Doğumunun 125. Yılında Bir Dahi: Şerif Muhittin Targan
İstanbul Üniversitesi OMAR’da araştırma görevlisi olan Dr. Bilen Işıktaş’ın çok yönlü bir biyografisini ele aldığı Şerif Muhittin Targan hakkındaki doktora tezinin bir sunumunu dinledik Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin toplantı serisinde. 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında yaşamış bir müzik dehasının serüveni olarak adlandırılabilecek bu yaşam öyküsünden kimi kesitleri Işıktaş, Targan’a ait ünlü taksimlerden birkaçının kaydı eşliğinde ortaya koydu. Bu topraklarda yaşamış bir kültür temsilcisi olarak nitelendirdiği Şerif Muhittin Bey çocukluğunu Çamlıca’nın Şerifler Konağı olarak bilinen sanatçılar ile dolu entelektüel bir mecra olan evlerinde geçirmiş ve 37. kuşaktan peygamber torunu olan ailenin içinde bulunduğu sanatçılar cemiyetinin küçük yaştan bir parçası olmuştu. 1895 ve 1900’lerde gündeme gelmiş olan müzikoloji alanının sistematik ve tarihsel olarak Osmanlı ilim dünyasında da ortaya konmaya başladığı bir dönemin içine doğmuş olan Targan bulduğu sınırları değiştirmekle kalmamış, onları dönüştürmüş ve eylemlerini kuramsal biçimde kaleme almış bir virtüöz olarak dünyanın farklı kültürlerinde icrada bulunmuş bir şahsiyete dönüşmüştür. Işıktaş’ın aktarımına göre modernleşmenin bir temsili olabilecek hüviyetteki bu şahsiyet, planlı ve rasyonel bir tavırla Çamlıca’da geçirdiği çocukluğunda arka odalara kaçıp sabahlara dek ut çalmaktan yataklara düşen bir gayret, azim ve tutku ile döneminin müzik dehaları arasında yer almıştır. Usta bir udî ve viyolonselist olarak Şerif Muhittin, dönemin müzik icrasında çok önemli bir yeri olan ustalar karşısında New York’ta konser verip tümünün ayakta alkışlayabileceği ve dehasını ifade etmek için kelimeleri yetersiz görecekleri bir yeteneğe sahiptir. Kendisi yaşadığı zamanın düşünme pratiklerine aşina bir biçimde, yalnızca çaldığı enstrümanlarda usta bir çalgıcı olmakla kalmayıp bunlarda çok ciddi bir sistematik arka plan oluşturup tümünü kaydetmiştir. Bunları gerçekleştirmek adına kendisine vasıta olan kişilik özelliklerini Işıktaş “otoriterlik, özgünlük, özgürlük, hayal gücü, yaratım ve orijinallik” olarak ifade etmektedir. Cüretkâr bir virtüöz olduğu gibi Şerif Muhittin, birden çok yabancı lisana sahip ve Edebiyat ve Hukuk tahsiline sahip bir aydını olarak Mehmet Akif Ersoy’un, Tanburi Cemil Bey’in ve Yahya Kemal’in ziyaretlerini gerçekleştirdiği bir ortamda bulunur ve döneminin musiki dünyasının bilinen isimlerinden Safiye Ayla ile 1950’de bir evlilik gerçekleştirir.
Şerif Muhittin’in müziğinde hangi merhalelerden geçerken modernleşmeyle kesiştiği üzerinde durmaya çalışan Işıktaş, çevresine hâkim ve aynı zamanda çevresinin kendisine hâkim olduğu bir çağ adamına işaret eder. Şerif Muhittin Targan, ailelerinin yaşadığı ekonomik problemlerden sonra kendi yolunu çizmek adına 1924 yılında New York’a gider ve 1928’e kadar devam eden ekonomik sıkıntılarının sonunda kendini burada ispatlamış dâhi bir müzisyen olarak 1936’da memleketine geri döner. Bu geri dönüş ona profesyonel bir müzikolog olarak Irak’ta bir konservatuar kurmasının önünü açmış, bununla da kalmayıp sahip olduğu radikal kişilik ve vizyonla bu coğrafyada bir güzel sanatlar fakültesini açmasını da sağlamıştır.
Udla çaldığı kaprisi çok meşhurdur. Aynı zamanda çello repertuarı ile çok büyük ilgi toplamıştır. Perde hâkimiyeti sayesinde üç ile üç buçuk oktav aralığına çıkabilmiştir. Hem Batı hem de Doğu müziğine ait çalgıları böyle geniş bir repertuarla çalabilen ender bir sanatçı olmasıyla Şerif Muhittin Targan Işıktaş’ın deyimiyle hâlâ keşfedilmesi gereken bir dehanın varlığına delildir.