İslami Finansın Dünü, Bugünü, Yarını
Nisan ayında Özel Etkinlik çerçevesinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Bölümü öğretim üyesi olan ve aynı zamanda İslam İktisadı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin müdürü yürüten Doç. Dr. Mehmet Saraç’ı konuk ettik. Saraç, İslam ekonomistlerinin en can alıcı problemi olan “İslami finans” problemi üzerine kapsamlı bir sunum gerçekleştirdi.
Saraç, sözlerine neo-klasik iktisadın artık günümüzde geçerliliğini yitirdiğini belirterek başladı. Günümüzde zenginler ile fakirler arasındaki giderek artan eşitsizlik ve ortaya çıkan sefalet problemi neo-klasik iktisadın sorgulanmasına yol açmıştır. Bilhassa 2008 finansal krizinden sonra modernitenin homo economicus karakterinin çok daha fazla sorgulandığı bir döneme girdik. Krizler, neo-klasik iktisadın kritiğini gündeme getirmiş ve bu çerçevede alternatif sistem arayışları hız kazanmıştır. Bu bağlamda, İslam ekonomisi konvansiyonel iktisat teorilerine alternatif bir yaklaşım olma potansiyeli taşımaktadır.
Ardından Saraç, “İslam iktisadı” kavramsallaşmasının ortaya çıkışını ve kurumsallaşma sürecini tarihsel olarak analiz etti. Özgün bir ekonomik sistem paradigma olarak İslam iktisadı üzerine teorik ve pratik araştırmalar 1950-70 yılları arasında başlamıştır. Bu süreç içinde İslam iktisat literatürüne dünya çapında katkı sunmuş Mevdudi, Khan, N. Sıddiki, M.B. Sadr gibi isimleri, Türkiye özelinde ise Sezai Karakoç, Sabahattin Zaim, Sabri Orman, Mehmet Genç, Mustafa Özel gibi isimleri anmak mümkündür. Saraç’a göre seksen sonrasında İslam ekonomisi finansallaşmış ve teorik tartışmalar da bu yönelime göre gelişim göstermiştir.
En temel farklılaşma “insan” tanımı ve epistemolojisinde ortaya çıkmaktadır. Klasik iktisadın sınırsız ihtiyaçlar varsayımına İslam iktisadı “kanaat” kavramıyla itiraz etmektedir. Neo-klasik iktisadın homo economicus figürünün karşısına İslam insanı kavramsallaştırmasını çıkarmak mümkündür. Farklılaşan noktaları kavramsal düzeyde serimleyen Saraç, ayrım noktaları olarak faydanın yerine maslahatın geçerli olması, paranın sadece mücadele aracı olarak kullanılması, riskin katma değer yaratan mallarla sınırlandırılması, mülkiyetin Allah’a ait oluşu ve faizin yasak olmasının gösterilebileceğini belirtti.
2008 sonrası İslami finans konusunda bir canlanma olduğunu söyleyen Saraç, bahis işlemlerinin olmadığı, risk paylaşımın esas olduğu İslami sorumlu finans anlayışının önemli bir açılım sağlayabileceğini ileri sürdü. Bu bağlamda Saraç, İslami finansın gelişme seyrine odaklanarak konuşmasına devam etti. İlk İslami bankacılık teşebbüsleri 1970’li yıllarda Mısır’da ortaya çıkmıştır. 1974 yılında ilk İslami Kalkınma Bankası kurulmuş, bunu müteakiben İslami bankacılık tartışmaları gelişim göstermiştir. 1980 sonrasında İslam dünyasının çeşitli ülkelerinde İslami bankalar açılmıştır. Saraç’a göre İslami finansal eko-sisteminin dört temel bileşeni mevcuttur: İslami bankacılık, İslami sermaye piyasaları, İslami sigortacılık ve İslami mikro finans. Türkiye’de İslami bankacılık seksen sonrasında ortaya çıkmıştır. Günümüzde Türkiye’de beş büyük kalkınma bankası bulunmaktadır. Ancak İslami finansın sektör payı hâlâ çok düşük oranlarda seyretmektedir. Saraç, bunun temelinde mevzuat yetersizliği, kurumsallaşma sorunları, insan kaynağı ve tasarruf yetersizliği ve bir türlü sağlanamayan toplumsal bilinç ve farkındalık eksikliği gibi nedenlerin bulunduğu belirtti. Likidite, risk ve kurumsal yönetim alanlarındaki etkinsizlikleri de eklediğinizde sektörün ciddi yapısal sorunlar içinde olduğu açık hale gelmektedir. Çözüm olarak ise Saraç, ilgili mevzuatların daha elverişli hale getirilmesi, ulusal İslami danışma sisteminin geliştirilmesi, fon arz edenler ile talep edenler etrafında gerekli farkındalık ve bilincin oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.
İslami finansın tarihsel gelişimi ve yapısal sorunlarına işaret ettikten sonra Saraç, son olarak İslami finans eğitim sürecine odaklandı. Türkiye’de İslam iktisadı ve finans eğitiminde ilk çalışmalar daha çok ilahiyat fakülteleri ve Ortadoğu çalışmaları altında yürütülmüş olmasına rağmen son zamanlarda pek çok üniversitede (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul Şehir Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi vb.) yüksek lisans, doktora ve sertifika programları açılmıştır. Bu programların müfredatlarının da detaylı analizini yapan Saraç, müfredatın İslami iktisat sisteminin bütün veçhelerini kapsaması gerektiğini ifade etti. Saraç’a göre akademik sahada gerçekleştirilecek çalışmalar gerekli teorik çerçeveyi üretecek ve bu ise tutarlı bir pratiğin üretilmesine katkı sağlayacaktır. Artan eğitim programları ile hem akademik tartışmaların derinleştirilmesi hedeflenmekte hem de sektörün ihtiyaç duyduğu insan kaynağının sağlanması amaçlanmaktadır. Sektör ile eğitim kurumlarının ilişkisinin çok daha kuvvetli hale geldiğinde hem sektörel hem de akademik ilerlemenin arzulanan düzeylere geleceğini belirterek sözlerini noktaladı.