar, hunhar, sinsi, kural tanımaz, sözüne güvenilmez, isteğine göre ahdini bozan ve Tanrı’nın yasalarını çiğnemekten kaçınmayan kişilerdir veya “Osmanlı topraklarından kurtulacağı günü iple çekme” klişesi diğer Habsburg elçilik anlatımlarında olduğu gibi Tafferner’de de benzer ifadelerle vücut bulmaktadır.
Kolçak’ın aktardığı üzere Tafferner’de barbar, basit, yüzeysel, soyut düşünceden uzak, cahil ve görünenin arkasına geçemeyen, tefekkür yoksunu Osmanlı imgesi yer almaktadır. Öte yandan elçiliğin itibarını yükseltmek için Leslie’nin çok sayıda kibar ve eğitimli Osmanlı tarafından karşılandığını ya da ağırlandığını aktarmasında görüldüğü gibi iki zıt ifade ve imgelem vardır. Ayrıca kibirli Osmanlı ve sefih Osmanlı imgelemi de Tafferner’de görülen diğer Osmanlı tasviri örneklerindendir. Yine Tafferner ve yoldaşlarında kültürel, dini, ruhani üstünlük duygusu eserde hakim olan anlatımlar arasındadır.
Habsburg heyeti, Osmanlı Devleti’nin diplomatik teşrifat konusundaki titizliğine ve bunu kusursuzca tatbik etme çabalarına şahitlik etmiş ve dahi Tafferner de bu durumu eserinde vurgulama gereği duymuştur. Eserde 30 Mayıs’ta elçi teatisinin kusursuz işleyişi anlatıma yansırken Leslie’nin her defasında gördüğü muazzam hürmete vurgu yapılmakta, 10 Kasım’da IV. Mehmed’in huzurundaki veda merasimde ortaya çıkan ufak tefek pürüzleri önemsizleştirme gayreti de Tafferner’de göze çarpmaktadır.
Bu şartlarda Kolçak, Tafferner ve diğerlerinin kullandığı ikili dil nereden kaynaklanıyor sorusunu sormaktadır. Barbar, derinlikten uzak, kaba, kibirli Osmanlılar, nasıl diplomatik teşrifat kurallarına riayet eden, nezakette kusur etmeyen, usul erkan bilen kişiler oluyorlar aynı zamanda? Kolçak esasında bu çelişkili betimlemeleri yapan kişilerin bu çelişkili ifadelerinin pek de farkında olmadığı görüşündedir. Diğer taraftan diplomatik seyahatleri yazan kişilerin kim olduğu da önem taşır. Zira Leslie’nin resmi sefaret katibi çok sıradan bir metin kaleme alırken bir din adamı olarak Tafferner’in anlatımları farklı ifadelere bürünmüştür. Diğer yandan seyahatname metninin tahlilinde metnin ne maksatla yazıldığı da önemi haizdir. Zira metin Habsburg imparatoruna takdim edilmek üzere kaleme alınmış bir metindir. Aynı zamanda elçinin başarısını da ölçecek bir metindir. Bu bakımdan metnin bu gibi amaçlara uygun bir üslupta kaleme alınması gereklidir. Bu bağlamda Tafferner’in anlatımları, XVII. yüzyıl Habsburg elçilik heyetlerinin anlatımlarıyla paralellikler taşır ve ötekileştirme ortaya çıkar. Kolçak, metni yazan kişilerin kültürel kodları ve inanç yapılarına bağlı olarak Osmanlıların davranışlarını yorumladıkları yargısına varmaktadır. Bu nedenle Osmanlıların belirli maksatlarla yaptığı davranışları karşı tarafın çok daha farklı algıladığı kanısındadır. Fazıl Ahmed Paşa örneğinde olduğu gibi Tafferner’in bazı argümanlarını çeliştirmemek adına bazı olayları nasıl yorumlama gayretine girdiği de ortaya çıkmaktadır.
Hem Osmanlı hem Habsburg kaynaklarına dayalı olarak yaptığı Tafferner metninin analizi ve benzer anlatımlardan yola çıkarak Kolçak, bu dönemde Osmanlı diplomasisinde bir kusursuzlaşma olduğu ve diplomatik müzakerede ve teşrifatta bir tekamülün ortaya çıktığını belirtmektedir. Ayrıca elçi ve hükümdarlardan hariç diplomasiyi yürüten bürokrat bir kadro da mevcuttur. Anlaşıldığı üzere Leslie’nin elçiliği etrafında ve Tafferner’in anlatımı örneğinde Kolçak, XVII. yüzyıl Osmanlı-Habsburg ilişkilerini pek çok dinamikleriyle detaylı olarak değerlendirmeye tabi tutmuştur.